Erzurum’dan İstanbul’a seyahatteyim.
Biri doğduğum şehir,biri yaşadığım…
Biri özlem duyduğum,biri beklediğim…
Erzurum’dayım… 100. yıl parkında bir türkü tutturdum.
Yürümekteyim… Söylenmekteyim.
Semaverde çay sıcacık, insanlar sarar apaçık
Ulu cami,Çifte minare, Yakut iye,
Aziziye anıtını görebiliyorum… Tan vakti ağarırken,
Ezan seslerini duyuyorum. “ALLAHU EKBER”
Bir çocuk uyuyor, uykuda…”Eee bebeğim eee”,
Kurtuluş savaşını anlatıyor,gözlerinde derinden bir yaş… Anlamlı, bakışlı, heybetli…
Yüzündeki derin çizgiler hayatı anlatmakta…
Siniyor… sonra parlıyor… kükrüyor düşmanın üzerine…
Elinde baltası, omzunda kızı sinesi açık tek hür… Erzurum’un orta yerinde havuz başı var…
Ayakta… Bana selâm vermekte… Müjdeler olsun…
12 Mart Erzurum’un kurtuluş günüdür.
Bu gün Kâzım Karabekir orduda sırada…
Türküm… Doğruyum… Çalışkanım…
Söyleniyor Atatürk’üm
Duyabiliyor musunuz? Hissedebiliyor musunuz?
Taa uzakta çocuk seslerini, kuş cıvıltıları gibi…
Cik… cik… Ekmek isteyen, hürriyet isteyen
Uyumak isteyen, okumak isteyen, sevgi, saygı, hoşgörü
Bekleyen… Belki bir çocuk ninnisidir.
Bir türkü tutturdum… Yürümekteyim…Söylenmekteyim
Çarşılarını dolaştım bir bir bu şehrin
Karşılaştım…İbrahim Hakkı ile...
“Hele bir dakika dur,bekle, bir çayımı iç.”
Bâki der ki “Ne eksilir ne artar asla” yine sen git bir gör.
Tırmandım Palandöken’e yolumun üzerinde Hasan-i Basri, Rabia Hatun,
Çıktım Leblebici yokuşunu,
Şöyle baktım sağa sola.İki rekât namaz kıldım.
Abdurrahman Gazi’deki “Gir gör dedi”… Çıktım yola…
Yol uzun,vardım Konya’ya.
Mevlâna dedi ki ”Ne olursan ol gel,
Yerde yıldız, gökte deniz” geldim görmeye…
Yıkık dökük viraneye… İstanbul’dayım.
Haydarpaşa’da indim… Bir vapura bindim.
Karaköy’deyim. Galata’ya çıktım. İstanbul ayaklar altında:
Eminönü, Kum kapı, Kapalı çarşı,Çiçek pazarı türlü renkte… Beyoğlu’nda gemilerim.
Bir Cuma sabahı, Süleymaniye de namaz kıldım. Selimiye’den geçtim.
Çiçekçi parkında oturdum.
Aziz Mahmut Huda-i Hazretlerin vardım.
Dedim ki hepsinden selam getirdim.
Eyüp sultana gitmekteyim. Ezan sesleri yükselmekte…
Hele o çocuklar var ya… O çocuklar…
Bir parça ekmek peşinde… Simit satar, cam siler, yorgun
Kimsesiz ağlar burunlarını da gömleğine silerler…
O sabah seherinde üşüyen çocuklar için ağlarım…
Ey! Karaca Ahmet! Edirnekapı… İşte sensin esas İstanbul…
İstanbul kadar yalnız, İstanbul kadar güzel!
Ben toprakta yaşarım. Toprak benim içimde…
Her tarafım pislik… Nerdesiniz? Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Ahmet Haşim, sizi göremiyorum.
İstanbul çöl havasına bürünmüş battıkça batıyor.
Kaybettim benliğimi bir kor ateş ki yanar yüreğim…
Bir yıldız kayıyor adı Süreyya kutup yıldızı.
Magrib-i Süreyya oluyor,uzanıyorum yakalıyorum.
Gönlü ile yaşıyor.
Kalkın bakın Mehmet AKİF, Fatih Sultan MEHMET,
Vatan Yanıyor!
Kayıt Tarihi : 2.7.2008 17:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Süreyya Aktaş](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/07/02/yikik-dokuk-virane.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)