YOLCULUK ŞİİRLERİ

YOLCULUK ŞİİRLERİ

Hasan Taşdemir

LATİF BEY’E
Latif Kaya beyin tayini çıkmış
Hayırlı yolculuk olsun sizlere
Kırk bir yıllık hizmet az da değilmiş
Hayırlı yolculuk saygılar size

Hizmet bir ülküdür ayrılmaz serden
..

Devamını Oku
Ahmet Kağan

Ebedi yolculuk,
Sensiz sonsuzluk,
Renksiz dünyamda;
Ahmet'in aşkı Esra'ya yolculuk.
..

Devamını Oku
Mahir Başpınar

SONSUZLUĞA YOLCULUK


Temaşa et seyreyle, göz önünde aşikâr
Bulut sardı asuman, kışladı kışlayacak.
Ava giden avcılar, tek tek olurken şikâr
Kara toprak sarılıp, döşledi döşleyecek,
..

Devamını Oku
İbrahim Nuri Felek

Bir yolculuk tu, buraya getiren beni
Ve bir yolculuk, buradan götüren beni

Tarih: 18.01.2011
Saat: 11.35
..

Devamını Oku
Hasan Taşdemir

Gitti artık gençlik kalmadı sefa
Yaşam çabuk bitti oldu bir cefa
Yetmiş yıla vardın doymadın halâ
Yolculuk gelmeden hakka yönelin

Her yılını saydın yetmişe vardın
Yolun yaklaşınca hakka yalvardın
..

Devamını Oku
Şahbettin Uluat

Gördüm ki dünya, dünyalar içinde,
İnsanoğlu düş, hülyalar içinde,
Zamanda, mekânda gezdim, dolaştım,
Her dilimin farklı şey var içinde.
*
Kimi bir haz, bir derde kapılanmış,
Kimi geçmişinde kaybolmuş kalmış,
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Zaman Ve Boyut Konuları

“Boyutlar” Ve “Zaman Konusu” yazılarıma ek mahiyetinde.
Zaman ve mekan, 3. Boyutun (Maddi alan) konusu! 2. Boyutta Zaman ve mekandan söz etmek anlamsızdır!
2.Boyut, mana alanı; tüm veriler bu alanda iki boyutlu olarak kaydedilmiş, bir levha gibi düşünülebilir! 3. Boyutta ne var ise 2. Boyutta kayıtlıdır!
Madde boyutu, 3. Boyut! Ve ışık da (Tanecik ve dalga) madde olduğundan 3. Boyutun bir elemanı! 2. Boyuta dair olanlar, Işık ötesi bir “Nur” ile anca anlatılabilir 2. Boyuta dair olan “Data” sahibi bir ışık ötesi tesir… Yani ışık 3. Boyut, Nur ikinci boyutta! 3.Boyuttaki en önemli sınırlar şunlar; maddenin eskime diyebileceğimiz (Entropiye) tabi olması; zaman ve mekana bağlı olması!
Bir nesnenin, 3. Boyuttaki varlığının sınırı ışık hızı! Madde ve enerji konumunda zaman ve mekan işler! Maddenin ışık hızıyla naklinden hareket ile düşünülür ise madde ışık olduğunda eski formunu kaybeder! Madem ışık da bir madde, o halde ışığa dönüşen maddenin aslına dönmesi de mümkün olmalı! Yani madde yeni mekanında yeniden üretilecek demektir! Maddenin zaman ve mekan yolculuğu konusu ise şöyle zaten madde zamanda ileri denilen bir hareket halinde! Bu hareketin aslında yönü yok! İleri diye tarif edilmiş; nereden bakıldığıyla alakalı! Hareket eden bir trenden bakınca istasyon geri gider gibi; istasyondan bakınca tren ileri gider gibi görünür! Maddenin zamanda yolculuk yapması ancak 2. Boyuttaki datasıyla, ruhuyla mümkün. Bu da 3. Boyuttaki madde yapısının zamanda yolculuk yaptığı manasına gelmez!
..

Devamını Oku
Önder Kurt

Öyle bir yolculuk ki dillerdedir hep adı,
Öyle bir yolculuk ki iki an arasında;
Heyhat! Hiç gidiş-dönüş bileti satılmadı,
Hakikat tüm anların Hakk`a erdiği anda.
..

Devamını Oku
Seda Ahmet

Bu son yolculuk,
Artık geri dönemem.
Gittiğim yerden sana,
Selam gönderemem..
Bu son yolculuk
sıkıca sarıl bana,
Beni kalbinde sakla
..

Devamını Oku
Sevinç İnce

Bildiğin yollardan değil bu
Ne taşlar var, ne kum ne de kumrular
Yolcu tek, yolculuk yalnız
Bildiğin gibi değil bu yolculuk
Ne kalkış, ne varış saati belli
Ne yaren var, ne de yar
Sonunda ne var o da belli değil
..

Devamını Oku
Turgay Çobanoğlu

Uyan bedenim uyan bu son yolculuk
matemi mi kaldırın nedir bu koruculuk
gece mi oldu neden ışıklar kapalı
nereye gidiyorsun bedenim nereye bu yolculuk
..

Devamını Oku
Yaşar Yaramış

Baba tarafından ana rahmine
Atılmakla başladı ilk yolculuk.
Daracık,karanlık bir odada tam
Dokuz ay,on gün sürdü bu yolculuk.

Önce belli belirsiz bir şey idi.
Sonra muhteşem bir canlı belirdi.
..

Devamını Oku
İshak Polat

Birazdan gelecek ayrılık anı
Silinip gidecek güzelim anı,
Geride kalan hayallerle tanı,
Yolculuk güneşin doğduğu yere

Ayrılık saati güneşle batarken,
Karanlık yüzlere hüzün çökerken,
..

Devamını Oku
Aysel Tarcan

Ölüme firarda çıktın yoluma
Lütfumsun diyerek baktım haline
Gömmüşken sevdamı mazi seline
Nereye yolculuk? Meçhul aşığım..!

Bankta oturup dön diye bekledim
Aşk tüten günlerden an diye bekledim
..

Devamını Oku
Selma Liman

israil bombaları devam ediyordu heryer kana bulanmıştı heryeri barut kokusu kan kokusu sarmıştı toz dumana karışmıştı herkes çığlık çığlığaydı ellerine aldıkları herşeyi fırlatıp atıyorlar çaresizce savaşın ortasında can çekişiyorlardı o halde iken bile ağızlarından düşmeyen sadece iki kelime vardı allah peygamber diyorlardı susmaksızım bir an durakladı herkes gözlerine ilişen bir genç filistin askeri vardı bu genç şiir okuyordu ama öyle mısraları vardı ki herkezin kulaklarının pası siliniyordu adeta can çekişiyordu kanıyordu yarası durmaksızım ama onu hissetmiyordu bile ama az bir zamanı kalmıştı bunu o dahi herkes biliyordu sonra duraksadı gözüne bir çocuk ilişti ürkek adımlarla ona yaklaştı başını okşadı ağlama dedi bu da bitecek birgün güleceksin yalvarıcasına ağlama ne olur ağlama diyordu çocuk ona sordu peki sen neden ağlıyorsun gidiyorum çok az bir zamanım kaldı rabbime gidiyorum belki sizlerde geleceksiniz işte o zaman güleceksiniz şimdi sil gözyaşlarını üzme beni ne olur o küçük kızla sohbet ederken herkes savaşın o acımasız haline geri dönmüşlerdi işte genç filistine en derin hişlerile yazdığı şiiri okuyor filistin ağlıyor filistin ağlama sen sil gözyaşlarını birgün savaş bitecek kanlar dinecek bomba sesleri susacak umudunu kaybetme güneş senin içinde doğacak senin de umutların yeşerecek ağlama sen gözyaşlarını akıtma kan kokusu artık koklamayacaksın acılar sona erecek birgün seninde yüzün gülecek artık kanlar akmayacak yürek acıları dinecek gözyaşları sona erecek artık feryatlar da sona erecek ey filistin sen yeterki umutlarını yitirme...
SALİHA ADIGÜZEL şahadet getirerek can verdi oracıkta küçük kız ağlamıyor çünkü söz verdiği için alnından öpüyor abisinin ben de gelicem yanına bekle beni diyerek o da savaş alanına karıştı savaş şiddetle devam ediyor filistin kanlara bürünmüştü o kanlar bizim şehitlerimizin kanıydı onlar filistin için kanıyla canıyla savaşıyorlardı bir yandan filistin bayrağı sanki gururlanıyormuş edası ile dalgalanıyordu filistinliler şehitlerimize ağıt yakıyorlardı onlar hiç güneşi görmediler ezan sesleri duyulmuyordu bu şehirde bu şehrin insanların kulaklarını pas tutmuştu oranın çocukları oyun oynamıyor gerçek oyunlarını sergiliyorlardı o çocukların kulaklarına eğlenceli şarkı sesleri değil onlar silahlarla oynuyordular hayatın gerçeklerini görüyorlardı hayat onlara çok acımasız geliyordu gözleri kan bürümüştü düşünceleri kinle dolmuştu karanlık çökmüştü düşlerine sevgileri nefretle dolmuştu bu çocukların filistin işkencelere devam ediyordu israil askeleri onları esir almış işkence ediyorlardı esirlerin içinde bir genç vardı ki onlara yenilmiyor baş eğmiyordu ama birşey vardı ki o acıyı hissetmiyordu bedeni buz gibiydi çok üşüyor ve dudakları titriyordu ruhunun bedeninden çabuçak çıkmasını diliyordu esirlerin gözleri ona çevrilmişti ibret olsun diye ama o bedenini hissetmiyordu ki kalbi buz kesilmişti yinede direniyordu dudakları ölüme susamıştı canı bedeninden çıkmak bilmiyordu ölmek bu acılardan kurtulmak istiyor biliyordu ki ölüm tek kurtuluştu onun için hissediyordu son nefesini vermenin zamanı gelmişti israil askerlerinin yaptıkları karşılığında tek kelime etmiyor ağlamıyor yalvarmıyordu bile herkes bu gençe hayranlıkla bakıyordu ve işte azrail gelmişti genç israil askerlerinin yüzüne ve orada bulunanlara son kez baktı ve kelimeyi şehadet getirerek vefat etti filistin durmadan can veriyordu durmadan kan akıyor geceleri gündüzleri gündüzleri ise geceleri olmuştu rüyalarında bile savaşı görür olmuşlardı taki uyurlarsa uyumuyorlardı ki onlar hep savaştılar yılmadan bıkmadan yorulmadan savaştılar çocuk çoluk yaşlı genç kadın hepsi savaşıyorlardı ellerin de hiç bir şey olmadan filistinliler diri diri yanmaktaydı kucakları sevgiye hasret kaldı onlar savaşın içinde büyüdüler sevgiyi hiç tanımadılar bile gözlerinde sevgi yerine acı ve keder vardı heryer cesetlerle dolmuştu cesetler bütün değildi bedenler bir tarafta başlar ve kollar bir taraftaydı bu nasıl kindi nasıl nefretti bu filistinliler adeta israil askerlerine saldırıyorlardı ne çareki hiç bir şey yapamıyorlardı onlara karşı ama onların imanları vardı onlar yanlız değildi israil askerlerin cephaneleri vardı kılon komutan yanındakilere emir veriken filistinin bir kısmını kendi tarafına çekmişti kılon komutan çok zalimdi filistinlilere işkence ediyor kimisinin kollarını kopartırıyor başlarını vurduruyordu filistin yine yenilmiyor teslim olmuyor israil askerlerine teslim olmaktansa ölümü tercih ediyorlardı bir gün acıları bitecekti buna bütün kalpleri ile inanıyorlardı yürekleri sızlıyordu onların yaşadıklarına yılar geçiyor filistin yok olmaktaydı ölümler artıyor kılon komutan işkençelerine devam ediyor filistini kan gölüne çeviyor esir aldıklarını da öldürüyordu zalimce hiç gözlerini kıpmadan arkalarından da kahkaha atıyor cesetlere tekme atıyor gülmeye devam ediyor filistinliler ona kinle bakıyordu melisa kılon komutanın yüzüne öyle masumca bakışı vardı ki kılon komutan küçük kıza kinle bakıyordu melisa yanında şehit olan askeri düşündü filistin için şiir okumuştu kendisine söylenenleri aklına getirdi ve onu çok özlüyordu çok sevmişti filistin çok yanlız kalmıştı istanbul da bir genç vardı askerliğini filistinde yapacaktı yusuf çok seviniyor o insanların yanına gidiyordu 3 gün sonra uçağı kalkıyordu hazırlıklar da yapılmış gün çabucak gelmişti.yusuf gideceği gün çok heyecanlanıyordu ama tek başına yolculuk yapmak ona zor gelicekti öyle değildi ama onun yanında yaşlı bir adam yer ayırtmış.Yusuf ailesiyle vedalaştı gözyaşları aktı artık zaman gelmişti yusuf yerini almıştı.bir yandan ailesiyle ayrılııyor diye çok üzülüyor bir yandanda filistin için savaşıcak diye huzurluydu.yusufun uçağı kalkmıştı yusuf için yolculuk başlamıştı artık... yanındaki yaşlı dedeyle tanıştı dedeye gazi diyorlarmış yusuf ise ona gazi dede demeye başlamıştı gazi dede askerliğini çanakkalede yapmıştı yaşı ise doksan altı idi.çok hasttaydı belkide bu yolculuk ona iyi gelmiyecekti.yusuf gazi dedenin haline çok üzülüyor ve ağlıyordu gazi dedenin hayatı yusufa dokunmuştu yusuf daha yirmi yaşındaydı gazi dede iyi değildi tek başına yolculuk yapıyordu bu hayattanda çok yorulmuştu.yusuf onu yanlız bırakmıyordu hep sohbet ediyor hayatını dinliyor gazi dedenin çocukları ona hiç bakmıyorlarmış gazi dedenin yolculuğu çok zor geçiyordu.yolun sonuna geldim diyordu yusufa, yusufun gözleri dolmuştu gözlerinden iki damla yaş süzülmüştü yusufun çok yufka bir yüreği vardı gazi dede sanki son nefesini vermeye hazırdı yusuf farkına varmıştı ama elinden bir şey gelmiyordu gazi dede yusufa baktığı zaman kendi oğlunu görüyormuş gibiydi ama yusuf onun için daha yufka yürekliydi artık iyice yolculuğu zorlaşıyordu gazi dedenin, böylece zaman geçiyordu yusuf uçağın camından dışarıya dalmıştı cam buharlaşmıştı yusuf eli ile camı silmeye başladı hava karlıydı çok kötü bir hava vardı. yusuf dışarıyı seyrediyordu gazi dede ise dinlenmekteydi.hep uyuyordu.yusuf merak etmişti onun düşünüdüğü başkaydı endişeye kapılmıştı yusufun yolculuğuna az bir zaman kalmıştı.filistini hiç aklından çıkartamıyordu hep onları düşünüyordu.saat ilerlemişti. yusuf gazi dedeye bakmak için ilkilerek yerinden kalktı.gazi dedeye bir dokundu bedeni buz gibiydi.yusuf hemen elini çekti inanamıyordu donup kalmıştı dili tutulmuştu.öylece yerinde kıpırdamadan neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ve anlamak çok zordu.çünkü uyuyor gibiydi ama vefat etmişti.yusuf çok şaşkındı gazi dedeyi burda böyle bırakamazdı bir şeyler yapmalıydı çünkü o yanlızdı hiç kimsesi yoktu ama nasıl.? ? onun bir görevi vardı.yolculuğunu tamamlamalıydı.kendi için ve filistin için filistine çok üzülüyordu yusufun yolculuğu az bir zaman kalmıştı gazi dedeyi birisine teslim etmesi gerekiyordu ve cenazesinin kaldırılması lazımdı yusuf gazi dedenin başından ayrılmıyordu.yusuf hala kendine gelememişti çünkü ilkez bir cenazenin başında bekliyordu yusuf etrafına bakıyor ama o bakış insanlaradı kinle bakıyordu onlara hiç gelip demezlerdi bu insanın neyi var hastamı hiç dönüp bakmıyorlardı bile yusuf gazi dedenin yüzüne bakıyordu gazi dedenin yüzünde nur vardı yusuf hayran hayran seyrediyordu onu ve gözyaşlarını döküyordu o an bir yolcu sorar evladım niçin ağlarsın yusuf bir cevap vermez bu sesin sahibine ahmet bey tekrar sorar evladım sen neden hıçkıra hıçkıra ağlıyorsun yusuf başını çeviryerek sesin geldiği yere bakar karşısında orta yaşlı eli veya kırk yaşlarında adam belirmişti ahmet bey yusufa biraz daha yaklaşır ve dizlerinin üstüne çüker bir daha sorar bu yaşlı amca senin neyin olur yusuf hiç diyebilmiş o an orası sesizliğe bürünmüştü hiç kimseden ses çıkmıyordu herkes nefes nefeseydi herkes yusufun bir kelime etmesini bekliyorken yusuf ona gazi derlermiş çanakkalelimiş askerliğinide orada yapmış bana anlatırken öyle güler yüzle anlatırdı ki ben ise onu can kulağı ile dinlerdim.ahmet bey yusufun söylediklerinin can kulağıla dinler yusuf gazi dedenin hayatını ahmet beye gözyaşları için de anlatırdı öyle içli anlatırdı ki sanki gazi dedeyi uzun süredir tanıyor gibiydi yusuf ahmet beye herşeyi anlatır yusuf bir türlü kendine gelemez hıçkırıklara boğulmuştu ahmet bey gözyaşlarna yenilmışti saatler geçiyor ahmet beyin yolculuğu bitmişti yusufa söz vermişti gazi dedeyi o alıcaktı cenaze namazını kıldırıcaktı duasını edicekti yusufun içi çok rahatlamıştı öyle bir içini çekti ki ciğerlerinden nefes alıyordu sanki yusufun yolu ahmet beyin yolu aynı tarafa düşüyordü zaman gelip çatmıştı yusuf kendi yoluna ahmet beyde kendi yoluna devam etmekteydiler ahmet bey yoluna gitmişti yusufta ucaktan inmişti yürümeye başladı yollar yıkık tüküktü insanlar bir kuşuşturma halindediler kimisi de feryat ediyor kimişi ailesini kotamara çalışıyor yusuf ise durmuş insanlara baka kalmıştı
..

Devamını Oku
Deniz Güneş

Bir kapıyı çalarsınız. Ya da kapı açıktır, açılmıştır. Öylece bekliyordur gelmenizi, birini, birilerini. Gelen sizsiniz oysaki. İçeri girersiniz içerisi karanlıktır. Siz aydınlığı ararsınız. Oraya gelmişseniz bir sebebi vardır. Bu soru beyninizi kemirir. Cevap karanlıktadır. Bu arada kendi içinizde de yolculuk başlar. Denklemlerdeki eşitsizlikler gibi içinizdeki denklemlerin eşitini ararsınız karanlıkta. Bulmak beynin borcu. Kokusu yoktur cevabın ya da cevapların… Tek güvenebileceğiniz şey sezgileriniz ya da deneyimlerinizdir. Yavaş yavaş alışır gözleriniz karanlığa, artık daha iyi görebilirsiniz. Bir şeyler bulmak evet hala bulmak istiyorsunuz. Nerden başlamalı… bulacağınız şeyler sizi üzebilir ya da mutlu edebilir. Belki bedeninize bir zarar gelecek, söz gelişi elinize iğne batabilir ya da bir engele takılıp düşebilirsiniz. Nerden geldim buraya der söylenirsiniz kendi kendinize. İşim mi yok benim gibi. Hala ordasınız… Her an gidebilirsiniz geldiğiniz kapı açık. Gidemezsiniz. Görülmeyen zincirler ayaklarınızda… Eşitsizliği bari bulayım aklımda kalmasın, hımm belki de halının da altına bakmalıyım dersiniz. Bu arada aynı hızda kendi içinizde olan yolculuk da devam eder. Yeni bir dünyayı keşfetmişcesine heyecanlısınızdır. Yitebilirsiniz., çünkü nasıl bir yer oluğunu bilmiyorsunuz. Bilinmezliğin zalim çekiciliği sizi fena halde kandırmış. Her şey güzel olacak diye fısıldıyor içinizdeki ses. Öteki ses hayır kötü olacak daha kötü, sonun kötüye varacak diyor. Çelişki tam bir uzlaşmazlık içinde. Merak ve kaçmak kavramlarının savaşı iyice alevlenmiştir. Umursamazlık kaçmak a destek olur. Son bir kez daha bakarsınız... Birazdan aydınlanacaktır ortam. Bulacağınız şeyler karanlığın etkisinden kurtulup ışığa kavuşacaktır. Bu anı görmek korkutur sizi. Kendinizle mutlu olduğunuzu söylesiniz kendinize. Kapı kapanır. Artık kapının ne kolu vardır ne de kilidi. Acaba ile başlayan sorular da gün geçtikçe küçülecektir. Unutmak gibi nadide bir hastalığımız var, size ilaç gibi gelecektir. Ve artık sadece kendi dünyanınızdasınızdır. Derken uzaktan açık kalmış bir kapıdan dışarı sızan ince bir karanlık, aydınlık düşürür gözbebeklerinize....
..

Devamını Oku
Ekrem Çiçek

YOLCULUK ANI!

ELİNDE İBLİSİN TIRPANI;
İşte, EKTİĞİNİ BİÇİYORSUN
AZRAİLE YOLCULUK ANI,
ÖLÜM ŞERBETİNİ İÇİYORSUN! ...
..

Devamını Oku
Kerem Güngören

kitaplardan kibirli insanlara geçtim
ahh ne güzeldi eski hayatım
ne anlatılmaz, ne de güzeldi,
gerçekten de her gecede bir özellik vardı
ne yaşanır, ne de yaşamıştım,
yolculuk sonunda, bir hayat dalına
zayıfça tutundum
..

Devamını Oku
Aysel Al

Anılara yolculuk yapmak istiyorsan
Yok olan umutlara,
Derinden sarsan acılara,
İnanarak sevdiğin sevgilere,
Yolculuk yap.

Neden, niçin âleminde yorma kendini,
..

Devamını Oku
Mustafa Küçükönder

Bir Yolculuk Başlasın, Tam yarımda..
Bir yolculuk..
Mutluluk ve huzur olsun sonunda.
Herşey geride kalmalı,
Herkez, Her yer, Her zaman
Bir rüzgar kanat takmalı,
Ve yağmur olmalı beni uğurlayan..
..

Devamını Oku