Mavi öpüşlerimizin, tutkulu sarılışlarımızın yoksul olmazlarında
Rezil ve umarsız tutsaklıklar yaşayarak, çevirdik mevsim çemberini
Çocuklardan öğrendiğimiz sevdayla körebe oynadık yeşil baharlarda
Çalındı oyuncaklarımız sakladığımız yerden, öksüz kaldık sokaklarda…
Bölünmüş ırmaklar gönlüne mayıs gülleri taşır uzak ülkelerden. Mutluluğu yok sayarak içimi aldatıyorum öfkelerimiz kapılarımızı çalınca. Seninle ben, tam da yaşamı ve sonrasını kutlarken, belirsiz kederlere bölünüyoruz. Belki de hüzne batırılmış bir sevinç, rüzgara tutulmuş bir huzur düşlediğimiz. Camla kurulmuş bu sevgi sarayında sevmek farkındalıksa eğer, yüreğimizdeki ay tutulmalarını içimizin güneşlerine sermeliyiz.
Sularımız milleşince yoksulluğumuzu asardık yüreğimizdeki dallara. Baktıkça gözlerimize umutsuzluğu görür, kaynayan kanımızı dökerdik karanlık kazanlara. Erittiğimiz buzları sarhoş kadehlere doldurur, sevinç döşerdik rayları çürük yollara. Kimi, tümcesi oturmamış bir şiir, bazen de kurgusuz bir müzik gibi birbirimizi mırıldanırdık. Güneşten yanık şarkılar beklememiz boşunaydı belki, biz ıslığımızın peşinde iki yalvarılı gölgeydik.
Zulumkar oldun beni candan bezdirdin.
Ben seni sevdikce sen hep naz ettin.
Dost olamadık neden dostca biz ikimiz..
Aramadın bir kez olsun hatrım sormadın.