Öğle vaktiydi. Orta boylu, şişman, kır saçları dağınık, alkolden kızarmış burnu ve ağzından hiç düşmeyen sigarasıyla öğretmen Mustafa Başakoğlu, okulun salonuna girdi. Elini tıraşsız yüzünde gezdirerek, düşünceli düşünceli yürüyordu. Derken birden bire... Öykülerde bu “derken birden birelere “ sık sık rastlanır. Yazarların hakları var. Yaşam o kadar beklenmedik olaylarla doludur ki beklemediği anda sevinci, acıyı, sevgiyi, tadabilir. Sonunda da ölümün o sıcak nefesini...
Derken birden bire: “Ah! Çok özür dilerim. İnanın istemeyerek oldu.” Eziklik içinde elini yere düşen ufak, şişman adama uzattı. “Durun. Yardım edeyim. Elinizi verin.”
Adamın sert bakışlarıyla karşılaştı. İrkildi. Bir adım geriye gitti. Adam yerden kalktı. Şapkasını aldı. Eliyle temizledi şapkasını ve saçsız başına yerleştirdi. Kaşlarının altından kızgın kızgın bakarak, şapkasını düzeltir gibi yaptı.
Öğretmen Mustafa, bağışlanmamanın ezikliği içerisinde, şaşkın dolu bakışlarla ağzındaki sigarayı düşürür.“Efendim... Ben... İnanın isteyerek olmadı. Dalgındım. İna...”
Sözünü bitiremeden; iyi giyimli, her halinden otoriter bir insan olduğu belli olan adamın, sert sözüyle durakladı: “Eee... Yeter artık! Bir de isteyerek çarpsaydın. Tamam, bir şeyim yok dedim ya. Allahallah...” Başını sallayarak uzaklaştı, gitti.
Öğretmen Mustafa, bir süre ardından baktı, kaldı. Gözleri doldu. Utanmasa ağlayacaktı. Bu yaşına kadar kimseyi incitmeye kıyamamıştı. Kimin yardıma ihtiyacı olursa; gece demez, gündüz demez, işini bırakır,yardımına koşardı. Ama şimdi çaresiz ne yapacağını şaşırmıştı. Sonra müdürün kendisini beklediğini hatırladı. Geç kalmıştı. İkinci kata ayaklarının ucuna basa basa çıktı. “Müdür beni niye çağırttı acaba? ” diye söylenmekten kendini alamadı. Müdürün kapısına yaklaşınca ceketinin düğmesini ilikledi. “Benden on onbeş yaş küçük ama yine de müdürüm.” Kapıyı tıklattı. Yavaşça açtı. “Girebilir miyim? ”
Müdür, orta yaşlarda hafif kır saçlı, gözlüğü kalın çerçeveli, kısa boylu ve oldukça şişman biriydi. Okuduğu kâğıdı, masanın üzerine bıraktı. Ayağa kalkarak, hafif bir tebessüm ederek: “ Buyurun, gelin hocam.”
Mahcup bir çocuk gibi, başı eğik içeri girdi. Kapıyı yavaşça kapadı. “Beni istemişsiniz.”
Müdür sandalyeyi göstererek: “Gelin hocam gelin. Şöyle oturunuz. Sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum.”
Yaşlı öğretmen şaşkınlıkla: “Ne hakkında? ”
“Eee... Şey... Biraz önce müfettişle de konuştuk.”
“Demin giden müfettiş miydi? ” Şaşkınlık içinde başını aşağı eğer ve yavaşça mırıldanır: “Çok ayıp oldu. Tanıyamadım.”
“Ne dediniz? ”
“Hiç... Hiçbir şey...”
“Eveeet. Ne diyordum? Hah! Müfettişle sizin durumunuzu konuştuğumuzu söylüyordum. Sizi sever, sayarım. Bunca yıl emeğiniz oldu. Değeriniz parayla ölçülemez. Ama siz de fark etmişsinizdir. Son yıllarda çok yoruldunuz. Biz dedik ki artık hocamız emekliye ayrılıp, biraz dinlense... Durumu bir de size açalım dedik.”
Öğretmen Mustafa, ne diyeceğini şaşırdı. Yıllardır, ailesi bildiği okulunda, artık istenmiyordu. O güzellikler, o yıllardır verdiği emekler, bir anda böyle yok olamamalıydı. Bir şey söylemeden yerinden yavaşça kalktı. Gözlerinin önü kararır gibi oldu. Sanki çevresindeki her şey hızla dönüyor gibiydi. Sendeleyerek, tekrar sandalyeye oturdu: “ ama ben mesleğimi seviyorum. Bu güne kadar başka bir meslek düşünmedim. Beni yarına bağlayan tek şey; çocuklarım bildiğim öğrencilerimdir. Ben onların yanında mutlu oluyor, yaşama bağlanıyorum. Hayata tutunmamın tek bağını koparma mı istiyorsunuz benden. Ben... Beni ailem bildiğim okulumdan ayırmayın beni. Ayırırsanız. Yaşayamam inanın, bir gün bile.”
“Bakın hocam. Bu şekilde öğrencilerinize Bir şey veremezsiniz. Onları da düşünün.”
“ İçmem sorunsa artık hiç içmem. Hem son günlerde içmiyorum. Bakın ellerime titremiyor. Bakın. Bakın nasıl? ”
“Üzgünüm... Lütfen hocam.”
Müdürün kesin tavrı karşısında, başka yol olmadığını anlamıştı. Dile kolay, tam otuz yıl bu mesleğe kendini adamıştı. Yirmi yılda bu okulda çalışıyordu. Artık yolun sonuna geldiğini hissetti.
“ Anlıyorum. Öğleden sonra dilekçemi yazar, size getiririm.”dedi.
Yavaşça kapıyı açtı. Ses çıkarmamaya özen göstererek dışarı çıktı. Kapatırken, daha önce gıcırdamayan kapı, ilk defa gıcırdayarak kapandı. Sanki olacakları, o bile hissetmişti.
Şimdi basamaklardan istemeye istemeye iniyordu. Sanki üzerinde ağır bir yük vardı. Her basamakta adımları daha yavaşladı. Bu basamaklardan son kez iniyor gibiydi. Kendi kendine yol boyunca söylendi: “Yıllardır, karım ve çevrem hep kusur buldular. Yakındılar. Ne yaptıysam da onların gözüne giremedim. Her istediklerini yaptım. Kimin kalbini kırdım, incittim. Nerde hata yaptım da beni böyle yalnızlığa ittiler. Şimdi de kolum kanadım, ruhuma işleyen öğretmenliğimi alıyorlar. Geriye ne kaldı. Ailem yok. Hayatımın mesleği yok. Kaldın mı ortada? Neden ayırıyorlar? İçki mi? İçmiyorum artık. Şimdi öğrencilerim olmadan ne yapacağım? ”
Adımları daha da ağırlaştı. Kenarlıklara tutunarak zorlukla ilerliyordu. Beyninde müdürün sözleri çınlıyordu. Her tekrar edişin de benliğini kaplıyordu.
Basamaklar bitmiş. Önünde geniş bir koridor vardı. Ders çıkış zili daha çalmamıştı. Birkaç öğrenci dışında kimse yoktu. Onlar da oradan oraya koşuyor, birbirini kovalıyordu. Şakalaşıyorlardı. Yılların öğretmeni durdu. Çevresine üzgün üzgün, eziklik içinde baktı. Son kez veda eder gibi baktı. Çıkış kapısına doğru kendini zorlayarak, ağır ağır ilerledi. İçini bir sıcaklık basmıştı. Terlemeye başladı. Her adımda içinden bir şeylerin koptuğunu hissetti. Sanki benliğini fırtınalar sarmış, boğazını sıkıyordu. Ölüyor, ölüyordu sanki...
Ders çıkış zili çalmıştı. Cıvıl cıvıl çocuk sesleri bir anda ortalığa yayıldı. Artık dayanamıyordu. Bıraktı kendini yere. Yığılıp kalmıştı boylu boyunca koridorun ortasına. Onu gören öğrenciler şaşırmışlar, ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Ama öğretmenleri huzurluydu, son nefesini verirken. Çünkü artık, hep onlarla kalacaktı bu koridorda...
CENGİZ ÇETİK
Cengiz ÇetikKayıt Tarihi : 23.11.2006 18:34:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
BU ÖYKÜM: 1988 YILINDA, BURDUR EĞİTİM YÜKSEK OKULU'NUN ÇIKARDIĞI “BÜLTEN”DERGİSİNDE, O YIL “ÖĞRETMENLER GÜNÜ ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİ “ SEÇİLEREK YAYINLANMIŞTIR. BU ÖYKÜMÜ BUGÜN BİRAZ EKLEME YAPARAK, YENİDEN YAZDIM. SAYGILARIMLA... CENGİZ ÇETİK
![Cengiz Çetik](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/11/23/yillarin-ogretmeni-oyku.jpg)
Sevgi ve selamlar
TÜM YORUMLAR (2)