Yeter Artık Hikaye

Abdullah Konuksever
143

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yeter Artık Hikaye

Durmuş efendi, Sarılar kasabasının en yaşlısıydı ama yaşı tam olarak bilinmiyordu. Dünyaya geldiğinde nüfus dairesinde kaydı yapılmamış. Durmuş efendi daha 6 aylıkken babası vefat ettiğinden başka biri gidip kaydettirmemiş. Kendinden küçük olan üvey kardeşi, Selami, veremden ölünce Selaminin ölümünü de bildirilmemiş. Böylece Durmuş, Selaminin nüfus kaydıyla yaşamış. Çok çileler çekmiş olan Durmuş efendi ömür boyu hep çalışmış, mücadele etmiş. Uğraşısı, kavgası boşa çıkmamış; Sarılar kasabasının en zengini ve nüfuz sahibi olmuş. 6 oğlu ve 4 kızı olmuş ve torunlarının sayısı 50 den fazla.

Durmuş efendi iki hafta önce aniden hastalanmıştı ve sağlığı her geçen gün kötülüleşmekteydi. Mide sancılarıyla başlayan hastalık felce dönmüştü. Eli, kolu tutmuyor; yattığı yerden kıpırdayamıyordu. Hastanede kalmak istemediğinden evine doktor ve hemşire geliyordu. Kızı Elif babasına bakıyordu. Durmuş efendi çocuklarını başına topladı.

Durmuş efendinin evlatları her ne kadar üzgün görünseler de aslında hepsi çok heyecanlıydı çünkü vasiyetin açıklanacağını düşünüyorlardı. Her biri kendine mirastan ne verileceğini merak ediyordu. En küçük olan Tekin’deki heyecan sanki doruktaydı. İki yıl önce üniversiteyi bitirmişti ama halen babasının yanındaydı. Halbuki üniversitede tanıştığı Mine ile evlenip İstanbul’da kendine yeni bir hayat kurmak istiyordu. Babasını ikna edememişti ama babasının vefatından sonra hissesine düşen mirası hemen satıp kasabadan gidecekti.

Ferhat evin en büyüğü idi ve onun beklentisi konaktı. Bir yıl önce emekli olmuştu; iki oğlan evermiş, üç kız gelin etmişti. Çocukların okul, evlilik vesaire dertleri bitmişti. Şehirdeki evini kiraya verip yan gelir elde etmek istiyordu. Ayrıca, konağın bahçesinde sebze ve meyve yetiştirmek ve ufak çapta hayvancılık da yapmayı düşünüyordu. Simden sonra konağa yerleşip hem baba ocağını tüttürmek, hem para kazanmak hem de kasabada keyfince yaşamak istiyordu.

Durmuş efendi evlatlarını süzdükten sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı.

-Evlatlarım, dun doktor bana yeni bir ilaç verdi. Kendimi çok iyi hissetmeye başladım; doktorun dediğine göre bir kaç haftaya ayağa kalkabilecekmişim. Ben ayağa kalkıncaya kadar yapmanız gereken çok önemli işler var; beni iyi dinleyin.

Çocuklar hayali bırakıp dikkatle dinlemeye başladılar.

-Ali, oğlum bahçeye havuz ve küçük bir şelale yaptır. Bağlar dizisindeki Çilli Paşanın konağındaki şelaleli havuz gibi Aynen onun gibi olsun. Yanına da gölgelik yaptır; altına şöyle üç beş masa koyacak büyüklükte olsun. Gölgeliği nerde görmüştüm? Tamam, şimdi hatırladım! Pembeler dizisindeki Hanim ağanın bahçesindeki gölgelik gibi olsun aynen.

-Tamam baba, hemen yaptırırım!

-Ben ayağa kalktığımde hiç bir eksik istemem, ona göre!
Kenan, sen de bahçıvan Mehmet’e bahçeyi çiçeklerle donattır. Renga renk çiçekler isterim; çokça gül dikilsin. Gölgeliğe asma da ekin; güzel olur. Havuz bitince içine üç beş tür süs balıkları atın.

-Baba yaptırım! Sen merak etme.

-Veysel, evladım sen de arabayı sat. Yerine şanımıza yakışır kocaman bir şey al. Hani, doktorun arabası var ya? Onun gibi olsun, tamam mı?

-Doktor Hayri’nin arabasından mı olsun?

-Hayır, doktor Şenol’un arabasından.

-Yakışır babama, kocaman bir cip... Hemen alırım baba, sen paradan haber ver!

-Ali, Poyraz bankasındaki döviz hesabımdan ne kadar lazımsa alın, dediklerimi yapın evladım!

-Tekin sen de belediyeye kaydımı yaptır

-Ne kaydı baba?

-Belediye seçimlerine adaylık kaydımı evladım, Sarılar kasabasının ilk belediye başkanı benim. Ne kadar para lazımsa harca, hiç çekinme! Gerekirse kapı kapı dolaşın, oy toplayın. Aşiret ağası olamadım, bari ilk başkan ben olayım. Çok ezildim, çok çektim, biraz da benim yüzüm gülsün artık!

-Ne gerekiyorsa yaparım baba, hiç merak etme. Sen tek iyileş, gerisi kolay!

-Pakize kızım, sen git Kalıpçı Kazımın küçük kızı Döne’ye düğür ol. Pakize, sana sesleniyorum!

Pakize’de mirasın hayaline kendini o kadar kaptırmıştı ki; babasının kendine konuştuğunun farkında değildi. Pakize mirasa en çok ihtiyacı olan evlattı çünkü kocasının kumar borcu olduğunu utancından kimseye söyleyemiyordu. Gerçi, hayırsız kumarı bırakmıştı ama borç dağ kadardı sanki. Üstelik, en küçük oğlu Mehmet iki yıldır nişanlı olmasına rağmen düğünü halen yapamamışlardı. Sudan bahanelerle iki defa ertelemişlerdi ama nereye kadar erteleyebilirlerdi ki? Babasından kalacak olan mirasla hem borç ödenecekti hem de düğün yapılacaktı.

-Efendim baba?

-Kızım, bir saattir ben kime konuşuyorum!

-Baba, kusura bakma Mehmet rahatsız. Aklım onda kaldı. Neydi mesele?

-Kızım, Kalıpçıların Döne’ye hemen git düğür ol! Onunla evlenmek istiyorum.

-Baba, ciddi misin?

-Evet kızım, çok ciddiyim. Sen düğür ol, ne isterse verin; konağı, bahçeyi, tarlayı, bankadaki paraları! Çocuklarına da bakar, okutur, is güç sahibi yaparım. Hiç çekinmesin!

-Baba, nasıl olur? Yani hastasın, ilk önce iyileşsen?

-Kızım hastaysam, ölmedim ya! İki haftaya bomba gibiyim inşallah! Sen hemen git iste. Bu akşama haber bekliyorum; geciktirme!

Durmuş efendinin çocukları duyduklarına inanamıyorlardı. Babaların değil bir ayağı, gırtlağa kadar her tarafı sanki çukurdaydı. Parmağını kıpırdatamazken evleneceğim diyordu? Bütün mal varlığını Döne’ye verme pahasına evlilik, olacak gibi değildi. Hep beraber çalışıp kazandıkları onca para, mal, mülk durduk yerde Kalıpçıların Döne ve çocuklarının olacaktı...

-Yeteeer! Yeter artık!

Herkes Tekinin bağırması karşısında şaşırıp kaldı.

-Tekin, ne bağırıyorsun!

-Neden bağırmayacakmışım ya! Havuzu, şelaleyi, gölgeliyi, cipi filan anladık! Yerinden kıpırdayaman babam belediye başkanlığına aday olmak istiyor, kimsenin gıkı çıkmıyor! Kendine bile hayrı olmayan adam nasıl olurda başkanlık yapabilir?
Peki, parmağını bile kıpırdatamayacak kadar hasta olan babamın torunu yaşındaki 5 çocuklu dulla evlenmesine ne diyelim? Neden kimse bir şey demiyor? Bize ne el alemin Kalıpçılarından, neden babam onlara bakacakmış, okutacakmış, iş güç sahibi yapacakmış? Yeter yahu, yeter be!
Tahsilimi tamamladım, askerliği yaptım ama benim Mine ile evlenmeme müsaade edilmiyor! Neymiş efendim, kız İstanbulluymuş! Ben Istanbul'a gidermişim! Hakkım değil mi istediğim kişiyle evlenmek, istediğim bir sehre yerleşmek! Burada evlenecek biri varsa o da benim!

-Tekin, söyleyeceklerin bitti yavrum?

-Bitti!

Durmuş efendi ağlamaya başladı. Kızının tesellisiyle sakinleşip güçlükle konuşmaya başladı.

-Çocuklar, ben size son olarak babalık yapmak istedim, yani size gider ayak hayat dersi vermek istedim. Ölüm döşeğinde olduğumun bende farkındayım, hem de iliklerime kadar bunu hissediyorum. Gücüm kalmadı, konuşmakta bile zorlanıyorum. Bu aciz halime rağmen gönlüm halen çok genç! Kuvvetimin yetmeyeceği işler yapmak istiyorum. Belki de üç beş günlük bir ömrüm kaldı ama halen koca bir hayata sığmayacak büyüklükte hayallerim var!

Siz benim bu halimden ibret alin! Siz benim gibi olmayın!

Ben çocukluğumdan beri hep hayallerimin peşinde koştum durdum, hep kaldırabileceğimden fazla yükün altına girdim. Basta kendimi, sonra anneniz ve sizi ihmal ettim! Anneniz ve sizinle pek ilgilenemedim, n’olur hakkınızı helal edin bana! Ben hakkımı hepinize helal ediyorum.

Konakta bulunanların hepsi göz yaşları dökerek helalleştiler.

- Evlatlarım, en çok üzüldüğüm, ahretimi ihmal ettim. Hep dünya için çalışıp durdum, koca bir sülaleye yetecek servet kazandım ama bu kadar servetten bir çöp dahi götüremeceğim. Az önce ne istediysem: “yaparız! ederiz! ” dediniz! Neden? Çünkü istediklerimin çoğu parayla alınacak şeyler. Ya öbür tarafta? Biliyorum, orada ne para geçer, ne pul, ne şan, ne de şöhret. Orada istediğimi yerine getirecek ne evlat, ne kahya, ne de hizmetçim olacak. Orada geçerli olan tek şey amel! Ben tım tıkır, tam takır boş bir halde gittiğim için çok korkuyorum, çocuklar! İki haftadır hep düşündüm. Dünya meğer bosmuş ama geç anladım. Ömür boyu işlediğim günahlarıma nevbet ettim, ne kadar faydası olur bilemem. Bu yüzden malimin yarısı sizin, aranızda adil bir şekilde bölüştürdüm. Tekinin evlenebilmesi için para ayırdım, bu para mirasa dahil değildir. Kalanı ise, hayrıma dağıtılacak! Geçen gün eve noter getirttim, vasiyetimi yazdırdım.

Durmuş efendi, beş on saniye dinlendikten sonra gülümsemeye başladı. Çocukları babalarının neden gülümsediğine bir anlam verememişlerdi ama çok geçmeden sevincin sebebi anlaşıldı çünkü babaları şehadet getirmeye başladı...

Abdullah Konuksever
Kayıt Tarihi : 29.1.2014 00:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Abdullah Konuksever