Bir yaz günü odamda kaparken bavulumu
Çekecek koltuğumun parmakları kolumu
Her zamanki sesiyle bana "Otur" diyecek
Bütün kış geceleri duyduğum laflarıyla
Çıplak bir kadın gibi beyaz çarşaflarıyla
Beni uyutmak için yatağım esneyecek
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Beş metrelik duvardı..üzerinde bir pencere vardı...ben duvarın gediklerinden tırmanarak pencereden dışarı bakabilmiştim..ama engelli bir arkadaşım bir türlü o pencereden tırmanarak bakamıyordu..
Bu çaresizliğimi hep hatırlamak zorunda kalıyorum burada yazarken...pencereden bakma şansı olmadığını bazı yorumcuların sezmek hep acı veriyor bana..
Ama ben bu acıyı çekmeye, sık sık bu acıya maruz kalmaya alıştım uzun sayılabilecek hayatım boyunca..
bu acıları daha derinden çeken ustamın mısralarını mırıldanarak teselli bulmaya ve şükretmeye çalışıyorum böyle durumlarda..
mevsimler cücelere def çalıyor gerdekte
devin yalnızlığını sular bestelemekte..
çanakkale boğazı dedikçe bir yanım yandı diyen algı özürlülerle uğraşmak istemediğim için bu bahsi kısa kesiyorum.
Bu şiiri sabahleyin okuduğumda bir şeyler yazmayı düşünmüştüm..şiir hakkında değildi yazacaklarım.... Şair hakkındaydı..
Zira şiir , devrin modasına uygun pastoral bir manzara tasvirini andıran ve yokolucu bir kaçışı yolculuk metaforuna dayalı olarak resmediyor..o devrin şiir algısı içinde sürgit devam eden bir kaç ana model temadan birisidir bu tema..bu mendil sallama işinde biliniyor ki yahya kemal popülaritesinde başka bir şair yoktur.sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne de bir kol..demişti hani .zaten ben gidenlere kalanların mendil sallama işinin bu coğrafyanın bir ritüeli olup olmadığından kuşkuluyum ayrıca ama bu başka konu..
ben şairden söze temek istiyorum...
''Boğazdaki Aşiret'' kitabını okuyanlar var mıdır, bilmiyorum.
Konstanty Borzecki,Detrois,Sotori ve Siyavuş paşalar..bunlar osmanlı paşası...yaklaşık 150 yıl önce polonyadan gelerek osmanlı ordusunda mümtaz yerlerini alanlardan..
yani biz buraya salt şiir için takılmıyoruz dostlarım...elbet şiir için de takılıyoruz ancak sadece şiir için takılmıyoruz...eğer derin tarih ve derin biyografilerden haberiniz yoksa okuduğunuz şiirden de bihabersiniz demektir..
Anteplilerin müthiş bir sözü vardır..ağzının domalışından omar diyeceği belliydi derler..
o yüzden ,kim neyi niçin hangi üslupla ve ne maksatla söyler..şiiri anlamak hatta hayatı anlamak ve kendi hayatını konumlandırmak bunlara bağlıdır...
yoksa garibanın bardağındaki biranın köpüğüne takılır, kalır sın. verdiğin va'zu nasihat ile mesrur bir vaziyette mesut bir sağırın gayşı içinde geğirerek elhamdülilah bugün de vezaifimizi ikmal eyledik deyüp bir mandofon rahatlığı içinde horuldayarak derin uykularla iktifa ederiz..
bilgi yığını kum yığını halindeyse , neyin niçin ve nasıl ve nerede durması sorusu yoksa bir adamda irfan da yoktur..
Bir insanda ilim yoksa cahildir..tedavisi vardır..irfan yoksa ahmaktır tedavisi yoktur.
raf ömrünü çoktan doldurmuş vaazların şiire yorum olmasının imkan ve ihtimali yoktur vesselam
güzel.
Osman Nurani Bey'e Saygılarımla.
...kıymetli arkadaşlarım BAKINIZ ŞUANA KADAR BİR ALLAH'IN KULU ŞİİRİN ANA TEMASINI ANLAYAMADI VE DE ANLATAMADI. (Nazır ÇİFTÇİ ağa beyimiz en azından anlatılmak istenen bir şey var diyerek bizi doğrulamış oldu. kendisine teşekkür ederim).
...evet bismillah deyip başlayalım;
Son kampana çalacak ve son düdük ötecek
Mesafeler bir nokta halinde küçültecek
Külrengi istasyonda mendil sallayan beni...
…final son derece manidar bitmiş. Şair hayatın, yaşamın bir gerçeği olan YOLCULUK’u işlemiş fakat “kızım sana söylüyorum ama gelinim sen anla” demek istemiş.
…nasıl mı? Şöyle efendim;
…ey insanoğlu doğduğun gibi birgün de öleceksin. Ana rahminden dünya harmanına nasıl ki yolculuk yaptınsa bir gün mutlaka ebedi dönmemek üzere bir yolculuğa çıkacaksın diyor. İşte kanıtı
“Külrengi istasyonda mendil sallayan beni...”
…evet iyi dikkat ediniz. Mısranın sonu üç nokta ile bitiyor. Yani söylemek istediğim var “dı” diyecek ama o zorunlu yolculuk gelince söylemek istediklerime fırsat vermedi demek istiyor. Yoksa “mendil sallayan beni” sözcüğü hiçbir şey ifade etmez ve anlamı da yoktur. Peki bu denli eğitimli biri için böyle anlamı olmayan bir cümle düşünüle bilir mi? Tabii ki hayır.
…evet ne diyorduk? Şairin bu mısrasının devamının olduğunu söylüyorduk. Devamı;
“Külrengi istasyonda mendil sallayan beni...devamı (bekle me)” ile bitecekti fakat gördüğünüz gibi bilinçli olarak mısrayı şiirde olduğu şekliyle kurdu. Çünkü YOLCULUK ancak bu kadar güzel anlatıla bilirdi.
…evet EY İNSANOĞLU KENDİNE GEL GERİ DÖNÜLMEZ BİR YOLA ÇIKACAKSIN. Ve bir daha dönmemek üzere. Eşin, aşın, rütben, makamın (şairin koltuk derken ki kastı bu) GİTME KURBANIN OLAYIM diyecekler ama hey hat BİR DAHA BENİ BEKLEMEYİN dahi diyemeden çekip gitmeyi anlatıyor.
“Ha bira mı? evet evet bira da geçiyormuş şiirde..
evet evet bakın ben bunu hiç farketmemiştim...” diyenler zaten fark etmiş olsaydı şaşardım. Yolculuk bu.
…teşekkürler şairim teşekkürler.
NOT: bu işler öyle alıntılarla yürümez kalıntı olması lazım.
Şiirdeki aşk anlatımı oldukça kapalı .Anlatılmak istenen konular imalı bir şekilde anlatılmış. ''Yolculuk '' birazda
kendi hayatını baştan sona kadar dile getirmiş ve mendil sallayan eliyle sonlanmış ki,Anlamlı bir anlatımdı.Saygılarımla.
Arkadaşlar şairlerin hayatını yazmaktan şiire vakit ayıramamışlar. E tabi buda güzel oluyor şairlerin hayatı hakkında bilgi alıyoruz ama asıl maksat şiirse... Her neyse güzel bir nostaji şiiri tebrikler
ŞAİRİ VE ŞİİRİNİ ANLAMAK İÇİN BUGÜNÜN GÖZÜYLE BAKMAK YETERLİ OLMAZ.
Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi Koray’dan oluşan Yedi Meş'aleciler, yeni bir edebiyat çığırı açmak üzere 1928’de MEŞ'ALE DERGİSİ dâhilinde bir araya gelirler.
Amaçları, hececilerin elinde tıkanan Türk şiirini yeni ufuklara açmak olacaktı
Milli Edebiyatçılara ve anlayışlarına farklı bir edebi tepki gösterirler.
.
1928'de çıkardıkları ortak bir kitabın önsözünde:
'YAZILARIMIZI MÜŞTEREK NEŞRETMEMİZİN SEBEBİ, MEMLEKETİMİZDE SON EDEBİ CEREYANLARI GÖSTERECEK TOPLU BİR ESER VÜCUDA GETİRMEK ARZUSUDUR. YAZILARIMIZDA NE DÜNÜN MIZMIZ VE SOLUK HİSLERİNİ, NE SON ZAMANLARIN RENKSİZ VE DAR AYŞE, FATMA TERENNÜMÜNÜ BULACAKSINIZ. BİZ HER ŞEYDEN EVVEL DUYGULARIMIZI BAŞKALARININ MANEVİ YARDIMINA MUHTAÇ KALMADAN İFADE ETMEYE ÇALIŞTIK.'
Yedi Meş'aleciler, tıpkı Edebiyat-ı Cedide'ye karşı çıkıp Edebiyat-ı Cedide'nin kanatlan altına sığınan Fecr-i Aticiler gibi, edebiyatımızda fazla etkili olamazlar.
'CANLILIK, SAMİMİYET VE DAİMA YENİLİK' sözcükleriyle özetledikleri girişimleri, temelde bu üç ilkeden de yoksundu.
*
Hece ölçüsünden kopmadılar, biçimde de bir yenilik getiremediler.
Özde ise Verlaine, Mallarme, özellikle de Baudelaire gibi Fransız şairlerini örnek aldılar.
Yeni bir dünya görüşüne dayandıklarını söylemek de mümkün değil.
Kendi kuşağını 'MÜSTAKBEL ABİDENİN MALZEMESİNİ HAZIRLAMIŞ RENÇBERLER' olarak gören ve gençlerin 'Ellerindeki Hazır Malzeme İle Yeni Şaheserler Yaratacaklarına' inanan Yusuf Ziya Ortaç da onlardan umudu keser.
Aynı yıl (1928'de) Meş'ale dergisi kapanınca topluluk dağılır. Sanatçılar, kendi istek ve yeteneklerine göre çalışmalarını sürdürürler.
*
Bu şairler içinde Cevdet Kudret, Baudelaire'e bağlı görünür.
Sabri Esat, Fransız izlenimcilerinin daha aydınlık, daha kesin bir uzantısı gibidir.
***
YEDİ MEŞ'ALECİLERİN ŞİİR ANLAYIŞLARI (İLKLERİNDEN BAZILARI)
GÖZLEMCİDİRLER.
Şiirlerinde, his ve hayalden çok gözlemi öne çıkarırlar.
Onların şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.
İMGE ve SİMGECİDİRLER
Şiirimize yeni bir duyarlık getirirler. Bu duyarlığı, işledikleri konuları, imge ve benzetmelerle beslerler.
İZLENİMCİDİRLER.
İç dünyalarına, eşya ve olaylara izlenimci bir ressam gibi bakarlar.
İç dünyalarını ve duygularını nesnelere aktararak konuşurlar, konuştururlar.
Bir düzyazı dizimi içinde, geri plan ve çağrışımı düşünmeden, söyleyeceklerini kısa yoldan söylemek isterler. Bu anlayışları da onları imge, simge ve mecaz katkılarıyla birer görünüm şairi yapmıştır.
Bu yüzden duygu ve hayalden çok, göze hitap ederler.
NOT:
Dönemin özelliklerini, grupların amaçlarını ve ilkelerini bilmeden eserlerini değerlendirmek, bizi farklı yorumlara, bakışlara, tartışmalara götürebilir.
Edebiyatla, şiirle ilgilenen kimselerin ön bilgi edinmesi şarttır. Yoksa söyleyeceği her şey faraziden, tahminden öteye geçmez.
*Ben, yorum yapmadım.
Sadece şairin “YOLCULUK” şiirini DÜZYAZIYA (NESRE) çevirdim. Amacım, daha kolay ve doğru anlaşılmasına katkıda bulunmaktı.
Şiirin bütününü anlamak için sadece bir dizeye bakılmaz. Bakılırsa anlamca bağlantılı diğer dizeler heba edilir ki, bu da yanlış olur. Şairin ne demek istediğini anlamamış oluruz.
“Mesafeler bir nokta halinde küçültecek” dizesine tek başına bakarsak, “mesafeler” kelimesinde şairin “i” seslisini düşürdüğünü, yuttuğunu sanırız.
Yani kelime “mesafeler”(i) şeklinde değildir. Yazımında yanlışlık yok.
Bunun için nesre çevirdim.
Ancak “şiirin aslı böylemiymiş” algısıyla sorgulandık.
Takdir bu işten anlayanlarındır.
Sevgi ve saygılarımla.
10 Ocak 2013
Hikmet Çiftçi
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat topluluğu sayılan “Yedi Meşale”cilerden (1928) birinin şiiriyle buluştuk bugün. (Yedi Meşale üyeleri: Varlık yayınlarının kurucusu Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil, Muammer Lütfi Bahşi, Ziya Osman Saba, hikâyeci Kenan Hulusi Koray, Vasfi Mahir Kocatürk ve Cevdet Kudret Solok’tur).
Siyavuşgil çok yönlü bir ustaydı. Edebiyatçı olduğu kadar psikolog olması hasebiyle bilimsel çalışmaları, çevirileri ve köşe yazarlığı ile de bilinirdi. Yaşım itibariyle “Yeni Sabah” gazetesindeki köşe yazılarına yetişmiştim. Şiirlerini “Odalar ve Sofalar” kitabında toplamıştı. Babamın kitaplığından onları da okudum.
“BIKMAK” şiirini çok severim:
Sesin dudaklarımda fağfur bir Japon tası /
Uzun saçların, bir yaz yağmurunun teması /
Ellerin, semaverden akan çay kadar ılık...
Sesim odaya giren bir serçe kadar ürkek. /
Ellerim, açık kalan panjuru gösterecek /
Ve saçım, gözlerimin içi gibi karanlık…
Yağmur gibi doldursan odayı sözlerinle /
İçinden konuşacak aynalar gözlerinle /
Ve gün avuçlarından kayan gümüş bir balık…
Bir koltuğa sinecek sıcaklığın derinden. /
Girecek yaklaşınca başın, kirpiklerinden /
Gözlerime ağaçlı bir yol gibi ayrılık…
__(S. E. Siyavuşgil)__
“Yolculuk”ta ise acı yüklü ve hüzünlü bir veda anlatılıyor bize. İnsanın içine işliyor ayrılık. Tarla kuşunun sustuğu yerde şöyle diyebilirim ancak:
“vedadır acıyı çoğaltan /
insan
acıda insan ancak /
acıda büyür her zaman…/…” (N.Erlaçin)
Ustayı saygı ve rahmetle anıyorum…
güzel bir betimleme ayaklarım git der bedenim otur ihtiyar nereye!.kutlarım günün şiirini.
Uzun süredir günün şiirine yorum yapmıyordum, yorumlara bakınca güldüm hala Sabri Esat Siyavuşgil'i, yaşıyor ve sıradan bir şair olarak görenler var, yazık üzüldüm, azıcık Edebiyat Tarihine baksalar komik duruma düşmezler bu önem üzerine şairin yaşamını kısaca belirttim, şairi hafife alanlar onun YEDİ MEŞALECİLER TOPLULUĞU'nu kuranlardan olduğunu ne bilsinler?Edebiyat oyuncak değil ciddi bir iştir, ciddi insanlar uğraşır selam ve saygıyla....
SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL
Haziran 1907'de İstanbul’da doğdu. 1968'te İstanbul’da yaşamını yitirdi. İstanbul Darülfünun'u (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi'nde başladığı eğitimini Fransa’da Dijon ve Lyon üniversitelerinde felsefe bölümünde tamamladı. 1932'de Türkiye'ye dönüşünde Gazi Terbiye Enstitüsü'nde felsefe dersleri verdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde 1933'te Genel Psikoloji-Pedagoji doçenti, 1942'de profesör oldu. Öğretim üyeliği görevini yaşamının sonuna dek sürdürdü. İlk şiirleri 1927'de 'Güneş' ve 'Hayat' dergilerinde yayınlandı. 1928'de altı şair arkadaşıyla birlikte 'Yedi Meşaleciler' topluluğunu kurdu ve 'Meşale' adlı dergiyi çıkardı. Bu dergi kapandıktan sonra şiirleri 'Muhit' ve 'Varlık' dergilerinde yayınlandı. Dışavurumcu bir ressam tutumuyla yeni ve canlı şiirler yazdı. Ulus, Yeni Sabah, Haber gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Fransız şairlerin şiirlerini Türkçe’ye çevirdi. Edmond Rostand’ın ünlü oyunu 'Cyrano de Bergerac'ın Türkçe çevirisiyle büyük ün yaptı. Psikoloji, eğitim, folklor ve edebiyatla ilgili yazıları birçok dergi ve gazetede yer aldı. Ayrıca Sait Faik Abasıyanık’tan öyküleri Fransızca’ya çevirdi. Bu öyküler 'Un Point Sur la Carte' (Haritada Bir Nokta) adıyla Hollanda’da yayınlandı.
ESERLERİ
ŞİİR:
Odalar ve Sofalar (1933)
İNCELEME:
İstanbul’da Karagöz ve Karagöz’de İstanbul (1938)
Psikoloji ve Terbiye Bahisleri (1940)
Karagöz (1941-1961)
Bu şiir ile ilgili 22 tane yorum bulunmakta