Gittiğin gün Nisan değildi, yağmurları çoktan yağmıştı şehrin.
Kuru topraklar kalmıştı aşktan geriye. Şimdi sızlayıp duran yüreğim değil, kahpe kurşunlarla vurulduk. Boynumuz eğik kaldı. El-pençe divan durduk kaderimize, bütün yükü sırtımda ayrılığın. Ah etmeye hakkım yok. Dilim varmıyor ismini söylemeye. Ne diyeyim ey sevgili; ne çıkar kadere sövsem, ne çıkar kuşansam nefretleri, giden gitti çoktan...
Artık zehirli otlar büyüyor yatağımda. Koynuma aldığım boş çerçeveler, sen değilsin, olmadın ki hiç, olamadık..
Hercai menekşeler dikiyorum şimdi saksılara. Sanki her açan seni doğuruyor, gözlerin ışıldıyor maviliklerde. Ve ansızın, gözlerin yeniden açıyor bir başka menekşede..
Çocukluk, o derin ırmak çağrısı
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Devamını Oku
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman