Suskunluklar içerisinde binlerce sessiz kelime yağıyordu bu kente. Camda gözleri ağlamaklı bir çocuk, ellerinde can çekişen bir yürek, özledim demeye bile çekiniyordu…
Dağılmış kalbini toplama gayretindeydi yaşam için uğraş verdiği endişe verici caddelerinden ve boynu bükük sokaklarından. Her bir parçasında özlemin kokusunu alıyordu kandan izlerde ki yürek dokunuşlarında…
Kaldırım taşlarında kazınmış olan küçücük ayak izlerini, birer birer siliyordu. Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Bakmak bile istemiyordu yalnızlığın korkutucu yüzüne ve ağlamak onun için sadece yanan yüreğini sulamaktan ibaret gibiydi…
Düşüncelerinin karamsarlığındaki gölgesini silmeye uğraşıyor gibiydi. Sanki anafora kapılmış hüzün dolu benliğinden kaçırıyordu ha bire gözlerini. Son bir tek adı kalmıştı, söküp atamadığı yürek odasının koridorlarında. Olanca masumiyetiyle kazınmıştı duvar diplerine; o sildikçe izdüşümü daha da belirginleşiyordu…
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta