Yeryüzünde Yitirdiğim Bir Yağmur İzi Şii ...

Tuğrul Asi Balkar
11

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

'diriyiz. yeryüzüne bırakılmış bir iz.
yağmurun vuruşkan sesi: kuşdiliyle bir öykü.
yağmurun kırılgan sesi: teni yanık toprak.
karşılıklı gülüşür geçer gideriz.

çentikliyiz. nasıl da aldatılmış. anlaşılmaz
yeryüzündeki yaşımız. kimden düştük?

Tamamını Oku
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 13.08.2010 - 06:45

    dünyanın en yalancı insanları ne siyasiler,ne satıcılar,ne de dindarlarmış...dünyanın en yalancı insanları şairlermiş :))))
    Daha dün okudum.Üstad Necip Fazıl da şairlerin %90 ının yalancı olduğunu söylüyor.

    Uzağımın yorumu doğrudur.Güleriz ağlanacak halimize :))

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 13.08.2010 - 04:59

    Doktorlar, insanın içini de dışarı kadar biliyorlar. Anatomi okuyorlar. Koca bir bacağı hareket ettiren sinirin, beyinde bir saç telinden kalınca, bir nakış ipliği kadar ince olduğunu gözleriyle görüyor ve hayretler içinde kalıyorlar. Maksat, HAYRETe kadar gitmek değil mi?

    Biz birkaç ölüm görüyoruz, onlar hep ölüm görüyorlar; hayatı ve ölümü bizden iyi biliyorlar.

    Farkında mısınız bilmem ama zamanla ölümü kanıksıyor ve ölmeden önce ölmüş gibi yaşıyorlar.

    Bu arada ne kadar dua alıyorlar! Çünkü İNSANA HİZMET EDİYORLAR! Ağrılarını acılarını dindiriyorlar, dua alıyorlar!

    İNSANA HİZMET, ALLAH'A HİZMETTİR!

    Selam olsun doktorlarımıza!

    Bir doktor anası olarak bana da selam olsun!

    Gururlandım şimdi, iyi mi?

    :)



    Cevap Yaz
  • Mehmet Binboğa
    Mehmet Binboğa 13.08.2010 - 04:37

    Sonuç olarak,bu şiir çok katmanlı bir şiir.Onur Hanım'la birbirimizden habersiz yaptığımız yorumlar genelde örtüştüğüne göre, doğru yoldayız demektir. Şair her ne kadar sol tandanslı dergilerde yazmışsa da, bu şiirinde tasavvuf ritüellerini kullanmış ve anlam sarmallarını çok yoğun kurgulamış.
    Ne güzel :)) Bu sitede rastladığımız tüm doktorlar hep iyi şair çıktı:Hakkı Selçuk Bekar,Osman Tuğlu,Barış Doğan ve günün şairi Tuğrul Asi Balkar da onlardan biri.Şairi bu derin şiirinden dolayı kutluyorum.(Gerçi geçenlerde de (Şubattı galiba) bir şiiri yine günün şiiri seçilmiş ve o şiir başka şairlere (Nazım da Nazım diyordu.) yaslandığı için çok eleştirilmişti.) Her şeye rağmen dolu dolu bir şiir okuduk.Sağ olasın Doktor Bey,son günlerde zayıf şiirler karın ağrısı yapmıştı,biraz düzeldi durum.Seçkicileri kutluyorum.
    Demek ki neymiş,mesele laf olsun diye dini şiir yayımlamak değilmiş; mesele,esaslı şiir yayımlamakmış.İçerik din de olur tin de.Saygılar efendim.

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 13.08.2010 - 04:24

    Yeryüzünde Yitirdiğim Bir Yağmur İzi

    Başlığı unuttuk.

    Yitirilen bir yakınının veya yakınlarının ardından yazdığı bir şiir de olabilir ki o damla (damlalar) yani o insan (insanlar), toprağa düşmüş, izi (izleri) silinmiştir; büyük ihtimalle bu böyle ama yavaş yavaş harcanarak bitmekte olan kendi hayatını da kasdetmiş olabilir. Her an biraz daha girmekteyiz toprağa.


    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 13.08.2010 - 04:03

    FERÎDÜDDİN ATTÂR'ın 'MANTIK-U TAYR' (Kuş Dili) adlı eserinde, öz olarak, tasavvuf felsefesi anlatılır. Bu dili herkes anlayamaz. Çoğu da anlamak istemez. İşine gelmez. Oysa Allah, herkese akıl vermiştir. Okur, öğrenir, düşünür ve anlama yeteneğini geliştirir, hakikâti, yani ALLAH’ı idrak eder ya da tamamen itiraz eder, okumaz, araştırmaz, öğrenmez, isyan eder, cezasını da çeker! Hepimiz Kaf Dağı’nın arkasına adım adım gitmekteyiz. Gidenlerden mesaj yok.

    Ölmeden önce ölenler, o dağın arkasını görenlerdir. Burada vakit doldurmakta, oraya gitmeye can atmakta, ölümü Şeb-i Arus olarak kabul etmektedirler.

    Talep, Aşk, Marifet, İstiğna (ihtiyaçsızlık) , Tevhid, Hayret, son olarak da Fakr ve Fena…

    Bunlar, bu yola çıkanlar için belirlenen menzillerdir. Bu menzillerde dura dura ilerlerler. Önce TALEP etmek gerekir. İstemeyen, bu ilimden pay alamaz. Bir adım bile ilerleyemez. Körelir kalır.

    Bu yol, AŞK yoludur. Aşık olmayan bu yola girse de geri dönmek zorunda kalır.

    MARİFET: Allah’ı bilmektir. AŞKla bilinir, GÖNÜLde bulunur. “Gönül gözlerimizin bebeğindedir!” derim ben ona, şiirlerimde.

    İHTİYAÇSIZLIK: İktisatta “İhtiyaçlar sonsuzdur. Tatmin edilemez!” diye bir söz vardır. İlk onu öğretirler. İhtiyaçtan münezzeh olan ALLAH’tır ama kul, ihtiyaçlarını azalttıkça, muhtaçlığı azalarak, zenginleşir.

    TEVHİT: BİR OLMAK, BİRLEMEK demektir. Her yaratılış, oluş, fiil, yani her şeyin Allah’tan olduğunun idrakine varmak demektir. KUL, kendisini yok sayar. TEK ALLAH vardır. O’nunla beraber hiçbir şey yoktur.

    HAYRET: Burada hayret içindedir. GERÇEK nedir, bilmiştir. “Hayret ender hayret!” der durur, her olay ve her şey için.

    FAKR: “Fakrım iftiharımdır.” Hadisi akla gelir. YOK OLMAyı anlatır. Kendini yok hissetme…

    FENA: ALLAH ile var olma. O’nda yok olma, demektir. O sözü söyleyene ne yaptılar, herkes biliyor. Hallac’ın akıbetini…

    Şairimizin bir adı da ASİ… Firavun’un karısı ASİYE de öyle adlandırılmıştır ama asla ASİ olamayacağı gibi Allah’ın övülen kullarındandır. Şairimizin şiiri MUHTEŞEM BİR ŞİİR!..

    Nasıl kutlasam, az gelir! Allah versin mükâfatının tamamını. Onun için kutlamıyorum.

    Dünyevi ve Uhrevi Mutluluklar…

    Onur BİLGE

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 13.08.2010 - 03:36

    toprağa düşen damla: Ey, yeryüzüne gelen insan! Haddini bil!
    sakın taşma: Sakın ileri gitme! KENDİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR.

    ve ömrümüzü sorma: İnsan ömrü nedir ki sonsuzluğa oranla?

    'zaten yalanımız kadar ömrümüz' : İnsan da her yaratılmış gibi YALANdır. Ancak ALLAH GERÇEKTİR!


    ÇENTİKLİ: Parmak uçlarımıza kadar düzeltilerek yaratıldığımızda, kimliklerimizi inkâr edemeyeceğimiz anlamına da gelir. Parmaklarımızda çentiklerimiz farklı farklıdır. Parmakizlerimiz, belki kader plaklarımızın çizgileridir. Bu benim tahminimdir. PLAK örneği... Alın yazısı alında değil, Kur'an'da parmak uçlarına dikkat çekildiğine göre parmak izlerinde kayıtlıdır. Kimsenin kaderi dolayısıyla hayatı kimseye benzemez.

    Haşrolunduğunda da inkâr edemez. 'Ne yaptıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.' ayeti de buna delildir. Bence tabi.

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 13.08.2010 - 03:18

    gövdeyiz: Ağaç gövdesi gibiyiz. İçi bilinmez. Kesilinceye kadar, içinde ne olduğunu kimse bilemez.

    yarılınca görülür içimiz: Ölünce… Hesaba çekilirken… İçimizi ALLAH bilir. Kimse kalbimizi yarıp içine bakmadı. İmanımızı ALLAH bilir.

    görmediniz mi. ÖLÜMÜ ve DİRİLİŞİ, tekrar yaratmada zahmet çekilmediği gerçeğini doğada görmediniz mi? Bir çiçeği yaratmak kadar kolaydır Allah için baharı yaratmak.

    ustaca hazırlanmış bir yitiriliş: ÖLÜM de ustaca bir yitiriliş. Eritir, çürüyür, yok eder. Toprak, değirmendir. Öğütür.

    özünde dilsizlik olan şu yağmur neden susar: Allah, belli bir vakte kadar sabreder. Sadece İlahi Kitaplardan konuşur. KUR’AN’dan…

    Cevap Yaz
  • Mehmet Binboğa
    Mehmet Binboğa 13.08.2010 - 03:12

    Onur Hanımefendi,bendeniz şu: 'kuş diliyle bir öykü' sözüne takıldım ve bu söylemi abartarak FERÎDÜDDİN ATTÂR'ın 'MANTIK-U TAYR' (Kuş Dili) adlı eseriyle ilişkilendirdim:

    'Mantık-ut Tayr Allah'ın birliği, İslam dininin son peygamberi Muhammed'in methi gibi konulara sahip olan uzunca bir girizgâhın ardından kuşların kendilerine bir padişah seçmek istemelerinden bahseden bir giriş bölümü ile başlar. Kuşlar biraraya gelip her ülkenin padişahı olduğu kendi ülkelerinin de bir padişahı olması gerektiğini tartışırlar. Daha sonra içlerinde en bilge görülen Hüdhüd onlara padişahlarının ancak ve ancak Simurg kuşu olduğunu aktarır. Bu nokta ile birlikte Hüdhüd hikâye içerisinde önemli bir semboldür ve giriş kısmında kuş topluluğundaki Hüdhüd şu şekilde betimlenir:

    'Sırtında tarikat elbisesi, başında ise hakikat tacı vardı.'[2]
    Eserde Tanrı'yı sembolize eden Simurg kuşuna yapılan betimlemelerden biri ise şudur:

    'Kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır. O da Kaf Dağı'nın ardındadır.'
    'Adı Simurg'dur, kuşların padişahıdır. O bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız.'[3][4]
    Buradan sonra yol hazırlığı içerisindeki kuşlar tek tek tanıtılır fakat öncelikle Simurg'u daha detaylıca tarif eden bir bölüm yer alır. Sonrasında farklı kuşların hikâyeleri anlatılır ve her bir kuşla bir zaaf veya özellik ilişkilendirilir. Böylece o zaafın veya özelliğin tasavvuf bağlamındaki yerine değinilir. Örneğin papağanın hikâyesinde papağan kendisinin Simurg'un dergâhına varacak takati olmadığını belirtir ve tek arzusunun içmekte olduğu ab-ı hayat olduğunu dile getirir. Hüdhüd ise canını önemsemenin yanlışlığı ile ilgili bir cevap verir ve canın canana feda etmek için olduğundan bahseder. Kitabın tek tek kuşlardan bahseden bu bölümünden itibaren anlatımda aralara bahsi geçen özellik, kavram veya genel olarak konu hakkında çeşitli hikâyeler, kıssalar anlatılır. Bu kıssaların bir kısmı tarihte yaşamış önemli kimselere atfedilir veya içlerinde karakter olarak bu kişileri barındırır.

    Kuşların tek tek gelip kendilerine dair konuşmalarından ve bunlardan çeşitli özelliklerin tasavvufî tahlilinin yapılmasından sonra kuşlar Hüdhüd'e başka sorular yöneltirler. Cevaplardan sonra kuşlar yola düşmek isterler öncelikle Hüdhüd onlara açıklayıcı bir konuşma yapar. Fakat bu konuşmanın ardından bahane getirmeye başlarlar. Hüdhüd tek tek bahaneleri cevaplar. Bahanelerin sonunda bir kuşun yolu anlatmasını istemesi üzerine Hüdhüd Simurg'a ulaşmak için gidilecek yolu anlatır; aşılması gerekilen yedi vadi vardır, hepsi de çetindir. Vadilerin adları sırasıyla: Talep, Aşk, Marifet, İstiğna (ihtiyaçsızlık) , Tevhid, Hayret, son olarak da Fakr ve Fena'dır. Hüdhüd bu vadilerin her birini anlatır, daha sonra etkilenen kuşlar yola koyulurlar. Binlerce kuş olarak çıktıkları yoldan sadece otuzu Simurg'un dergâhına varabilir. Sonunda Simurg'u gördüklerinde ise Simurg'un kendileri olduğunu fark ederler; dergâh aslında bir aynadan ibarettir. Bu eserde şöyle açıklanır:

    'O dergâhtan hal diliyle bir nida geldi: 'Güneşe benzeyen bu dergâh bir aynadır'.'[5]
    Kuşlar böylece fani olduktan uzunca bir süre sonra onların tekrar kendilerine (varlık alemine) gelmelerine izin verilir. Bu noktada kuşların geldikleri makamın beka olduğunu ifade eden ve beka makamından söz eden beyitler bulunur. Kitap Attar'ın kendisi hakkındaki bir kısımla biter; bu kısımda kitabına dair de yorumları bulunur.

    Mantıku't-Tayr ve tasavvuf [değiştir]
    Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku't-Tayr, tasavvufî bir temaya sahip olmasının yanı sıra kişinin tasavvufa dair ve tasavvuf yoluna dair bilgi edinmesi açısından da önemlidir. Zira kitapta tasavvufun temel prensipleri, özellikleri, kavramları ve inanç yapısı açıklanmıştır. Hüdhüd sırtında tarikat elbisesi ile tasvir edilirken Simurg Tanrı için bir sembol olmuştur. Kuşların her birinin zaafı kişinin tasavvuf yolunda o zaafa sahip olmasının kötülüğü ve sonuçları ile açıklanmıştır.

    Simurg'a ulaşmanın yolu olarak saydığı vadiler tasavvufta sıklıkla kullanılan kavramlardır ve bireyin tasavvuftaki yolculuğunun çeşitli kademelerini, makamlarını belirlerler. Her vadiyi açıklanırken aslında o makamın özellikleri ve zorlukları açıklanır. Yolun sonuna varıldığında tasavvuftaki her şeyin Tanrı'nın bir yansımasından ibaret olduğu inancına dayanan bir şekilde dergâhın bir ayna olduğu ve Tanrı'yı sembolize eden Simurg'un da oraya varabilmiş (böylece Tanrı'da fena olmuş mutasavvıfları sembolize eden) kuşlar olduğu görülür. Nitekim burada Attar bir kelime oyununu vurgulamak istemiştir: Simurg sözcüğünün başındaki si sesini Farsça 'otuz' anlamına gelen si ile ilişkilendirerek vurgulamıştır. Bununla birlikte bu Simurg sözcüğünün doğru etimolojisi değildir. Sözcüğün kökeni Pehlevi dilinden sn 'kartal' ve murg 'kuş'tan oluşmuştur[6]. Ayrıca Attar eserin sonunda kendisi hakkındaki bölümde kendini ve durumunu şöyle anlatır:

    'Ey Attar! Her an âleme yüz binlerce sır miskleri saçıp durdun.'[7]
    Aynı kısımda eseri için de şu tip ifadeler kullanır:

    'Kitabıma dert gözüyle bak ki bendeki yüz dertten birine inanasın.'
    'Bu kitaba dert gözüyle bakan kimse, devlet topunu kapıp Hakk'ın huzuruna kadar gider.'
    'Bu kitap zamanın ziyneti ve süsüdür. Hem seçkinlere ve hem de avamdan insalara Hakk' yolu görmeyi nasip eylemiştir.'

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 13.08.2010 - 03:09

    Çentikliyiz: Yüreğimiz yara bere… Her yandan darbe yemişiz. (Ağaç benzetmesi)

    nasıl da aldatılmış: Acımasızca aldatılmışız.

    Anlaşılmaz: Anlamak zor.

    yeryüzündeki yaşımız: Ne kadarını yaşayabildik hayatlarımızın? Çile, hep çile…

    kimden düştük: Bulutlardan düzen yağmur tanesi gibi yere YARATAN gönderdi.

    kimin izi: ALLAH’ın…

    Bir unutuşun başlangıcı mı: Unutmaya mı başladık? Hayır.

    yoksa bir anımsayışın kemendi mi: Unutamadığımız için kıskıvrak bağlanmışız!

    Cevap Yaz
  • Mehmet Binboğa
    Mehmet Binboğa 13.08.2010 - 03:00

    İkinci bentte:

    çentikliyiz. nasıl da aldatılmış. anlaşılmaz
    yeryüzündeki yaşımız. kimden düştük?
    kimin izi... bir unutuşun başlangıcı mı?
    yoksa bir anımsayışın kemendi mi?

    'Çentikliyiz' sözüyle insanın ölümlü olduğunu belirtip buna sebep olarak da 'şeytan'ın ÂDEM'i kandırıp cennetten kovdurmasını gösteriyor.Tarihin ve ilmin insanlığın yaşını ölçmekte aciz kaldığını; zira Bezm-i Elest'ten beri ruhlarımızın yaşadığını,var olduğunu hatırlatarak; 'uzaydan geldik'zırvalarına göndermede bulunup Allah'ın kullarını bu dünyada unutmayacağını,insanlığın mutlaka bu sorunsalı aşmak için yeniden Allah'a yöneleceğini vurguluyor.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 55 tane yorum bulunmakta