Uzun aşklar koşucusu bir adam
ay avlusundan geçmiş gibi yorgun
karakalem resmini yapıyor ömrünün
yumuşacık harflerden söze hırka biçerek
incecik motifler işliyor titreyen elleriyle
dost yüzüyle gülümseyen simli çerçeveye
Sevdalardan izler taşıyor bu derin kesik
çaktıkça çivisi çıkan bu çürük tahta,
kıyısız nehrinin türkülü girdaplarında
inleyen bir tek ney’dir kim nereden bilecek,
yâr bilip de göğsüne sığındığım ey
şimdi renk değiştiriyor ateş güz avlusunda
Dut böceğinin ipek yolundaki macerasını
bülbülün avazını bir’e sevdasından sanırsınız,
çağla çiçeğe durduğunda, gül patlamasında ya da
öz suyundan çizer kendini o yol haritası,
izbelerde anlatılanları bırak yerinde kalsın
billur sularla şakıyan şadırvanlara dön yüzünü
zaman da sevgilidir demedim mi ben sana
Biraz yanardağ, biraz heyelan ve ortasında ben
öyle bir sarkaç ki her yanıma eşit mesafede
birbirini tetikleyen iki pınar giz ve anlam,
yolların kucağında yükü aşk olan seyyah gibi
inleyerek çıkıyorum menzile doğru merdivenlerden
her basamaktan derin yaralar düşüyor payıma
sanmayın ki dünya gözüme ilişen kadar
*(Şakayık Şelalesi isimli kitabından)
Kayıt Tarihi : 18.6.2018 21:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!