belki yırtılır rüzgar
yazık olur gök yüzüğünün zarafetine
mandallarla tuttururum
toprağa çadırımı
ense kökünde başlar takip
bilirim ne yana dönsem
evrenin beşiğine düşer kıvılcım
düşürebilseydim bu kilidi
kaburgama tüneyen kırgınlık belirtilerini
başka olurdu o zaman
vahşetin kopuk zincirlerine
mahkumsa her boyunduruk
öylece yanı başında
göğe yaslanıp gizlenmiştir doğruluk
kerpiç ve tabutlara sürtüne sürtüne
büyütmüştük çocukluğumuzu
birden dökülüverdik
kireç ve sirke suyu kadar
homojendir ağaç köklerinde
virüs mide bulantısı
kürsüsünde ay ışığının
yağmurlu cümlelerim vardı
biblo duruşlarım
gökyüzüne değdimden beri
bitkisel yaşamda çocukluğum
keşke silip atabilseydim hafızamı
fincanımda duran çay lekelerini
ırmak dediğin kalbin yolu
taşar durur
aktıkça öğrenirim
sular üzerinden geçen
ıssız ormanların patika yokuşunu
raflar dolusu güvercini parmak hesabı
sayarken fark ettim
parmaklarım ellerimde değillerdi
ellerim bile yoktu benim
derin teknolojisi burjuvanın
yüzde 99 keresi hayatın
köküne kibrit suyuna benzin
dökmüşsem
olasılıksız coğrafyalarda
durmuştur emeğin yontusu
sakıncanın esneklik payı kadar
taksite bölünüp
donanımlı yetkililerin asabiyet tavrı
kadar çoğalan
deliliğin eğilim kalıplarıyla
göle mayalanan
gökyüzünün sahillerindeyim
gerçeklikten yoksun ikonalarda
uzun gölgesi dalgalanır
sokak uçlarında mevsimler
çilekeş ve barınaksızdır
mekanik soluklu bacalara
tüneyen olasılıksız karşılaşmalar
noktası yoktur dünyanın
haydut kılıklı vitrinlerin
süslü hayaletlere duyduğun
saygı kadardır
sanat kriterler ve bireysel fay hatlardan
geçerek kısıtlanır daralır sahneler
ki cesaretin tükendiği yerde
teorik terbiye dersleri bağlantı kablolarına
takılı vaizlere benzer
yeteneksiz kalır nitelikler
nasıl kırdıysam flütümü
nasıl kıydıysam
kendime
öğrenirim
neden önce elleri çıkar öfkenin
ayakları sonra
meğerki sülfürün
ve tabiatın son kurşunudur
can yelekleriyle buzulların peşinde gitmek
sakın yutma
ağzında çalkaladığın son yudumu
elini sürme ekmeğime
şiddet soluk aldırmaz artık
cesetler dökülür şehrin koltuk altlarından
neden başı çıkar öfkenin elleri sonra
bizi bitirir
şimdi dünyaya bir küçük iskemle gerek
az biraz soluklansın
utansın soğukluğundan nefretin
margarinli duvarlarında
tüneyen timsahları kaçırtsın
paspasın üzerindeki “wellcome” yazısını
ıslatıp dayıyorum alnıma
her kimsen ört üstümü
ört kanıyor dağların dirsekleri
markalı eklemlerim var
boykotlu soluklarım
deli saçması fikirlerim
ola ki çağın vakası
köprümün sallantılı elçisine
dadanıp geçerse
isabet ettirirse yaygarayı genzime
ört üstünü çözülen denklemlerimin
çevir sayfayı
Kayıt Tarihi : 12.8.2016 20:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!