Bugün gidişinin, kolumu kanadımı kırışının birinci yıldönümü Sevim! İnsan dostunun kanadını kolunu kırar mı hiç..Kol kanat kıran dost sevilir mi..? Sevilir dost, sevilir...Kol kanat da kırılır..Bu kırmalar başka başka, bu sevmeler başka...! Sende istemedin kanadımı kolumu kırmayı, sende istemedin bu gitmeleri, biliyorum ama, mukadderat..! İstemeden kırılan bu kanatlar, bu savrulup gitmeler mukadderat...
Keşke gitmeseydin taşları atsaydın kafama...Kırsaydın, yarsaydın gözüm başımı da, yaşasaydın yeter ki..Dostun taşıyla kafa göz yarılamayacağını biliyordun değil mi? Ancak, gidişinle yaralanacağımı da...
Seni özlüyorum...Yaptığın muzipçe sürprizleri, kısık gözlerindeki sevecenliği...O sevecenlikteki duru insanlığı...Âh Sevim, âh özüm..! Özlemiyle ruhumu beslediğim dostum, kardeşim, arkadaşım, bacım bilsen; öyle arıyorum ki seni...Gitgide çirkinleşen ilişkiler içindeki insan suretlerinde arıyorum o duru bakışını, can!
Gidişinin ardından verilen Mevlüt de Arzu daydım. Hani ikimizin ortak dostu, buluşma noktamız, yüreklerimizi çağlattığımız biriciğin Arzu kızımız... İçerisi oldukça kalabalıktı. Herkes üzgün...Yer gösterilen köşedeki sandalyeyi çekerek iliştim bir kenara. O sırada çok sevdiğin torunun Mert geldi, bıcır bıcır şirinliğiyle... Sarıldı bana ve: Biliyor musun, anneannem öldü! dedi. Ben de: Evet..O melek oldu, bizi görüyor gökyüzünde... dedim. Saf çocuksu bir neşeyle ayrıldı yanımdan, seke seke...Neden sonra farkettim, Ceylan hocanın eşi sevgili Gülay ablanın hüzünlü bakışlarını, herkes gibi...
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.