Yokluğunda İstanbul Şiiri - Yusuf Aksakal

Yusuf Aksakal
2

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Yokluğunda İstanbul

Şuralar Eminönü. Şu kadın, irice olan altmışa nasipli sırt sırta vermiş dalgalar onun kireç tutmuş söküğü deniz kokan kabanının cebinden hayallerini çalmış. Alacağını almış İstanbul. Elleri bizim oranın temmuz tatmış toprağı gibi yarılmış. Çorak geçirmiş yağmur mevsimini; yüzündeki düzlükler çatırdamış. Keşke şu çiseleyen bulutlar en çok onun ellerinde gezinse… Gördüm, kırmızı kulaklı pulluyu asi oltasında görünce gözlerinin izbeliğinde buzullar çözüldü. Yarım yürüyor belli ki çolak olmayı da tatmış. Ardından sıkı bir pazarlık, görmeyi ver kaşlarını çatmış; susamların dahi terk ettiği gevrekleri iki ayrı keseye indirdi. Belliydi, sahip olduğu tek mide kendisinin değildi. Yokluğunda bozdu kendini İstanbul. Bahsi geçmişken yağmurun ki en alasından kiminin katili olan bulutların, şu ismini dahi söyleyemediği Rus yazarların, klasiklerini satan çocuğun…
Şurası da Beşiktaş, karşıdaki iki köşeyi döndün mü sağına semt pazarı düşer. Sırtında söğütten örme küfe taşıyan çocuklar görürsün; on, on bir. Külfetleri senin omuzlarına biner bir anda. Üstlerinde boğuk bir güneşin aydınlığını sızdıran mavi bir branda, gök sanmışlar onu; bazen yağmur süzülür yüzlerine. Hayalleri kurumuş gözleriyle bakarlar sana. Şu küfesi baldırlarına inen, yağlı elleriyle kıvrak saçlarını kendince düzelten iri gözlü çocuğu gördün mü? Çok güzel şarkı söylüyor, bilmediğim bir lisan ama gözleri hiç de yabancı değil sonuçta o da bir insan. Annesi yatak ehliymiş. Kursak, açlık haşır neşirlermiş. Bozdu kendini yokluğunda İstanbul.
Şurası da Üsküdar, masallardaki kule şu karşıdaki. Bak, şiirlerdeki iskele şu; pas kokuyor şu sıralar. “Aşiyan” derler bak şu taş sütunlardaki oymaya, kuşlar oradan seslenir yokluğunda İstanbul’a. Şu pembe mızıkalı kıza da bak, nefesi yetmiyor kalabalığa. Kocaman uğultular gölge düşürmüş yoksul melodisine. Çipil çipil gözleri kamaşmış. Söz konusu İstanbul’sa yaşamak palavra. Önüne serili irani bir paçavra, üzerinde üç beş bozukluk. Bu ara nereyi dönsem yoksulluk. Üç öğündür aynı yara bandı acıyan parmakları arasında yer değiştiriyor. Kir tutmuş saçlarının iki yanı da örülü. Kin kusmuş birileri, dilleri süngülü. Sen olsan neylerdin böyle ömrü.
Gel gelelim İstiklal’e ki burası gözlerin yığınağı; kalabalıkların otlağı. Burada her fer bir tende yuvarlanır, biraz sarhoşluk; nefisler kurtlanır. Biri uzun üç Farsi içlerinde Katalan hasreti, altı gözü birden kadife bir eteğe diktiler; hasretin namussuzunu da gördü bu gözler.
Şimdi de sana vardık; varır varmaz yalnızlık doldu adımlara, sana ve İstanbul’a. Üç beş insan geçer gibi oluyorsun gözlerinden. En tenhasından bir köşe sen ve İstanbul orada ayrılırsınız her gece payıma düşen İstanbul’dur her seferinde. Yoksun, hasretinden hallice

Yusuf Aksakal
Kayıt Tarihi : 20.3.2022 02:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Aksakal