Burdayım işte
kayıp bir kentin ortasında
bir çocuğun çatışmanın sesine karışıyor çığlıkları
birisinin ay ışığına, sessiz gülücükleri
yıkık duvarlara oturmuş kadın ağıtları yankılanıyor
efkâr'ın kurşun tüten eteklerinde
kan suratlı nice şalar barındı toprağında bu kentin
nice ölümler yaşadık gecelerin unutulmuş sıcaklığında
buruk bir yaz akşamıydı dağların zincirlendiği
insanların emek kokan ellerini alevlerin sardığı
yine de gülücükler kopardılar aşkın bedeninden
yine gülücükler...
burdayım işte
yitik manzaralı bir kentin ortasında
ne ağaçlar kalmış kuşların üstüne konacağı
ne de çocukların oynayacağı çimenler
simsiyah bulutlar kaplamış gök yüzünü, ateşler yana yana
hala dumanlar yükseliyor yamacından dağların
hala mahsunca bir bakışı var Pesan Çayı'nın
burdayım işte
sıkılmış bir yumruğun ortasında
buzlu çadırlar yaşam köşkleri olmuş bu kentte
gözbebekleri şişmiş insanların, ağlamaktan
artık ekmek kokusu yayılmıyor sokaklara
gülmüyor insanlar
sadece yitik bir kent burası
burdayım işte
dağlar arasında çırılçıplak kalmış bir kentin ortasında
kül yığınlarına konmuş kuşların sesleri garipçe yankılanıyor
harabe evlerin duvarlarından
burdayım işte
kollarım kırık, kalbim yaralı
kan uğultularına çığlıklarım karışıyor
yalnızca ben varım kayıp kentimin ortasında
yüreğim buruk, göğüm yaralı
bende aranıyorum
burdayım işte
ciğerlerime işliyor yükselen dumanlar
sesim yalnız, çığlıklarım yalnız, yapayalnız
anneler yok, babalar yok, çocuklar yok
yok anacığım yok
kuru bir dal oluyorum ben de
titrek bir acıyla düşüyorum koynuna toprağımın
alın benide ey gökler şafağı
alın benide insanlarım kokan dipsiz kuytulara
halaya dursunlar şimdi bu kentin ortasında, kan içicile
türküler çağırsınlar doya doya
burdayım işte
mavi bir gök oluyorum
birazdan ben de olmayacağım
Kayıt Tarihi : 27.10.2005 13:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!