Yol3 Şiiri - Yorumlar

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Adam daha derinlemesine düşünmeye başladı bugün, yani detayına girift bir mekanizmayı çalıştırdı -odasına göre daha içeri denilebilecek salonda televizyon karşısında oturup sigarasından ve light kolasından yudumlarken: Tek bir sıyrığı bile olmamış Atatürk, devlete millete zeval; tek bir hatası ise kendine olmuştu Savarona’da böbrek telaşı. Hoş böyle büyük insanlar böyledir ama okuduğu, şu an hatırladığı tüm diğer büyük insanlarda bazı büyük başkaca hatalar da vardı. Peki Atatürk nasıl böyle muazzam bir mucizeyi kendi bedeninde yeryüzüne sunmayı başarabilmişti? Misal Aristoteles’i düşündü, köleliği savunmuş denmemiş miydi? Einstein’ı düşününce, belki Ata’yla mukayese edilebilecek bir örnek oydu, çünkü atom bombası olayında bile formülün Nazilere geçmesine mani olmaya çok çalıştı ve başardı ama sonunda gene bir hükümetin eline geçti: Politika, denilen kötüdür. Çünkü insan-iç egosundan gelir: Hücredeki siyaseten yürütülen besi alış verişini denge altına almalı, aşamaları hücre duvarının bu yerlere getirdiği. Çünkü kendine gereklileri alıyor, gereksizleri ise defediyor –insan onuruna aykırı bir şey değil midir bu? Ama diğer yandan da düşündü adam ve dedi ki kendince: “kötü şeyleri alsaydı kendine, o zaman biz doğar mıydık vesaire? ”
(Beklice bu hatta, Big Bang’in ilk anlarındaki o olaya benziyor; yani antimadde neden üstün gelememiş de maddeye, madde geçmiş bir adım öne –doğal yoldan da elde edilemez ki antimadde. Ve beklice bu hatta, gene şuna mı benziyordu: hayvansal hücrelerin artık bitki hücrelerini yemeyi bırakışındaki arkaplan hikayesinin, bitki hücrelerini yemeyip de artık vücudun içine emip onların üzerinde bir efendice ama bir asalak olark, bir parazit gibi, onların hayat enerjisini emişindeki döngüye?) Evrende olmayan bir yerde bir şey olmalı ki, ama bu bir nokta olmalı çünkü evrende virgüller var. Varolan her şey devam ediyor ve varolmayan hatta: Sayısız pi mezon, graviton ya da gluon v.s. foton veya nötrino menşeili dolaşıp duruyor: içlerimizden geçiyor, bedensel içlerimizden; hem de her saniye değişen anlık tavırlarımız anlamında bir ‘iç’. Bu kütlesiz ya da kütlesizcesine kütleli bize sanal ya da bize maddi parçacıklar; bozunup anında, sonrasında hemen yeni uzuvlarını oluşturuyor. Protonun yarı ömrü ne uzun.
(Evet o nokta olmalı, bizi o noktada saklıyor olmalı, ölümümüzü, hayatımızı, her şeyimizi –bir tüm halinde: Moleküllerine ışınlanıp geri dönmek gibi o ışınlandığın bir başka yerde. Nokta ve evrenin dışında çünkü virgüle ihtiyaçlığı yoktur evrenle bağlanısı olan ama evrende olmayan bir an ya da mekanın. O nokta artık sabittir, ama yeryüzünden gönderilenleri korumak ve yeniden iyicil biçimiyle deşifre etmek, üretmek için onları.)

Odasına gittiğinde bunları kaleme almaktaydı bilgisayar başında. Şu, sabit rütuşlu üst bağ(ı) nazara alındığında, öne doğru sürgülü, hareketli, daha alt bir katmana sahip Mavi bilgisayar masasındaki kulplu bir bardağa gözü takıldı. Tıngırdıyor gibiydi, ama göz aldanması olmalıydı. Deprem falan Ankara’da pek görülmezdi, hem de böylesi. Demek sanal parçacıklar gerçekti ve ki şu sözünü ettiği hani; o nokta varsa, o nerdeydi? Sonra tekrar bardağa baktı ve bir kulplu beygir hayali gördü. Daha sonra da, kaçan bir merkep bir hayali. Bir karakaçan, karlar üzerine koşturdu, karı yardı ve içine girdi. Ve çiçekler çıktı (bu şekliyle): şu şekilde: hani şu jeneriklerde, müzik kliplerinde falan geçiveren şekliyle; hızlı tavrıyla yaşayışında bir şehir kasidesinin, belki destanının. Douglas Monroe’nun ‘Merlin - Kral Arthur’un Gizli Büyücüsü’nün Gizli 21 Dersi’ kitabındaki bir tarihsel hikayedeki o iki zibidi yine birbiriyle kılıç kalkanda, komikçe savaşıyor. Sonra sevgililerden biri, “sahi biz niye savaşıyoruz? ’ deme mecalini amasla değil gafletini açık zihniyle yoğurduğu yorgun savaşçı yüreğinde bulabiliyor. Karşısındaki de ona diyor: “Doğru, o halde savaşmayalım” Ve bir kavga daha böyle bitiyor. Sonra aklına bu düşünce gelmiş olan adam Merlin’e doğru yaklaşıyor ve Merlin ona doğru seçimi yaptıklarını duyuruyor. Bunu yüreğine onun fısıldıyor –yorgunluk gitsin kabilinden. Adamlara üzerlerindeki mavi giysilerini çıkartmalarını söylüyor. Dediğini yapıyorlar. Artık yenileri var. Yenileri, yeşil. Daha üst bir mertebeye atladılar ve bunu kendi seçimleriyle yaptılar. Merlin dağların ardına yürüyor bir kez daha, ta ki gözden kaybolana dek. Adam masasının başında irkilerek gündüz düşlerinden uyanıyor. Evet bu bir şehir destanı olabilir pekala, her ne kadar “’sıra dışıca belki’ iyi bir Pagan” doğada kotarılmış bir fani olsa da. Ama uykusunu açamadı ki, almadı da: Kafası düşüyor ve dalıyor gene. Aynı Merlin, buzlarda çıktı bu kez ortaya. Şaman baş büyücüleriyle mi, Göktürklerle mi ne bir antlaşma yapmış olabilir, eski inaçları Avalon sislerine gönderen zalim Hristiyan Roma’dan intikam almak için; tam seçemiyor adam. Ortam, sisli bir ortam. Buzlarda bir atın üstünde koşturuyor enginde, sınırsız bir ufka! Ama görüntü ne muazzam. Maab’in üstesinden nasıl geleceğini böyle düşünüyor, kötü kraliçe Maab’in –koşarak, düşünerek, atını yelelendirerek. Onu Maab, o yetiştirdi ama kendisinin istem dışı oldu bu. Aslında kahya Frigg yetiştirdi ya, onun hiyerarşideki üstü de Maab’di. Uzun boylu cüce Frigg kötü biriydi, ama sonra Maab’i bıraktı ve Merlin’le dost oldu –ona Nimue’sini geri verecekti. ‘Onun önceden kötü sonra iyi oluşundaki esrar perdesi, Nordik efsunlardaki kralların kralı tasvir edilen Odin’e kadar uzanıyor olamaz mı? ’ diye baloncuklar oluştu derken adamın kafasında. Çünkü Odin’in karısının adı da Frigg’di ve Odin’in suratı o kadar belli belirsiz resimlerde tasvir edilmişti ki, bu pekala o değinilen esrar perdesiyle bir eş uyum sergiliyor olabilirdi. Hem belki Nordik’teki, uzanıyordur Kelt’e. Neyse fazla karışmasındı bu olaylar, ama bebeğe uyku büyümesi için tabi gereklidir. Bundan mı düşen kafası kalkamıyor rüyasından.

Yorgun bir şekilde uyandı ve mutfağa yöneldi. Koridordan geçerken haciyatmaz gibi sallanlı-

Tamamını Oku
  • Akın Akça
    Akın Akça 10.10.2006 - 02:43

    Sağol masalprensi ya, güzel dost. Abartıyor olabilirsin Emrah, övgülerinde ama mutluluk verici. çok teşekkürler ederim iltifatlarına kardeşim. Beğenmene sevindim. Önemlisi paylaşım. En güzel günlere hep birlikte...

    Cevap Yaz
  • Emrah Çetinkaya
    Emrah Çetinkaya 08.10.2006 - 06:28

    Böyle şeyleri bu hızla icra ederken düşlerde uyuyor olmalıydı gene, dikkatle inceledim. Ama şimdi uyumaya gidiyordu. Artık sık sık düşen başından usanmış ve sıkı bir uyku almaya karar vermişti. Yarın sabah erken uyanacaktı ve güne daha diri başlayacaktı.


    sanırım bu bir öyküye yada bir romana ait olmalıydı ve ben inanıyorum ki bu birikim ve güçlü ifadeler bunu hak ediyor gerçekten ve tüm samimiyetimle sanki seyreder gibi okudum...çok başarılıydı...bunu okuyunca keni öykümü düşünmeye başladım demekki benim daha çok yolum var...tebrikler....

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta