Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü
O zamân ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü
Gehî zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda
Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü
O zamân ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü
Gehî zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Yine Zevrak-ı Derunum Kırılıp Kenare Düştü Şiiri - Yorumlar
8 Nisan 2025 Salı - 00:42:10
Zevrakın Başına Gelenler:
İsmet Zeki Eyüboğlu, Divan Şiiri adlı eserinin Giriş bölümünde Divan şiiriyle ilgili olarak uzun bir değerlendirme yapmakta ve kendi şiir anlayışı çerçevesinde şiire ve bu şiirin yorumcularına çeşitli eleştiriler yöneltmektedir. Eyüboğlu’na göre Şeyh Galib’in:
Yine zevrâk-ı derûnum kırılıp kenare düşdü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düşdü
dizelerinin açıklanışında bir çelişki vardır. Dizede geçen “zevrak” sözcüğünün yaygın anlamı “kayık”, çok az bilinen anlamı da “hasır örgülü zemzem şişesidir”. “Dizeleri açıklayanların çoğu -en güvenilirleri bile- “zevrâk-ı derunum”u “içimin kayığı”, “gönlümün kayığı” olarak nitelediler. Böylece “gönlümün kayığı kırılıp bir kenara düştü/ Dayanır mı sırçadır taşlı yola düştü.” Yorumu çıkıp yayıldı, benimsendi. Peki kayığın taşlı yolda ne işi var? Bu yorum divan şiirinin genel ölçülerine, anlam örgüsüne, başka bir söyleyişle ‘şiir mantığına uyuyor mu? ’ diye soran Eyüboğlu, daha sonra, eskiden hacca gidip gelenlerin üzeri hasır örgülü, ufak, boğazı dar, karnı yürek biçiminde yuvarlak şişelerle zemzem getirdiklerini yazmaktadır. Eyüboğlu’na göre Şeyh Galip eskiden taşlı-topraklı yollarda hacca gidip gelen kişilerle bu şişe arasında bir bağ kurmak istemiş. Eyüboğlu’na göre bu beyit bile divan şiirinin dilinin ne kadar esnek olduğunu göstermektedir.
Dede Efendi'nin bestelediği tek Şeyh Galib şiiridir. Mahur makamında ve yürük semai usulündedir. Dede'nin bestesi, şiirin ruhunu harika yansıtır ki zaten Dede'nin büyüklüğü, sözlü her eserinde saz ile söz arasında bu tarz mükemmel bir birliktelik kurmasındadır.
Divan şiirine yepyeni ufuklar armağan eden Şeyh Galib bu dünyadan ayrıldığı vakit (1799) , Dede Efendi klasik Osmanlı müziği'nde yeni doruklar keşfetmek üzere çıkmıştır yola. Denir ki, Şeyh Galib'in şiirine saygısızlık etmemek için bu yürük semai'den başka Galib şiiri bestelememiştir Dede. Kendisinden sonra gelen istisnasız her musıkişinasın içinde ukteler bırakmıştır bu kararıyla.
Bu iki ustanın bir araya geldiği tek eser olması sebebiyle bir pırlantadır, bir hazinedir bu yürük semai.
'Tûti-i mûcize gûyem ne desem laf değil ' ile başlayan segâh yürüksemâi'de gördüğümüz Itrî - Nef'i buluşmasının bir benzeridir bu eser, Şeyh Gâlib ve Dede Efendi adlı iki mûcizeyi buluşturması bakımından. Gazel Şeyh Gâlib'in, aşk deryasını mumdan kayıklarla geçmiş bu büyük âşıkın, en derûni dizelerinden mürekkep, Dede'nin mâhur nağmeleri ise bu dizelerin ardında sessizce tutuşan mânâ kıvılcımlarını cayır cayır yangına çeviren bir körük...
Dede, Şeyh Gâlib'in ismini zikretmek için gazelin ilk ve son beyitlerini seçmiştir yürük semâide. Eserin zemin ve meyân hânelerindeki mâhur nağmeler, makâmın naif coşkunluğunu ile terennüm ettiği dizelerdeki ateşi ne tam söndüren ne de tam azdıran nitelikte saf, yalın fakat bir o kadar da asil. Bestekâr Dede belli ki Gâlib'in sözlerine yeni bir şey eklemeye ihtiyaç duymamış olacak ki terennüm ettiği mâhur'un dışına taşıp, o tüm zamanları aşan dehâ testi'sini musiki denizine daldırarak mâhur'un üzerine farklı çeşniler serpmeye gerek görmemiş; yalnız ilk beyiti takiben eserin tam orta yerine şöyle bir lafz-ı terennüm eklemiş:
yâr ü yâr dilde nihânım,
dost, dost kâşı kemânım,
tâkât mı gelir o çeşm-i meste,
elbette olur gören şikeste,
yâr yâr af eyle efendim.
işte burada Şeyh Gâlib'in lafının arasına giren Dede, Gâlib'in dizelerinde yapamadığı oyunları sergilemiş, mâhur'un orta yerine enfes bir hüzzâm geçki sığdırmış, sonra (belki de) Şeyh'ten af dileyerek gerisin geri mâhur'a dönmüştür.
Bu bir oyun mudur, nezâket midir, hayranlık mıdır, aşk mıdır bilmem bilemem ki nedir?
(Alıntıdır)
Hadi Naci Bey !!!
Adem Beyle sorununuzu bir kenara itin sanat adına lütfen, ki insanlar şiir gibi şiir okuyabilsin artık...
insanlar sözle değil,koltuğuyla değil, yüreğiyle kabadayıdır Adem Kardeşim..
boşaltın oturduğunuz sayfayı..yeter ki bana dostlar evet! desinler...
Kalan
Yokluğunda kaybolmak istemiştim,
Kala kala yokluğun kaldı ellerimde.
Oysa ben seni yıllarıma hesap
Veren takvimle beraber sevmiştim,
Kala kala bir takvim kaldı ellerimde.
Bi tutam kuru yaprak gibi sarardım,
Senle beraber Sensizlik her yerde..
Hüzünlü sonbaharda uçuşan yüreğimi,
Görmeni istedim ki yeter ki sev beni.
Oysa bana sadece geride kalan,
Benim ve kırışık bedenim..
Şeyh Galib
Çok şükür..edebiyat hocamız Oktay Tuncer bize böyle bir rezilliği okutmadı bu da Şeyh Galib'in şiiri diye..
Kabataş Erkek Lisesi'nin bahçesi temizdir Sinyali usta..
Ne Şeyh Galib'i gömer unutur ne sahtekarları..Ne Şeyh Galib'i unutur,ne de Şiir Mektebini..
siyeh sitâre...kara yıldız...
buradaki kara yıldız ne kadar aklıma yazıldıysa nida tüfekçinin mavi yıldızı da o kadar yazılmıştır...geceye bir türküyle veda edeyim...belki mırıldananlar olabilir..
Yıldız akşamdan doğarsın
Dağlara boyun eğersin
Ben gibi yar mı seversin
Doğmayaydın mavi yıldız
Yıldızlardan ürüşansın
Benim gibi perişansın
Yardan bana bir nişansın
Doğmayaydın mavi yıldız
Akif İnan hoca bu şiirin her beytini kitap sahifesi ile 3 sahife olarak analiz etmiş ve Mavera dergisinde yayınlamıştı..sene 78 ler..keşke basılsa o yazılar...
Orhan Pamuğun ''kara kitab'ını okuyanlar bilirler..orada iki kahraman vardır..celal ve galip..aslında bu iki isim sembol olarak mevlana celaleddine ve şeyh galibe atıfladır..
Galip Dede için ne söylense azdır...Üstelik bu şiiri onun en müstesna şiirlerindendir..
Galatasaray ın bahçesinde yatar merhum...sanırım sevgili Tuğlu ve Naci kardeş niye bizim kabataş'ın bahçesinde değil diyerek pas atmayabilirler merhuma ama böylesi konulurda okul milliyetçiliği yapmasınlar artık..
şakaydı bir latifeydi elbet son sözlerim..Zira her ikisi de şeyh galibini hatırını da, kadrini de, kıymetini de bilecek değerli kişiliklerdir..
yalnız..bizim yazdığımız hikayede sen yoksun Adem Erdoğan bey..sen bunu halâ ve ısrarla anlamıyorsun..bütün mesele de bu esasen..to be or not to be yanisi..
ben sana size desteğimi vermem..mesele bu..
şeyh galip..tabi ki iyi de ..artık bu kadarı fazla.. insanlarla kafa bulmak gibi..biz seçicilerin zihni eski ve karanlık der gibi..benim de böyle bir sayfam var..ne istersem kendi(...)me göre seçiyorum der gibi..
benim gönlümdeki günün şiiri seçici kurulu kadrosu aşağıda bilgilerinize ;
önerdiğim arkadaşlar bana he derlerse varım..Zülfükar abi,Sinyali abi ve Naime hanım yöneticiler olarakdan..
Naime Erlaçin
Zülfikar Yapar Kaleli
Nuray Alper
Osman Tuğlu
Sinyali
Mehmet Binboğa
Arap Naci
Filiz Kılınç
Menevşe Köylü
aynı zamanda bu seçiciler şiir gönül birliği olacaktır diye düşünüyorum..
ahmede mehmede ihtiyacı olmayan bir kurul olur diye düşünüyorum..
Evet ,Şeyh Galib'i anlamak için Arapça ve Farsça dersleri almaya karar verdim...
Helal olsun size seçici kurul !!! takın ,takın, iyidir takmak !!!
ağzıyla on kuş tutsa ,anlamak için ders almak zorunda kaldığım şiire güzel şiir veya sanat diyemeyeceğim. Ya da ,yabancı dille yazılmış bir şiirse ,birileri çevirip assın da millet anlasın...
Saygılar
Fikret Şahin
Bu şiir ile ilgili 64 tane yorum bulunmakta