Hangi zamanın ve seyahatin yolcularıydık!
Yola düşmüştük, uzun ve uzak sayılır bir yola.
Anadolu coğrafyasının rüyasını görmüş gibi, düştük yollara,
Heybelerimize koymuştuk düşlerin izini, isini
Yol, yolculuk koksun diye içine dünlere özlemimizi ve
Yarınlara dair umudumuzu yerleştirdik heybelerimize
Yol olduk baştan başa, yola koyulduk,
Yolcuyduk uzun yollara,
Bulutlarla yarışıyorduk yol boyu yürürken
Onlar şekil ve renk değiştiriyorlardı,
Yağmur olup toprağı, üstümüzü ıslatıyorlardı.
Bizlerse ruh hali değişikliği yaşıyorduk, kimi karamsar…
Kimi yol kavşaklarında umutlu kimilerinde dingin ve yorgun.
Ruh hali değiştiriyorduk yokuşlarında kimi yolların;
Bazen özgürlüğün tadında koşuyorduk uzağına yolculuğun,
Bazense yola tutsak oluşumuzun hüznünü taşıyorduk
Terli alınlarımızda…
Kasabalar, köyler, kentler geziyorduk, geçiyorduk.
İnsanlar seçiyorduk yol öykülerini anlatsınlar diye
Ve insanlar seçiyorduk yol göstersinler, yol versinler diye.
Tarihin tanıklığına soyunmuştuk, yıkık kentlerin gölgesinde
Küllerini sırtladık tarihin, yarına taşımak, ısınmak için
Zamanın yaraladığı, yaralı yapıları ezdik,
Onları gördükçe, ezdikçe ezildik,
Bu günlere bırakılmadığına üzüldük, hüzün döktük yollarında.
Çocukluğuna yürüdük küllenmiş zamanların, kentlerin.
Rüyasını görmüş gibi irkildik çocukluk zamanlarının.
Bir an çocukları olduk, çokları gibi küllenmiş zamanların, kentlerin…
Üstsüz başsız çocuklar gördük sonra yol boyunda,
Kurallarını kendilerinin koymadıkları oyunlar oynuyorlardı,
Ve bihaberlerdi, olmayan üst başlarından
Belki sağlıklı değillerdi ve huzurlu; ama inadına
Umutlu ve mutluydular hayata karşı.
Oyun oynuyorlardı, üstlerinde karadan bulutlar…
Irmaklar, köprüler, köprüsü olmayan akarsular geçtik.
Akan su gibiydik, yolumuz uzundu ve nereye aktığımızı bilmiyorduk,
Su gibiydik; çünkü aynı yeri sadece bir kere geçiyorduk.
Yol üzeri konaklama yerlerinde demlendik çoğu gece,
Yorgun bedenlerimiz sevişiyorken, herkesin seviştiği yataklarda,
Duygu ve düşüncelerimiz bitmeyen yoldaydı daha.
Bitmeyen seyahatin hikayesi olmuştu yolculuğumuz.
Bulutlar terk etmişti gökyüzünü, yerini
Kartallara, şahinlere, leyleklere
Ve bir günlük ömürlü kelebeklere bırakmıştı.
Resimlerini çektik güçlü kanatların, asi, asil bakışların
Bir günlük ömürden bihaber rengarenk kelebeklerin,
Göç yolunun dönüşünde yorgun düşmüş leyleklerin…
Sırtımızdaki heybelerin ağırlığından olmasa da,
Geleceğe, dünümüzün anılarını taşıma yükünden,
Peşine düştüğümüz düşlerin ağır bedelinden,
Yorgunduk, yorgun düşmüştük bu yolun yokuş yerinde
Kaçağı çok olan bir köyün, köy kahvesinde
Kaçak bir çayın tadına vardık.
Sonrasında, yol öyküleri demledik seksenlik bir amcanın sohbetinde.
Seksen yıllık bir ömrün bitmeyen anılarından kaçtık sonra,
Yolun, kaçışın kaçkını olmuştuk bir zaman sonra
Hangi zamanın ve seyahatin yolcularıydık biz?
Yol unutturdu, yolcu, yolcu unuttu.
Yolculuk,
Yolculuksa zaman aşımına uğradı; belki de
Zamanın ağına takıldı…
Sami ÇİFTÇİ
Sami ÇiftçiKayıt Tarihi : 15.6.2011 23:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!