Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım
Aramızda yirmibeşbin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
İsminden (Aziz) çok az Soyisminden (Nesin) çok var.Saygıyla yadediyorum.
Marifet başkasının sırtından geçinmekse eğer
Sırtımızdaki ceket değil herhalde semer
Dersenki sukut ikrardandır eğer
Zinhar,keneler merkebi kıçından emer.
Aramızda yirmibeşbin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
ne güzel dizeler!
sen hiç yok olmadın ki!
geride bıraktığın güzellikler hiç unutulmadı ki!
AZİZ NESİN
1915 (20 Aralık) İstanbul, Heybeliada'da doğdu.
1925 İstanbul'da Süleymaniye'de 'Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi'nin 3.sınıfına girdi. Sonradan okulun adı, İstanbul 7. ilkokul oldu.)
1935 Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirip Harp Okuluna geçti.
1937 Ankara'da Harp Okulunu bitirip asteğmen oldu.
1941 2.Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya'da çadırlı ordugahta görev yaptı.
1942 Erzurum Mustahkem Mevkii İstihkam Tb.Bölük Komutanlığına atandı. Bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan'da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliğinin boşaltılmasıyla görevlendirildi.
1944 Ankara'da Harp Okulu'nda açılan ilk tank kursuna katıldı.
1944 Zonguldak'ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla görevlendirildi.
1945 Askerlikten ayrıldıktan sonra Karagöz Gazetesinde ve Yedigün Dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaptı, profesyonel olarak yazarlığa başladı.
1945 Tan Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı. (4 Aralık'ta tek parti iktidarı üniversite gençlerine Tan Gazetesi'ni yaktırdı.)
1945 Yayınlanmış ilk bağımsız yapıtı 'Parti Kurmak Parti Vurmak' adlı 16 sayfalık broşürü çıktı.
1946 Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa ve süreği olan gülmece gazetelerini çıkardı.
1947 Bursa'ya sürgün edilerek güvenlikte gözaltında tutuldu.
1948 İkinci kitabı olan 'Azizname' adlı taşlama kitabını çıkardı. Bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda aklandı.
1949 İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk her üçü birden Ankara'daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı'na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı savıyla aleyhine dava açtılar. 6 ay hapse mahkum edildi ve ceza infaz edildi.
1952 İstanbul'da yeni kurulmaya başlanan Levent'te bir dükkan kiralayarak Oluş Kitabevi'ni açtı. Sabahları Levent'teki evlere gazete dağıtıyordu.
1953 İki küçük çocuğuyla birlikte Levent'teki kitabevinden geçimini sağlayamayınca Beyoğlu'nda Bursa Sokağı'ndaki yeni yapılmış hanın bir odasında 'Paradi Fotoğraf Stüdyosu'nu bir ortağı ile birlikte kurdu.
1955 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkanlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin'de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.
1955 Halil Lütfü Dördüncü'nün 'Yeni Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı.
1956 İtalya'da (Bordighera'da) yapılan uluslararası (yirmi iki ulus) gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Palmiye'yi 'Kazan Töreni' adlı öyküsüyle kazandı.
1957 Yine İtalya'daki aynı uluslararası yarışmada 'Fil Hamdi' adlı Öyküsüyle ikinci kez birincilik ödülü olan Altın Palmiye'yi kazandı.
1960 İtalya'da kazandığı ilk Altın Palmiye'yi devlet hazinesine bağışladı.
1961 Tanin Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı.
1961 Zübük adlı haftalık bir gülmece gazetesi çıkarmaya başladı.
1962 Sahibi bulunduğu Düşün Yayınevi anlaşılamayan bir nedenle bir gece yandı. Üst fiyatları 3 milyon lira olan (bugünkü para değeriyle en az yarım milyar lira) depodaki kitapları yandı.
1965 Elli yaşındayken ilk kez pasaport alabildi, ve yurtdışına çıktı. Çağrılı olduğu Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı'na katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a gitti.
1966 Bulgaristan'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi'yi 'Vatani Vazife' adlı öyküsüyle kazandı.
1968 Milliyet Gazetesi'nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında 'Üç Karagöz' oyunuyla birincilik ödülü aldı.
1969 Moskova'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında 'İnsanlar Uyanıyor' adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü kazandı.
1970 Türk Dil Kurumu'nun oyun ödülünü 'Çiçu' adlı oyunuyla kazandı.
1972 Kimsesiz çocukları yetiştirmek için Nesin Vakfı'nı kurdu.
1974 Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin Lotus ödülünü kazandı.
1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler'in başkenti Manila'da yapılan törene katıldı.
1976 Bulgaristan'da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı.
1977 TürkiyeYazarlar Sendikası Başkanı seçildi.
1978 'Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz' adlı romanıyla Madaralı roman ödülünü kazandı.
1982 Vietnam'daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova'da kalp hastalığından hastaneye kaldırıldı. 'Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi'nde bir ay kalarak tedavi gördü.
1983 ABD'de Indiana Üniversitesi'nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrıldı. Pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.
1984 (20 Aralık) Şan Sinema Salonu'nda 70. Doğumgünü töreni yapıldı.
1984 Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu.
1985 Ekin A.Ş'nin kurulması girişiminde bulundu.
1985 İngitere'de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi.
1985 TÜYAP'ın düzenlediği 'Halkın Seçtiği Yılın Yazarı' ödülünü kazandı.
1989 'Demokrasi Kurultayı'nın toplanmasında etkin görev aldı. Oluşturulan 'Demokrasi izleme Komitesi'nin iki başkanından biri oldu.
1989 Sovyet Çocuk Fonu'nun ilk kez verilen 'Tolstoy Altın Madalyası'na değer görüldü.
1990 (19 Mart) Ankara'da Sanat Kurumu'nda 75.Yaşı kutlandı.
1991 - 1995 Yoğun etkinliklerle geçen yıllar.
1995 5 Temmuz Çeşme'deki imza günü sonrası, saat 01.05'te öldü.
YAŞIYORUM DEMEK
Cok merak edıyorum kendımı
Basıma bırsey mı geldı
Öldum mu kaldım mı
Hıcbır haber yok kendımden
Bu sabah kapımı caldım
Kapıyı acan kendım
Bır sure kendıme baktım
Bu gulec yuz bendım
Oh ne guzel bır sabah
Bugun de yasıyorum demek
Benden baska yok kımsem
Benı merak edecek ...
işte o çok sevdiğim güleç yüzlü, yardımsever üstadın muhteşem şiiri!
yaşıyorum demek de ne demek!
elbette yaşıyorsun,
şairler ölmez!
hele_hele senin gibileri hiç!
güller serpiyorum bu güzelliklere,dolu_dolu bol ödüllü, iyiliklerle dolu yaşamına büyük üstat!
ruhun şad olsun...
herşeye rağmen aziz nesin.. ama iyi bir şiir olarak asla alkış tutulamaz..
renk oldu..
Aziz Nesin, ismini çok büyük bir saygıyla anmayacak hiç kimse burada bir harf bile yazmaya müsade edilmemelidir.O büyük bir edebiyatçı,düşünür ve yüreği vatanı ve insanları için çarpan büyük bir insandı.Şiirde başarısı ne olursa olsun edebiyattaki başarısına saygı duymadan yazılacak her yorumu kınıyorum.
Yaşadıkça kalbimin en sıcak tarafında saklayacağım bir isim.
Eh işte, salak gönüllerin meyli şarkılardan fal tutulur ya!!
Hani şimdi o ne düşünüyor diye niyet edip çıkan ilk şarkıyı cevaba yorarız....
'şiirlerden fal tutmak' için ne zaman tıklasam buraya öyle bir şiir gelir düşer ki önüme
Yuh derim,yuh bu kadar mı tutar...
İşte 15 Ocaktan payıma düşen yıllanmışlık...
Yuh...bu kadar mı tutar.
Vay hallerime vay!
Yokluğundaki Sen
Yine yalnız değilim her zamanki gibi
Bu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayım
Aramızda yirmibeşbin kilometre
Sen kıştasın ben yazdayım
Sen bir yarısında dünyanın
Ben öte yarısındayım
Yine de bırakmıyor ellerimi yokluğun
Daha da bir gönlümcesin
Varlığından bin kat güzel
O yalımsal çıplaklığın yalaz yalaz
Ve en gizlerden konuşurken ellerin
İçimden gelmiyor mektup yazmak demeden
Sevişiyoruz yirmibeşbin kilometreden
Aziz Nesin
Sayın Mutlu Ayar'ın görüşlerine katılıyorum.
Saygılar...
Dr.İbrahim Necati Günay
Değil Türkiye'n,n,dünyanında endeğerli şairi ve yazarıydın.Ruhun şad olsun.Mürsel Adıgüzel
ruhuna sağlık
ruhuna sağlık
Aziz Nesin şiirden başka yaptıklarında gayet başarılı bir kimse; ve bu başarılarına dikkat ederseniz hepsi düzyazı cumhuriyetinin sınırları içindedir... Hayatında yapamadığı en azından diğerleri gibi kusursuz yapamadığı tek şey şiir... Çünkü şiir kimi zaman bilinçte bir trans hali, bir beyin uyuması, anlık da olsa dünyadan uzaklaşabilme durumu ister insanda; ama o hep uyanıktı, uyumayı başaramadı ve aklıyla yazdı şiirlerini bu yüzden başaramadı şiiri... Ya da şiir onu kabul etmedi... Tanınmak istemedi... ona geldiğinde düzyazı kılığına girdi...
Şeye dikkat ettim adını ve soyadını düşününce onda bile sorgulama var... Soyadına karar veren dedeleri yazgısını daha o zaman yazmış Aziz Nesin'in? Şimdi sanıyorum kefenle gömülen ölülerle dalga geçiyordur. O kefenle gömülmek istemedi çünkü sanırım o halde kalem tutamazdı. E ama kül olmuşken de tutamaz ama belki kül olup daha sonra kömürleşip bir kalem ucu olabilir... (bilimsel değil ama olsun, ironik) Koskoca adamın düştüğü hallere bak: önce et, sonra kül, ondan sonra kalem ucu... Söyle bana Aziz Nesin sen?
Bu şiir ile ilgili 49 tane yorum bulunmakta