Yıldızlar Gökte Uyur Şiiri - Selma Demir ...

Selma Demirci 2
12

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Yıldızlar Gökte Uyur


YILDIZLAR GÖKTE UYUR
Dipsiz kuyuların çıkrık seslerini duydunuz mu hiç ?Yorgun,paslı,acı ve duvarlara çarpa çarpa…Ben duydum.Mardin Kızıltepe yollarında kocaman bir mantarı andıran,dalları yemyeşil bir meşe ağacı vardır.Kalın gövdesi ,heybetli köklerini gösterir gibidir.Ama ne acıdır ki paslı bir çıkrık gibi inler hoyrat rüzgarlar güçlü gövdesine dokunduğunda.Gölgesinde kızıl saçlı bir acı besler çünkü.
Okulumuz çok yakındı meşe ağacına.Kızıltepe’ydi ya adı kızıldı toprakları.Özensiz saçlarına rağmen güleçti çocukları.O da gülerdi ağız dolusu.Eskimiş bir triko kazağı,rengi gitmiş bir ayakkabısı ve yaşlı bir kadının çenesi gibi öne çıkmış dizleri olan bir pantolonu vardı.Beyaz bir lastikle özensizce toplanmış; fakat her zaman temiz olan kızıl saçları...Kızıldı saçları.Bazen düşünürdüm acaba bu saçlar mı bu ilçeye adını verdi diye.Ömrümde gördüğüm en iri yeşil gözler ona aitti.Öyle ki çocukluğumda izlediğim Japon çizgi filmlerindeki karakterlere benzetirdim onu.İçime ılık ılık aktı bir şefkat duygusu onu gördüğümde.”Adın ne güzellik?”diye sorduğumda “peltek se”nin dünyanın en güzel hecesi olduğuna karar vermiştim:Sitare…
Meşe ağacının verdiği huzur, Sitare’nin uyandırdığı şefkat hissi ve çocukların bitmeyen coşkusu, Kızıltepe yıllarıma”demir kazık “gibi çakılıp kalacaktı.Mutluluğumuza düşen tek gölge sık sık duyduğumuz silah ve patlama sesleriydi.Okulun hemen dibinde bir zamanlar köy odası olarak kullanılan iki göz evde öğretmen arkadaşım Nermin ile kalıyorduk.Bu korkular zamanla bizi de avcuna almaya başlamıştı.Bu yüzden olası bir durumda dışarı kaçabilmek için çoğu geceler kıyafetlerimizle yatıyorduk.Anneler sık sık okula gelip yavrularını kontrol ediyordu.Hiçbirinin umurunda değildi okulda ne öğrenildiği;akşama eve sağ salim gelsinler yeterdi.Haklıydılar insanın canından can olunca yürek pırpırları hiç dinmezdi.Üç sınıftan oluşan okulumuz beyaz badanası ve tenekesi incelmiş silindir sobası,kararmış sıraları ve zaten kara olan olan tahtasıyla yokluğu haykırır gibiydi.Adımlarımı korka korka attığım bu ilçenin tadını çıkarmaya başlamıştım bile.Okul bir eğlence merkezi gibiydi artık.Ne onların fakirlikleri ne benim yalnızlığım.Hiç kimse durduramıyordu bizi:çengel bulmacalar,bilgi yarışmaları,düz cümleleri “devirerek “yazılan şiirler…
Taşlardan yapılmış dev bir yapboza benziyordu Kızıltepe.2000’li yılların başında olsak da teknoloji buraya ağır aksak bir kocakarının ayak sürümesi gibi geliyordu.Hoş,teknoloji nemize gerekti!Biz çocuklarla bir bütün olmuştuk.Bir okuma parçasında geçen “yıldız”kelimesi beni muzipliğe itmişti.”Bu sınıfta yıldız var mı?”diye sorduğumda hepsi sorumu çok komik bulmuş ve yıldızların sadece gökte olabileceğini söylemişti.Ben de kızıl saçlı güzellik abidesinin gözlerine bakıp gülümseyerek:”Vaar!”dedim.Donup kaldılar .”Sitare sensin; yıldız sensin!”İri gözleri iyice büyüdü ve

adının anlamını o an öğrendi.O gün akşamüstü eve giderken tek ayak üstünde zıplaya zıplaya okul koridorlarını şenlendirdi “küçük yıldız”:Ben yıldızım ,ben yıldızım!”
Ertesi gün ona deniz yıldızı ile kutup yıldızının aşk hikayesini anlattım.Kutup yıldızına kavuşamayan deniz yıldızı o kadar çok ağlamış ki ortalığı denizler kaplamış,dedim.Etrafına bir bakındı:”Demek deniz yıldızı buraya hiç gelmemiş, keşke gelseymiş.”deyip dudaklarını büzdü.Kutup yıldızının bir cezveye mi bir kepçeye mi benzediğini sordum onlara.Herkes neye istiyorsa ona benzetsin dedim.Gün boyunca: “Kepçeee…Hayır cezveee…Kepçeee…” sesleri yankılandı.
Kitaplarımızı çoğu zaman meşe ağacının kollarında okurduk.Otuz kitapla başladığımız kitaplığımızda şimdi yüz elli kitabımız vardı.Terörün göz koyduğu hayatlara kitaplar can veriyordu.Birbirimizde ne çok şey buluyorduk:Onlar bende kucaklamak istedikleri bilgiyi;ben onlarda özlediğim çocukluğumu…Dünya yüzünde masumiyet yok olmak üzereydi ya oysa ben tam on ikiden vurmuş, masumiyetin kaynağını bulmuştum.
O pazartesi İstanbul’dan yeni kitaplarımız geldi.Küçük hanımlara birer krem,beylere birer top.Gözlerindeki sevincin hayali ile fırlayıp okula gittim.Her şey hazırdı ,hediye kolisi masanın altındaydı.Niye kimse yoktu sınıfta?Ben bu düşüncelerle boğuşurken acı bir siren sesi…Ambulansın sesi,polis sirenine karışıyordu.Çocuklar neredeydi,nelere şahit oluyorlardı?Korumalıydım onları.Oysa buna kimin gücü yetmişti de benim yetecekti?
Kızıltepe…Güzelliklere düşman bir celladın koynunda çocuklarıyla uyuyan ilçe…Şarkılarla değil ağıtlarla beslenen,uyku kaçıran,huzur bozan, öldürerek yaşamayı seçmiş bir kan içici:Terör.Sinsi bir cellat gibi,geldiğim günden beri tepemizde bize kötü kötü bakan katil…Gece Kızıltepe sokaklarında kol gezmiş,tek suçu burada yaşamak olan insanları hedef almıştı.Dudaklarında kan izi, doymak bilmemişti.Hayatları söndürürken yürekleri yakmıştı.
Kızıl saçlı meleğim…Sana silah doğrultan eller, iri yeşil gözlerini görüp vazgeçmedi mi, ağladın mı son bakışında, hadi o eller utanmadı silah da mı utanmadı? Sitare’m…Deniz yıldızına mı aşık oldun da bırakıp gittin beni?Sen misin şu gökte parlayan? Gözlerim göklerde, belki yine bir Sitare çıkar da karşıma, yüreğimi bir çift yeşil gözüyle ısıtıverir. Gözlerime fer, ayaklarıma pusula olur.
Kızıltepe yamaçlarında bir meşe ağacı vardır: Dipsiz kuyuların paslı çıkrıkları gibi inler. Gölgesinde yatan küçük bedenin yükünü kaldıramaz. Her gece yıldızlar görürüm meşe ağacının tepesine düşmüş.Ve bilirim konuşur yıldızlar:”Cezvee, kepçee…”Sitare’m…Hadi uyu !Sorma bizi. Saçların gibi alev alev bir dünyada, gözlerinin huzurunu arayarak; alamadığın nefeslerin utancını taşıyarak, yıldızları kuyulara tek tek atarak yaşıyoruz!
2018 ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Selma Demirci 2
Kayıt Tarihi : 23.11.2018 20:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Selma Demirci 2