Hindistan’a Gitmek…
Ertesi gün bayram gibi;
Birazdan yar şu köşeden çıkacak gibi;
Bilinmezin, bir rüyanın haşarı çocuğu gibi,
Çakan şimşek, gürleyen gök nafile,
Yollar beni bekliyor;
..
Yalnızca çıplak ayakların yürüdüğü
Papatyaları hiç ezilmemiş
Enginlikle siyahın göründüğü
Üzerinden iki kere geçilmemiş
Son yolculuğun yoluyum
Yaşamaz yolcum, yaşamak erek
..
BEYAZ DUVAKLI NİF’İN DORUĞUNA YOLCULUK
Yazı ve fotoğraflar
İlhan BİÇER
Dokuz Eylül Dağcılık ve Doğa
Sporları Kulübü Derneği Üyesi
..
Yaklaşık 15 yıl önce Sarıyer’den kalkan minibüsün en ön koltuğundayım; öyle bir yolculuk ki o gün İstanbul’un Fethi’ne benzer ya da bir Nuh Tufanı gibi bir minibüs yolculuğumu hiç unutamıyorum. Üstelik Boğaziçi’nde hiç yaşanmamış bir heyecan, bir de acayip panik ve de duygu sağanağıyla Taksime varabilmiştik ama öyle bir yolculuk ki, şehir hatları dışına bile çıkmıştık ve de inmiştik geçmişin derinliklerine ama hiç dokunmamıştık tarihin dokusuna da... Bir ara asfalt yoldan ayrılmış, takılmıştık boğazda sürüklenen gemilerin peşine… Ve öyle bir yolculuk ki, az gittik, uz gittik bir müddet denizaltından bile gittik, coğrafyamızı ve de şanlı tarihimizi de dize getirdik… Sonra da çift yönlü akıntıyla bulmuştuk kendimizi Marmara açıklarında… Üstelik o gün İstanbul’da dört mevsim, üç beş yüzyıl, birkaç da çağ birden yaşamış ve de İstanbul’u baştanbaşa iliklerimizde hissetmiştik. Nihayet Taksim’e varmıştık ama nice savaş kahramanlarının, meydan muharebelerinin ve de mareşallerin de pabuçlarını dama atmıştık…
Bir İstanbul sevdalısı; Karadeniz’den gelen dev bir çınar; başı dik, alnı açık Taksim-Beşiktaş-Sarıyer minibüs hattında taşıyor İstanbul’u tam yarım asır… Sarıyer’den kalkan bir minibüsle Beşiktaş, Taksim’e doğru hızla yol alıyoruz; minibüs tıka basa dolu; yolcularda bir korku; acayip bir heyecan; bir de panik, boğazda öylece seyrediyoruz ve de hızla ilerliyoruz Marmara’ya…
Poyrazköy’den esen bir poyraz, arkasından bilmem kaç gros tonluk Rus şilebi; bir de Gürcü kuru yük gemisi; hemen Karadeniz girişinde; Kavaklar’dan heybetle seyrediyorlar ve de tarihin dokusunu zedelemeden hızla ilerliyorlar; Sarıyer önlerinde nefes kesen bir yarış; gemilerin peşindeyiz; çok fena kaçıyorlar ama hepsini yakalamışız; hemen önümüze katmışız şerefsizleri… Bizim minibüste bir korku, acayip bir heyecan, bir de panik, Taksim-Beşiktaş-Sarıyer minibüs kaptanı “ya Allah Bismillah” deyü tam yol akıyoruz Marmara’ya…
Bir İstanbul aşığı, Karadeniz’den gelen dev bir çınar; taş gibi yüreği; fabrika bacası gibi nefes buğusu tütüyor Çamlıca sırtlarında; geğirmesi bile ilişiyor boğazın dalgalarına ve de sürüklenen Rus şilebinin sol cenahına; bir de poyrazın sürüklediği Gürcü kuru yük gemisinin bandırasına… Karadeniz fena kudurmuş, bugün çok acayip bir rüzgâr var ama…
..
Yollar yolculuk içindir.
Zordur yolculuklar, zahmetlidir engelleri aşmak.
Fakat biliyor musun en zoru nedir?
En zoru yürek yolculuğuna çıkmaktır.
Bir tarafın “git”der,
Bir tarafında hayır o burada “kal” der.
Hangisini yapacağını şaşırırsın.
..
uyku hali
düşün her seyin tesadüfle oldugunu bilen
ve kendini akllı sanan adem oglu
kahinatın nasıl var oldugunu sanan
ve tesaduflerle oldugunu bilen
maymundan geldigini ve atam maymun diyen
uyku halini hayel ed
..
Çaresizlikler içinde kaldığın zaman,
Umuda yolculuk başlar unutma.
Ağla şimdi içinden geldiği gibi
Savur kendini yere
Bir sızı var içinde
Ellerinle dokunamıyorsan dokun yüreğinle…
..
Havada nemli ve tuzlu bir serinlik
Karanfil yağları damacanayla
Gül yağları, bergamut, lavanta
Akşam güneşine bulandı
Limanda boydan boya
Ne dedilerse yaptım bavullar hazır
..
Çok ömürler tüketti hep çalışır bu tren,
Yıllardır hiç bıkmadan hasret taşır bu tren.
Hizmet için koyulmuş ilk durağı Batmandan,
Gidecek son durağa dönüş Diyarbakır’dan.
Bende çok kez yolculuk, bu trende yapmıştım,
Kompartıman dolunca koridorda kalmıştım.
..
Kalkıyor yavaş yavaş
Gönül limanından bu gemi
Mechule her halde bu yolculuk
Mechule
Umutlar tükeniyor yavaşca
Düşünce gönül karşılıksız aşka
Eklenince birde buna hasretlik
..