YILDIZLAR GÖKTE UYUR
Dipsiz kuyuların çıkrık seslerini duydunuz mu hiç ?Yorgun,paslı,acı ve duvarlara çarpa çarpa…Ben duydum.Mardin Kızıltepe yollarında kocaman bir mantarı andıran,dalları yemyeşil bir meşe ağacı vardır.Kalın gövdesi ,heybetli köklerini gösterir gibidir.Ama ne acıdır ki paslı bir çıkrık gibi inler hoyrat rüzgarlar güçlü gövdesine dokunduğunda.Gölgesinde kızıl saçlı bir acı besler çünkü.
Okulumuz çok yakındı meşe ağacına.Kızıltepe’ydi ya adı kızıldı toprakları.Özensiz saçlarına rağmen güleçti çocukları.O da gülerdi ağız dolusu.Eskimiş bir triko kazağı,rengi gitmiş bir ayakkabısı ve yaşlı bir kadının çenesi gibi öne çıkmış dizleri olan bir pantolonu vardı.Beyaz bir lastikle özensizce toplanmış; fakat her zaman temiz olan kızıl saçları...Kızıldı saçları.Bazen düşünürdüm acaba bu saçlar mı bu ilçeye adını verdi diye.Ömrümde gördüğüm en iri yeşil gözler ona aitti.Öyle ki çocukluğumda izlediğim Japon çizgi filmlerindeki karakterlere benzetirdim onu.İçime ılık ılık aktı bir şefkat duygusu onu gördüğümde.”Adın ne güzellik?”diye sorduğumda “peltek se”nin dünyanın en güzel hecesi olduğuna karar vermiştim:Sitare…
Meşe ağacının verdiği huzur, Sitare’nin uyandırdığı şefkat hissi ve çocukların bitmeyen coşkusu, Kızıltepe yıllarıma”demir kazık “gibi çakılıp kalacaktı.Mutluluğumuza düşen tek gölge sık sık duyduğumuz silah ve patlama sesleriydi.Okulun hemen dibinde bir zamanlar köy odası olarak kullanılan iki göz evde öğretmen arkadaşım Nermin ile kalıyorduk.Bu korkular zamanla bizi de avcuna almaya başlamıştı.Bu yüzden olası bir durumda dışarı kaçabilmek için çoğu geceler kıyafetlerimizle yatıyorduk.Anneler sık sık okula gelip yavrularını kontrol ediyordu.Hiçbirinin umurunda değildi okulda ne öğrenildiği;akşama eve sağ salim gelsinler yeterdi.Haklıydılar insanın canından can olunca yürek pırpırları hiç dinmezdi.Üç sınıftan oluşan okulumuz beyaz badanası ve tenekesi incelmiş silindir sobası,kararmış sıraları ve zaten kara olan olan tahtasıyla yokluğu haykırır gibiydi.Adımlarımı korka korka attığım bu ilçenin tadını çıkarmaya başlamıştım bile.Okul bir eğlence merkezi gibiydi artık.Ne onların fakirlikleri ne benim yalnızlığım.Hiç kimse durduramıyordu bizi:çengel bulmacalar,bilgi yarışmaları,düz cümleleri “devirerek “yazılan şiirler…
Taşlardan yapılmış dev bir yapboza benziyordu Kızıltepe.2000’li yılların başında olsak da teknoloji buraya ağır aksak bir kocakarının ayak sürümesi gibi geliyordu.Hoş,teknoloji nemize gerekti!Biz çocuklarla bir bütün olmuştuk.Bir okuma parçasında geçen “yıldız”kelimesi beni muzipliğe itmişti.”Bu sınıfta yıldız var mı?”diye sorduğumda hepsi sorumu çok komik bulmuş ve yıldızların sadece gökte olabileceğini söylemişti.Ben de kızıl saçlı güzellik abidesinin gözlerine bakıp gülümseyerek:”Vaar!”dedim.Donup kaldılar .”Sitare sensin; yıldız sensin!”İri gözleri iyice büyüdü ve
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta