Sonra her şey durdu,
Dağda donan adam, kanadı yorulmuş güvercin.
İşçi montunun içindeki evsiz,
Elindeki poşetin sıkıştırdığı damar, gözündeki iris.
Kesitler kabardı, yara açıldı, kan aktı.
Yağmur temizleyemedi hiçbirini.
Portakal rengindeki güneşe kenar çizgileri ekleyen birini tanıdım
Karış karış hesabı tutmamış olsa
Koca dünya öküzün boynuzunda asılı görünüyordu
İki adımda bir yandan diğer bir yana vardı
Vardı da adı nar mıydı ne halttı?
Kırmızı toprağın üzerindeki kara çocuk
Acılı, azmış, kuduruk bir hayvan gibi
Yürümüyor, koşuyor; konuşmuyor, ağlıyor
Sınırların tam dibinde ve sanırım vurulacak
Öğle vakti: İlk gölge üzerine düştüğünde
Ne büyük bir şölen, tüm enstrümanların doğru ritmi bulduğu bir kır neşesinde.
Göle yansıyan ışık hücreleri, elinde elma şekeri taşıyan küçük bir kız silueti.
Tepelerden sesler aşıp aşıp aşığıyla buluşuyor.
Senin gözlerin, senin ellerin, senin dudakların..
Bu koca panayırı bende mutluluğa, eğlenceye ulaştıran




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!