Dönüm noktası... Karar verilmiştir artık ve geriş dönüş olanaksızdır seçilen yoldan. Nedenlerle süregelen, şimdiye kadar yaşanmışların içinde pişen yürekler, artık kendi ellerinde şekillenmeyeceğini anladıklarında kaderlerine bırakırlar o gizemli dünyaların hakimiyetini. İşte o noktada elde mısra olur, dilde türkü. Ve şarap ciğerlerinde yakılmışlığıyla. Ağlamak kar etmez o noktada hiçbir şeye. Sen yolculuğuna başlamışsındır artık. Benzetmeler zor. Nasıl yaşatabilirsin. Sorularının cevapları verilmiyor ve işlenmiyor kader defterine.
Bırak sular aksın. Sular çağlasın artık. Suları geri çevirmek olanaksız.
Yolculuk başlamıştır artık.
Nerede mola vereceği ve nerede biteceği belli olmayan yolculuk...
YOLCULUĞUM
O Yokuşu el ele, öylece,
Gün batışlarında belki.
Belki sabah seherinde
Yağmurun gözyaşları ile çıkıyorduk.
Kaderi yok sayıyorduk.
Belki Biz öyle sanıyorduk
İki dost.
İkisi de karşıda.
İkisi karşı karşıya.
Arasındaydık.
Yol sürüyorduk bir anda.
Yukarı bulutlara tırmanıyorduk.
Çiçekler yapıp senin saçlarında dalgalandırıyorduk.
Sevdamıza adlar takıyorduk.
Maviliklere kıyılardan haykırıyorduk.
Yok...! Diyordun.
Gözbebeklerinde, olmaz...!
Bana uzak kal...!
Dercesine bakıyordun.
Konuşuyordun.
Susuyordun.
Nefretini kusuyordun.
Anlamsızca anlatıyordun.
Bir hazan bahçesidir bu.
Çam kokusu ve rengi ile bulduk bir anda kendimizi oradan.
Bulutlarla kapalı bir ortam.
Yağmur gizli kalmış.
Saklamış kendini.
Ve sen...
Hiç söylenmemiş öyküleri anlatıyordun.
Sen yine sen oluyordun.
Bir başka oluyordun.
Karadeniz gibi kokuyordun.
Gözlerin ışık saçıyordu yıldızlar kadar
Sen sevgilerimi içimden söküp alıyordun.
Göz yaşlarımı siliyordun ellerinle,
İçime bir şeyler ekiyordun.
Yeşile ve maviye çalıyordu her yan.
Yaşamı karalara umut,
Dumanlara aşk,
Soğuğa vurgun olan dünyaları teker teker beynime yazıyordun.
Nasıl bir şeydin.?
Sen miydin...?
Gizemler aleminden bir şifreydin.
Bilinmezden gerçek bilineni söylerdin.
O anda,
Gizli kalmış
Kendini sonralara saklamış
Yağmur, var ettiğinde masalarda kendini
Yolumuz yine bir oluyordu,
Sevgi gibi...
Sen yine sen oluyordun.
Gözlerimde büyüyordun.
Ulaşılmazım gibiydin.
Beni koruyordun.
Ben her nefeste seni soluyordum.
Ve sen içimde büyüyen hasretime karşı
Sesinle, nefesinle, sende olan her şeyimle duruyordun.
Seni yalnızlığa,
Benimle dolu anılara bırakıyorum.
İnan...!
İnan, her gece ağlıyorum.
Yağmurlar yağdırıyor göz bebeklerim.
Deniz manzaralı resimler çizemiyor ellerim.
İmzalarım altında yer almıyor o yelkenlerin.
Kokular,
O kokular yok üzerimde.
Bitti.
Yeşil muz çoraplar ve yeşil yünden dokunan kazaklar,
Görmüyor gözlerim kahverengiyi.
Bedenim bir uzun yolculukta
Kimse demedi...!
Seni benim kadar seven olmaz ki...!
Demli bir çay ve bir akşam serinliği
Eskidendi.
Günahların en büyüğü o gün işlendi.
Cezalar verildi.
Kırılan kalem değil, kaderdi.
Aldılar onu her ikisi.
Kabul ettiler.
Bir nefes gibi içlerine çektiler.
Benim gibi ve senin gibi niceleri,
Öğrendiler.
Geceler,
Işıksız, fırtınalara gebe
Sıkılarak, boğulana dek türkü söylediler.
İkisi ve niceleri bildiler bu hikayeyi.
İki dost gibi.
Bur uçurum kenarından
Bir dağın yamacından
İndiler, işlediler sessizliği.
Sesler kesildi sonradan ve mektuplar,
Ve telefonlar
Ve resimler,
Kimsesiz kaldılar.
Kalabalıklar yelken açtılar.
Dönüş vakti hiç gelmedi.
Bedenleri vardı
Kayboldular.
Dört bir yana savruldular.
İlahi adaletle oynadılar.
Aşkı yazmamış eller gibi
Hesaplaştılar.
Dönüş vakti gelmedi.
Hiç gelmedi.
Bu bir öyküydü diğerleri gibi
Öykülerle öldü.
Yaşanmamış her günüm gibi...
Kayıt Tarihi : 21.12.2007 22:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!