Yola el süren / yalnızdaşım...

Zafer Zengin Etnika
1608

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Yola el süren / yalnızdaşım...

.

Çık şimdi dışarı, bahçende bir gölgelik bul, üstüne adını yazabileceğin bir yaprak
Bir adam bul sonra, yanına bir çocuk, kansız olsun devrimin, sıcak sevi, pembe ev
Yalın ayak koşan kediler, daldan dala uçan serçeler, çık dışarı odandan, bir sevgili bul

Yokluğu bilirsin, öyle çok yoktur ki bazen, isim bile bulamazsın, biri delice şiirler yazsa,
çatlak dersin, kafayı yemişlerde yanına, oysa bilirsin ki, normal insan işi değildir yazmak
İçinden kurmak, parçalamak, yeminleri, nazları, kireçlenmeleri, sek sek yürümeleri anlatmak

Sana gelmeyenlerin suçu mu var, ılık akşamları kim sayar, terleyen gömlek ceplerini ya da
Sayılmayan sigaraları, kırılan elleri, gelmeyen telefonları, açılmayan sayfaları kim sayar
Çık dışarı ve bir liman al, yelkenleri beyaz tekneler, kedi ağzında balıklar, ıssız şarapçılar

Çık dışarı bir ara, gerçek ne, yalan ne, incitmeyen cümle ne, canımın içi demek ne
Ağlatmayı öğrendin mi, küstürüp göndermeyi, ya özletmeyi, öğrendikçe açılacaksın biliyorsun,
İstenmemeyi, yok demeyi, olmazları, mümkün değilleri serçeleri öldüreceksin

Kaçmayı bilirsin, sular gelir gece vakitleri, sırrı çözülmüştür diye gitmeleri, çözmeleri
İsimler bulup çocuk üretmeyi, sokaklara adlar verip, üstlerine çentik atmayı, taşlar kırıp
Yollar yapmayı, uykunda olsa da sayıklamayı, ayırmayı, bir çift sözü saklamayı, ayıpları

Gitmeyi görenler vardır hani, nerede bir yol görseler, hangi yöne gider bilirler, çizerler ufku
Görürler ilerisini, kavşaklar düz, yokuşlar iniş, güç yetmeyen yerler kolay, sızılar ateşsiz
Elbiseler buruşmaz, sevişilir doyulmaz, uyunur anlaşılmaz, orman tutuşur su bulunmaz

Kalmayı öğrenmek var, taş kesilmek ince yontularda,sızılı karışmalarda,diplerde, kuytularda
Yarım yamalak yazmalarda, deniz tutmalarda, sıcağın altında ayrışmada, sevişmeyi unutmada
Kalmayı bilmek, renkli limanlarda, kesilmiş saçlarda, unutulmuş sarnıçlarda su kalmak var

Saymak var ağır ağır, elleri nasırlı yenmiş tırnaklısından, ağır kaçan uykulardan, düşlerden
Kitapsız kalışlardan, okurken uyumalardan, tek teklerden, çift ağlayan gözlerden, demirden
Küpten sıvanmış sırlardan, elini unuttuğun tenden, görenden, gittiyle ölenden saymak var

Çık dışarı gül kes, su ayır topraktan, böcekler kurumuş yapraklar, bağlar bahçeler, yürüyenler
Seslerini takınıp yakalarına, uzatanlar, dudak kesip kanatanlar, geceyi sıvayıp göğüslerine
Yapışanlar var, istasyonlar, gözlüklüler, gazeteciler, narkozcular, eczacılar ve çiçekciler

Çık dışarı ıslat şehri, simit bul çaya karşı, sıcak ekmek arasına peynir, pembe gelinlik
Atlas saten, gül perdeler, uçup göğü talan eden kırlangıçlar, heykelleri şehrin soğuk taşları
Yamacında ormanlar, yollarında çizgileri, garip kalanları, gülmeyenleri, çık anlat burayı

Her şey var olmayanda var, iklimi bozuk, kar yağdıran, yağmuru çarpan, kulakları yırtan
Ayıltan, zevkten bayıltan, ifadesizler var, yalancılar, kurnazlar, şımarıklar, büyümeyen salaklar
Neler var daha neler, her şey var şeyden öte, gide gele, kemiren,dişleyen medeniyet var

Bak bakalım görecek misin, sızıyı, kanı, yağmurun ıslatmadığı ahmakları, aklının yangısını
Ne kadarda yakınlar sana, uzağa attıkların, ayırdıkların, zararsızların, kıydıkların, baydıkların
İz diye peşinde dağıldıkların, kıl kurtları, aşk satıcıları, özlemciler, ayrılıkçılar, darcılar
Bende ne var, iki saat kırk beş dakika, şimdiki sevişmelere çok fazla, iyi vakit mutlu çocuklar doğurmaya, avucuna kırıklar saklamaya, morison dinlemeye, kilidi kırmaya, yalnızlığa alışmaya,satarım ulan dünyanın anasını demelere, kırk kulpu kırık küplere binmeye,delirmeye
Beş kala, sövüp saymalara,şiir yazmalara,dağıtırım buraları demeye, gbt sorgulamalarına, jop
Kaptırmalara, gülüp kafa bulmalara, bir bardak viskiye, iki milyona purolara,macera fimlerine
Her şeye vaktim var, senin ıssızlığından başka, ne kadar yabancı gördüklerim, ne kadar bana uzak duyduklarıma, sövmeli bazılarına, kitap yırtmalara, keskilerle resim çizmeye, aç kalıp
Rahat uyumalara, sarılıp yastığa güreş tutmalara, sabaha erken kalkıp koşturmalara, bu iğrenç öğlen sıcağına, terli terli duşa altına koşup çocuk yapmalara, sifon çekip yirmiye kadar saymalara, elleri sabunlar yıkamaya, diş fırçasına konuşmalar yapıp gıdıklamaya, küllüğü
Döküp yuh çekmelere, bilgisayarın ayarlarını bozmaya, macera filmlerinde koşup zıplamaya
Bir de duvarda resimlere bakmaya, her şeye vaktim var, bir sana yok, bir sana, bir de bana

Yukarıda bir yerde canım demişim, özür dilerim.

Nora demli yüzünle gelip karşımda durma, kan dökenler sizden değil mi. En büyük düşman
Kedisi kefil ciğerci. Kuzuları doğranmış çayırlar. Ah gafletlerde kalmışlar. Ne gam ne gasavet
Derdin büyüğü yolsuzlar, her şey kapışılmış bu sığlıkta, gelip her şeyin ortasına kurulma
Sövdüğüm günleri unutup naralar attırma. Ya yıkıl kül duvarları ardında ya da şarkılar söyle
Keyfsizim bugün, gülsem öleceğim. Sen gelsen fırtına, bakırım tuttu yolla şu göğümü bana

Yukarıda özür dilemişim, şimdi bu özürü ben nereme gömeyim.

Çakal bir sabah gelir az sonra
Lambalar söner yalpalarda
Saklanır karanlık umudumun ortasına
Söverim ulan söverim
Bu geçmişi kırık yalnızlığa

Yeterince yalnızım
Gelip kalabalık yapmayın

su yılı

Zafer Zengin Etnika
Kayıt Tarihi : 12.8.2006 00:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Zafer Zengin Etnika