Üzerlerine alınmıyor zalimler
Oysa hepsini onlara yazıyorum
Anlayana kadar da yazacağım...
İlhan Berk çok sağlam bir adamdı.
Kendine yeryüzü tanığı derdi
Ondan sonra gönüllü üstlendim bu tanıklığı
Yeryüzünde yine çok büyük bir kavga ve talan var,
Haksızlar haklıların hakkını yedikleri yetmemiş gibi,
Geride ne varsa onu da ister oldular.
Boğaz boğaza geldik...
Canlı ölülere döndürdük zalimleri yine de zulümden yorulmadılar.
Yeryüzünde gördüğüm yüz kızartıcı ne varsa, kim varsa ayırmadan yazmaya devam edeceğim
Kendimi berkiterek söz veriyorum
Eminim siz dünyanın öteki yüzünden de bu tanıklığa çaktırmadan devam ediyorsunuz
Yapamadığıma karar verirsem
Utanarak bu tanıklığı gelip size iade edeceğim...
Yeryüzünde yazılmış,
Yer altı edebiyatı ürünü bu sözler
Her yerde söylenemeyen ve duyulmak istenmeyen
Kameraya çektim dünyanın ters yüzünden yeryüzünü, insanın yüzsüzlüğünü, insanları, yaşananları, hayatı, gördüklerimi olduğu gibi anlatıyorum
İnsanlardan başlamak istiyorum.
Dünyaya, hayata en fazla zarar veren,
Katkısı olmayan insanlardan…
‘Tarihle pazarlık yapıyorlardı,
Başarılı olacaksam bu mücadeleye girerim diye,
Oysa tarihle pazarlık olmazdı,
Başarılı olanlar pazarlıksız tarih yazardı.’
Kancık, dönek, kıvıran ve arada bir mantıklı olan
Namı diğerleri ile doluydu dünya
Şirk üreten sınıflar da ders görüyorlardı
Koltuklarına sıkıştırılmış kimin yazdığı bilinmeyen kitapları okuduklarında bilinçaltını tahrip ediyordu
Demokrasi diye bir yalan vardı
Sandık bir tövbe kutusu gibiydi,
Seçimini yapan günahlarından arınarak günah çoğaltıyordu,
Şeyhi olmayanın şeytan olduğuna inananlar,
Kendini şeyhine kul görüyordu.
Takva örtüsü hiçbir yerde satılmıyordu,
Sadece kara çarşafın kapattığı kadar örtünebiliyorlardı
Molla değilsen veya mollaya inanmıyorsan birileri birilerinden kendini kolla diyordu
Görmedikleri şeytanı taşlıyor, gördükleri her şeytana tapıyorlardı
İnsanları ahlakla ve vicdanla seçmek gerekirken,
Sakalla, sarıkla ayıklayarak seçiyorlardı,
Din adına işe yarayan
Ne kadar insan varsa istenmiyor,
Ne kadar ‘ben ne dersem ona inanacaksın’
Diyenler ve diyenlere inananlar
Baş tacı ediliyordu
Yeryüzünde yaşayıp yer altında yaşıyor gibi notlar tutuyorduk
Buna yaşamak mı, yoksa sorgulamak mı denir… Onu size bırakıyorum.
Bulunduğunuz yeryüzünü bu yüzle hak ediyor muyuz?
Bu hale gelmesinde bir sorumluluk hissediyor muyuz?
Onu sormaya geldim,
Hepimizin sorumluluğu
Yeryüzünde iken; insanlık ve yaşananlar bu haldeyken ölmüyor yazarak yaşatıp öldürüyorum bu kokuşmuşluğu
Şer tiyatrosu oynuyordu yeryüzünde,
Tiyatroyu suflörler taşeronlar aracılığıyla yönetiyordu…
Taşeronlar gerçek tiyatroyu sevmiyordu
Tiyatro öyle olmaz, böyle olur diyordu…
Tefecileri tefe koyduğum cümleler hiçbir yere sığmıyordu
Önder KaraçayKayıt Tarihi : 26.4.2015 09:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiirde onu gördüm. Şair iyi bir gözlemci. Bakış açısı farklı olsa da aynı dili konuşuyoruz. Konuşuyoruz ki anlaşıyoruz. Herkes tanık olabilir. Ama bunu hakim karşısında yeminli veya yeminsiz düzgün ifade edebilmek bir hünerdir.
Hani uydudan fotoğraflar çekip gönderiyor artık. Ama kim bilir?. Bir gün, şiirdeki gibi dünyanın ters yüzünden de çekilebilir belki yaşananlar.
Kameraman çok iyi. Yeryüzündeki olanca çarpıklığı en ince ayrıntısına kadar görüntülemiş.Gözler önüne sermiş...
Kutluyorum genç şairimizin güçlü kalemini.Nicelerine diyorum. Sevgimle...
Günümüz dünyasının dramatik oyununu sanal perdeye aktaran çalışmanızı kutluyorum. Felsefenin tek bir amacı vardır. Algılarını düşünceye dönüştüren insanlara doğru düşünmeyi, pozitif düşünmeyi öğreten esaslı bilim dalı… Felsefe olmadan (düşünme becerisi) olmadan insanlar dünyadan habersiz olacaklar, hiçbir şeyi yeterince doğru anlayamayacakları bir gerçektir. Felsefe olmadan, insanlık olgumuzu yitirir sadece özel kişisel çıkarları için yaşayan diğer canlılara döneriz.”Düşünüyorum. Öyleyse varım” diyen Descartes’i çok iyi anlamak gerekiyor. Düşünen insanlar tüm çalışmalarında kendilerini, ailelerini, yakınlarını ve uluslarını düşündüğü kadar dünya insanlığını da düşünürler. Düşünen insandan kimseye zarar gelmeyeceğini biliyoruz. Burada korkulması gereken insan düşünmeden, bir dayatma sonucu hiçbir düşünsel eyleme başvurmadan dayatılanın doğru olduğunu kabul etmesidir. Mantık, insanlara düşünerek doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği kazandırır. Bu aşırı düzeyde bilinçsiz insanların, korkakların, yaşama becerisini anlamayan hayvansı yaşamın önerdiği bir düzendir. Dünyanın en yırtıcı hayvanları bile Maslov’un “Yararlanma” teorisi uyarınca kuzu kadar sakin olabildiği, az da olsa, düşüncesini alışkanlıklarıyla birleştirerek akıl yürütmeye başladığı bir gerçektir. Zil çaldıktan sonra kendisine yemek verilen köpek, bir süre sonra zil çaldığında yemek verilmese ağzından salyalar aktığı görülür. Buna Maslov “Şartlı Refleks” ismini koyuyor. O halde, yaşadığımız dünyada şartlı reflekslerle yaşayan insan yok mu diye düşünmek zorundayız. Ülkemizin tüm seçim propagandaları şartlı refleksi aklımıza getirmiyor mu? Küçücük paraya onurunu satan insanlarımız yok mu?
Çekilen gerçek dünyanın sanal görüntüsünü ilgiyle izledim. Başarı yoğun emeğin ürünüdür. Bizim ülkemizde emek toplum için değil bireyin şahsı için verilir. Başarıdan önce bireyin kendisi yararlanacaktır. Toplum ve birey ikilisinin ilişkisini derinlemesine incelemek, insanın nasıl bir toplumda yetişmesi gerektiğini anlamak için felsefe ve mantığa gereksinim duyarız. Bu, satrancın ne olduğunu bilmeyen, düşünce düzeyleri çelişkiye uğratılmış çocuklara satranç dağıtma işine benzer. Başarılar, sevgiler. ++
Kaleminize., emeğinize sağlık sayın Önder Karaçay...
TÜM YORUMLAR (3)