Sabah mahmurluğunda hayata karşı uyanmaya çalışırken uzaklardan, umutlarını yüklediği, hasretlerini bezediği diyarlardan bir dost selamı geldi sanal ortama inat bir sıcaklıkta... 12 yıllık dostluktan yansıyan bu sıcaklığı bir anda ruhsal titremeye, duygusal kıvranmaya bürüyen ise dostunun onunla paylaştığı şarkı oldu...
Nilüfer’den... İnkar etme...
Şarkıyı açıp dinlediğinde ilk düşündüğü, ilk hissettiği şey aşksızlığa mahkum kalışıydı... Aşkı özlediğiyle yüzleşti önce... Sonrasında aşka dair korkularıyla... ‘Aşkta gözüm yok, hatta istemiyorum, zaten aşka gücüm ve inancım yok! Ama bari az da olsa birinden hoşlanabilseydim’ diye mırıldandı, derinliklerinde haykırarak... Aşka dair hasretiyle, aşka dair korkulu güvensizliklerinin oluşturduğu ritmik senfonin hüzünlü ezgisi çınlıyordu yine ruhunda... Unutmaya çalıştığı geçmişi, yaşayamadığı bugünü ve gözlerini belirsizliğe diken geleceği nota nota çınlıyordu işte yine...
Aşksızlığa mahkum olmuş ve kurumaya yüz tutmuş duygularını bir umut yeşertmek, diriltmek amacıyla yine yazıya dönmüştü yüzünü... Satırlarına yansıtacağı sevgiyle içindeki sevgiyi arayacaktı... Arayacaktı ki derinindeki hazineyi gün ışığına çıkartıp başkalarına sunabilsin, paylaşabilsindi...
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.