Her gece aynı saatlerde ayak seslerin
Tepeden tırnağa ay ışığı ve yıldız
Çakal ve köpek seslerine fırlıyorum dışarı
Beni senden başka kimseler bilmez
Akşam sefaları serpiyorum eteklerine
Dudaklarında şiirlerimden tanıdığım bir tebessüm
Aaaaaah bir 'Hoş geldin' diye bilsem
Elinde küçük bir paketle çıkıyorsun merdivenleri
-Sana sigara getirmiştim aklıma başka bir şey gelmedi
Duruyorsun odamın ortasında
-Demek burada yaşıyorsun ne kadar ilginç
-Oturmaz mısınız...
Yavaşça ilişiyorsun koltuğa bir çocuk gibi
Utangaç şımarık ve kendinden emin
Belki birazdan kalkıp gideceksin
Bu beni düpedüz öldürüyor
Güçlükle yürüyorum mutfağa
Kirlenmiş sehpanın üzerindeki küllük temizliyorum
-Çay suyu koydum birazdan hazır olur buyurun sigara
Çantanı koymak için yer arıyorsun
-Şey, paltonuzuz da verin isterseniz...
Yavaşça sıyrılıyor omuzlarından
İçimi ısıtan kokun yayılıyor odama
Deliye dönüyorum sevinçten
Belki bu gece kalacaksın ama bunu daha bilmiyorum
Uzanırken sigaraya gözlerin titreyen ellerimde
Dudaklarında belirgin bir memnuniyet
Kalkıp masama yürüyorsun
-Tozlanmış yazı makinen artık yazmıyorsun demek
-...
Masanın üzerinde tarihi epeyce eski bir şiir
Sana yazılmış ve alıp okuyorsun
-Ne kadar güzel
Yarı mahcup yarı utangaç
-Teşekkür ederim.
-Şeeey diyecektim, annene yazıyorsun değil mi?
-Evet.
İşte bu yalan
Benden de selam yaz ama her mektubunda ellerinden öperim
Biten sigaramla yenisini yakıyorum
-Sigarayı azaltmalısın
-Azalttım
-Belli oluyor...
-Ama her zaman değil
-Peki öyle olsun
-...
-Çayları ben doldurmak istiyorum
-Yoo olmaz sen yorgunsun
-Değilim bırak şimdi
-...
-Hem bak ellerin titriyor ya dökersen...
Yerinden kalkıp mutfağa yürüyorsun
İki damla yaş donuyor sakallarımda
-Bu tavayla yıkamadan kaçıncı yumurta pişirişin
Kalkıp yürüyorum mutfağa
-Affedersin duyamadım
-Bu tavayı diyorum yıkamadan kaçıncı kullanışın?
-Özür dilerim soramadım açsanız hemen yıkayabilirim
-Aç değilim ama sen hâlâ sağlığını hiç ciddiye almıyorsun
-...
Öğrenemedin gitti sadece kendine ait değilsin ki.
-...
Yavaşça kenara bırakırken çay süzgecini
Önce saçlarını düzeltiyor sonra gözlerime bakıyorsun
-Şeker nerede?
-Teldolapta sağınızda hemen
-Çayları merdivenlerde içelim
-Nasıl isterseniz
-Işığı yak sen, ben servis yaparım
Yan yana oturuyoruz taş basamaklarda
Rüzgar senin tarafından esiyor
Bütün kokunu taşıyor bana
-Gittiğin her yerde akşam sefaları yetiştiriyorsun
-Gündüzleri uyuyorum genelde, geceleri dolaşıyorum
kitap okuyorum, çay demliyorum ve yazılarım...
bu çiçeklerde tıpkı benim gibi gündüzleri hep uyur.
-Bana kalırsa sen gündüzleri de uyumuyorsun.
Haklısın ve susuyorum.
-Balkona ektiklerinde açtılar biliyor musun?
geceleri gizlice geldiğinde ilk işin onları sulamak olurdu
şimdi ben bakıyorum, sessizce ve babamdan gizli...
-Baban...
-İyi ve hâlâ senden nefret ediyor.
Güçlükle başımı çevirip bakıyorum
Ay ışığını bile kıskandırıyor yüzün
Fakat sen beni görmüyorsun.
-Artık dönmeni istiyorum...
Ben cevap vermiyorum ama biliyorsun
Her gece aynı saatlerde aynı şeyleri düşünüyoruz
Daha da sokuluyorsun
Elini uzatıp alıyorsun elimden çay bardağını
Sakallarımı okşuyorsun
-Hiç yakışmıyor şu hailine bak..
Beni yaşama bağlayan nefesinden ne kadar ayrı kalmışım...
-Özledim seni biliyor musun?
Ben yine suskunun ama benimde özlediğimi biliyorsun
Dudakların titriyor, titriyor dudaklarım
Kendini zor tutuyorsun zor tutuyorum kendimi
-Hadi biraz yürüyelim.
-Olur paltonuzu getireyim üşüyeceksiniz
-Yoooo hayır üşümüyorum.
Ayağa kalkıyoruz zincirlerini kıracak köpekler neredeyse
-Neden öfkeleniyorlar böyle?
-Bilmiyorum.
-Seni benden korumak için mi?
-Belki...
-İstiyor musun?
-Neyi?
-Korumalarını?
-Hayır.
Otların arasından yıldız böcekleri topluyorum
Saçların gökyüzü gibi.
-Isırmazlar değil mi?
Gülümsüyorum bu gece ilk defa.
-Hayır ısırmazlar.
-Bu ayakkabılarla yürüyemiyorum.
-Burada bekleyin lütfen hemen dönerim.
-Gitme bu köpekler...
-Korkmayın hepside bağlı.
Dönüp kendi ayakkabılarımdan alıyorum
Diz çöküyorum önüne
Bu benim senin önünde kaçıncı diz çöküşüm...
-Ama onlar büyük değil mi?
-Uçlarına pamuk doldurdum.
-Delisin sen nerden aklına geldi?
-...
Çıkartıyorum ayakkabılarını
Avuçlarım ne kadarda özlemiş ayaklarına dokunmayı
Bir elinle de omzumdan tutunuyorsun
-Beyefendi bu durumdan faydalanıyor musunuz
yoksa bana mı öyle geldi?
-...
derin bir iç çekiyorum
Dünyanın en büyük iç çekişi
utancımı gizliyorum bulutların arasına
Nihayet giydirebiliyorum
Elimden tutup kaldırıyorsun
İncecik parmakların boynumda kulaklarımda
Bendeki bu heyecan senin sakin ve kendinden emin tavrın
Beni delirtiyor.
Titriyorsun...
-Evet.
Bitmek bilmeyen öpüşmeler
Belki de kalp atışlarımız başka şehirlerden bile duyuluyor
Duruyorsun saçlarından yerlere dökülmüş yıldız böcekleri
Eğiliyorum...
-Bırak onları şimdi...
Etrafına bakınıyorsun...
-Şu portakal ağacının dibinde akrep filan yoktur değil mi?
-Bilmiyorum.
-Yoktur herhalde.
Kolumdan tutup sürüklüyorsun.
-Eve gidelim.
-Vazgeçmekten korkuyorum.
-Vazgeçeceksen...
-Hayır gel çabuk...
-...
Göğsümün üstünde bir kedi yavrusu gibi soluğun
Benim söyleyecek hiç bir sözüm yok ne zaman oldu ki...
-Terlemişsin ve ben susadım...
Gözlerim doluyor ve aklıma ilk gelen!
Bu geceyi bir roman sayfasından mı aşırdık dersiniz?
Gülümsüyorsun.
-Belki ama o romanın yaratıcısı da sensin.
-Teşekkür ederim kalkalım üşüyeceksin.
Yürüyecekken ayakkabılarını bulamıyorsun
Üç metre öteden alıp getiriyorum
-Nasıl gitmişler ki oraya?
Başını göğsüme bırakıyorsun
Kollarım sıkıca sarıyor belini
Gecenin şanına yaraşır bir yorgunluk
-Artık dönmelisin?
İşte benim bütün korkumda bu
Ve devam ediyorsun acımasızca
-Seni çok iyi anlıyorum biliyor musun?
-...
-Hayatın bütün ağır yükünü
yazılarında yarattığın kahramanların sırtına yüklemişsin
çünkü böylesi daha kolayına geliyor
çünkü korkuyorsun, sorumluluktan, parasızlıktan...
Bütün bunlar o kadar doğru ki çözümü imkansız
Yaramazlık yapmış bir çocuk edasıyla
Gözlerimi tavana çakıp dinliyorum
Ne kadar acı çektiğimi anlamış olacaksın ki susuyorsun
-Çay demlememi ister miydiniz?
Hayır, ama istediğim bir şey var
bana bu şekilde hitabet men haksızlık
ayrıca güzel Türkçe konuşma merakından da değil
çünkü Türkçe’n o kadar iyi sayılmaz
bütün derdin beni dışlamak değil mi?
-Özür dilerim.
-Bagajda bira var kovaya buzda koymuştum...
Sessizce çıkıyorum salondan dışarısı cıvıl, cıvıl
Tabiat uyanmış uykusundan
Karanlıkta bilinmeyen binlerce canlının kıpırtısı
Kır çiçeklerinin kokusunu taşıyor rüzgar
Akşam sefalarında henüz yazılmamış şiir kırıntıları
Bu gece her yer böyle mi diye düşünüyorum
Hastanelerin yoğun bakımları bomboş
Genç bir kadın ilk defa anne oluyor başka bir serviste
Otobanlarda ne bir kâza ne bir kural ihlali
Sur dipleri ve köprü altları kimsesiz çocuklarla anılmıyor
Her yerde buram, buram anne kokusu
Ne bombalanan şehirler ne açlık ne kuraklık
Sıtma Yaşar Kemal romanlarından biliniyor
Kavgasız gürültüsüz sonuçlanmış toplu sözleşmeler
Eşit eğitim ve sağlık hizmetleri
Sigorta primlerinden aşırarak
Metresine kürk alan patronlar hiç olmamış
Kitapçıların önlerindeki uzun kuyruklardan söz ediyor radyolar
İntihardan ölen hiç bir şair olmamış
Mayakovski kitaplarını imzalıyor
Şafak söküyor ay çoktan batmış
Topluyorsun masamı kitaplarımı yazı makinemi
Alıp götürüyorsun beni bu bağ evinden
Evden kaçmış bir çocuk gibi...
01. Temmuz 19 Ağustos 94 Söke
11. 12. 13. Mayıs 99 Ankara
Kayıt Tarihi : 21.11.2006 00:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok güzel bir hikayeydi.
Selamlar
Gül
TÜM YORUMLAR (2)