Yol Şiiri - İsmail Özabacı

İsmail Özabacı
300

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Yol

Son dersin zil sesi duyuldu, sınıfın uğultusu zil sesine karışırken sağ eliyle şakağını ovdu, uykusuz göz altları biraz şişmişti, ama kahverengi gözleri yinede güzel bakıyordu.

-İyi günler öğretmenim diye birer birer önünden geçti öğrenciler. Kimisi koşturuyor kimisi ağır adımlarla çıkıyordu sınıftan. Yavaşça doğrultu ders notlarını masanın üstünden topladı, öğretmenler odasının yolunu tuttu, okulun hizmetlisi yanından geçerken
–Nasılsınız? Hoca hanım diye seslendi, dalgındı duymadı, kafasında dolanan sorular, yılların yorgunluğu yüzüne değilse de kalbine yansımıştı.

Öğretmenler odasından montunu ve çantasını aldı, ders notlarını dolaba koydu. Göz ucuyla saate baktı, biraz yürümek istedi, okul çıkışı en sevdiği şey o yolda yürümekti… küçük adımlarla koridoru geçti. Merdivenlerden yavaşça indi. Son derste sınıfın yaramazı Ahmete biraz sinirlenmişti, aklına geldi, üzüldü. Çok mu ileri gittim diye düşündü kendi kendine…

Şimdi sevdiği yola gelmişti, yolun iki tarafındaki ağaçların yaprakları sararmış, ve yerlere dökülmüştü. Ayakları değdikçe hışır hışır ses çıkarıyordu. Etrafı güzelleştirmek için dikilen çiçekler solmuş, boyunlarını bükmüşler sadece kuru birer dal olarak kalmışlardı, çimlerin yeşilliği yaz yeşili değil de, sonbahar yeşili gibiydi, solgun. Dolmuş durağı yaklaşık beş dakikalık mesafedeydi, keşke dedi uzasa yol, temiz hava ve sonbahar güneşi iyi geliyordu, inceden bir rüzgar esti, sarı saçı gözlerinin önüne geldi,eli ile saçını kulağının arkasına attı. Biraz üşümüştü, kabanına sarıldı, acaba kendimi üşümüştü, içimi titremişti. Hem yürüyor hem de kendiyle iç hesaplaşma yaşıyordu. Onu dışarıdan görenler hüzünlü olduğunu anlardı ama duruşu, yürüyüşü, karizmasıyla güçlü bir iş kadını imajı veriyordu.

Ki bu yüzden etrafından geçenler bir bakış atıyor beklide göz göze gelmek için çaba sarf ediyorlardı. Ama o başı hafif eğik, kafasında düşünceler ve kalbinde bir film şeridi gibi (klasik bir cümle ama) geçmişte yaşadıkları geçiyordu…

Neden? diye düşündü, neden bunca zaman sonra kafasına gelen bu düşünceler… Okuduğu kitaplar mı etkilemişti onu, yoksa dinlediği şarkılar mı? Kendi kendine sordu bu soruyu, yaşamak sadece nefes almaktan mı ibaretti, örtünmek için giyinmek, ya da aç kalmamak için yemek yemek miydi hayat? Amaç neydi? Ya sevgi? Ya dostluk? Arkadaşlarla geçirilen güzel vakitler, o geçmişteki masumluk, o doğallık, o çocuk ruhumuza ne olmuştu…

-Binecek misiniz Hanfendi? diye sesle irkildi, çoktan dolmuş durağının yanına gelmişti. Dolmuşçu açık kapıdan yüzüne bakıyor, bir müşteri daha kazanmak için sabırsızlıkla içeri girmesini bekliyordu, kafasıyla –hayır işareti yaptı. Dolmuşçu biraz bozulmuş bir şekilde dolmuşun kapısını kapattı ve gaza bastı.

Ayakta durmuş kafasındaki bu sorulara cevap ararken arkada ki dolmuş yaklaştı, kapısı yavaşça açıldı. İstem dışı bir hareketle yavaşça merdiveni çıktı, boş bulduğu pencere kenarı bir yere oturdu. Kafasını cama dayayıp tekrar düşüncelere daldı.

-Çantanızı alır mısınız? Hocam Dedi, genç bir Üniversite öğrencisi, uzun boylu, esmer klasik bir öğrenciydi, ona hocam derken acaba öğretmen olduğunu bildiği için mi yoksa üniversiteliler arasında kullanılan bir hitap olduğu için mi öyle seslendi bilemedi. Dalgınlıkla çantasını yan koltuğa koymuştu.

Araba yavaşça hareket etti. Hani bazen insan bir yolculuğa çıkar, uzun bir yolculuğa bir tanıdığının yanına gitmek için, ve o yolculuk sonunda o tanıdığa kavuşmak olunca ayrı bir haz verir, hemen kavuşayım istersin ama o yolculukta bitmesin de istersin, hafifte bir müzik çalar diye düşünüyordu ki, dolmuş şoförü radyoyu açtı. Radyodaki ses

‘Yak gel, bildiğin ne varsa, yak gel gözüm yok para pulda’ diye söylemeye başladı. Şarkı hoşuna gitmişti, mırıldanmaya başladı.

Yanındaki öğrencinin tuhafına gitmiş olacak ki, göz ucuyla ona baktı. İçinden ne var şarkı söyleyemez miyim diye, geçirdi ama o ciddi duruşu, üstündeki elbisenin ağırlığı, sanki onu farklı kılıyor ve tuhaf kaçıyordu.

İçinden geçirdi, toplumun hep bastırıldığını düşündü, oysa insan bağıra çağıra şarkıda söyleyebilmeliydi, içinden geçenleri yapmalıydı. Bu düşünceler kafasını dağıtmıştı. Dolmuş ineceği yere yaklaşmıştı, inecek var demesine gerek yoktu, bu durakta mutlaka öğrenciler inip bindiği için yavaşça yerinden kalktı, yanındaki öğrenci yana dönerek ona yol verdi, arabadan yavaşça inip evin yolunu tuttu. Şimdi sorumlulukların başladığı yere evine yaklaşmıştı. Ağır ve dingin adımlarla evin yolunu tuttu…

Evde onu bekleyen bir şeyler vardı...ya uzakta?

İsmail Özabacı
Kayıt Tarihi : 30.4.2012 20:19:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


zamansız oldu ama Yol işte...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmail Özabacı