Zaman, 1960 lı yıllar..0 zamanın öğ-
retmen ve öğrencilerinin bir kısmı ha-
lâ hayatta..Yani söyleyeceklerimle il-
gili tanıklarım çok..0 yıllarda, ilkokul-
larda, aralık ayının üçüncü haftası
”Yerli Malı Haftası “ olarak kutlanırdı..
Adını andığım yıl, Zafer İlkokulu’nda
okurken, Yaşar Göksoy öğretmenimin
isteği doğrultusunda,anneme yaptır-
dığım birkaç kurabiyeyi sınıfa getirdi-
ğimde gururluydum..
Ama o ne? Arkadaşlarım arasında por-
takal, mandalina , elma gibi meyveler-
den getirenler de vardı..Bu meyvele-
rin yerli malı olduğunu o zaman öğren-
miştim.
Öğretmenimiz, getirdiklerimizi paylaş-
mamızı söylemişti ama paylaşan azdı…
Ya da ben görememiştim..
Belki de paylaşmanın insana verdiği
o müthiş haz duygusunu henüz tatma-
mıştık..Neyse, Yaşar Göksoy öğretme-
nim gerekli açıklamaları yaparak ve
yerli malı kullanmanın önemini vurgu-
layarak bizleri aydınlattı...”Yerli malı
yurdun malı”idi..”Her Türk onu kullan-
malı” idi..Kalkınmamızın temeli bu idi..
Gerçi, büyük teneffüste süt tozundan
yapılma dost malı (!) sütleri de içme-
ye başlamıştık ama, "yerli malı yurdun
malı “diyerek yerli malı haftasını halâ
kutlayabiliyorduk….
Öğretmenimiz:
”İster eski , ister yamalı olsun yeter ki
temiz olsun, gururla giyebilirsiniz” di-
yordu
I.Dünya Savaşı ile İstiklal Savaşı’nı ya-
şamış ana-babaların çocukları- torunla-
rıydık..Bir çoğumuzun evinde o günle-
re tanık olmuş dedelerimiz- nineleri-
miz vardı.
0 günün ekonomik koşullarında bir çok
ana-baba gibi, biz çocuklar da ,utanma-
dan, yamalı çorap ,ceket, pantolon ,tâ-
mirden geçmiş ayakkabı giyebiliyorduk.
Geceleri , ocak başında, gaz lâmbası-
nın titrek ışıkları altında, onların çocuk-
luk anılarını, savaşların acımasız yüzü-
nü, düşmanın yaptığı mezalim hikâye-
lerini dinlerdik….
Savaşlarda yapılan harcamalar , yaşa-
nan ölümler, yetersiz fabrika, yetersiz,
üretim, yetersiz teknoloji yüzünden
memleketin ekonomisi pek iyi değildi..
Yokluk-kıtlık vardı..Ama paramızın de-
ğerli olduğu söyleniyordu..
Ülkeler arasındaki ekonomik savaş sür-
mekteydi..Bu savaşta kazanan ülkeler,
teknolojik bakımdan gelişmiş , sanayi
ürünleri üretiminde ileri olan ülkeler-
di……Bizlere;
“Zeytinyağlı yiyemem aman/ Basma-
dan fistan giyemem aman” türküleri
yaptırarak, milletimizi kültür emper-
yalizminin çarklarında öğüterek, yerli
malı kullanma anlayışından uzaklaş-
tırmaya çalışıyorlardı...Bu ekonomik
bir savaştı..Doğaldı..Aldanan enayi
idi..
Yabancı malı hayranlığı oluşturarak
üretimimizi baltaladılar ve başardılar.
Hepimize , damar tıkanıklığı yapan
katı yağları kullanma alışkanlığı ka-
zandırdılar.....
Böylece toplumu, "yerli malı kullan-
ma anlayışından ve atalarımızın biz-
lere “ Sakla samanı gelir zamanı”,
“Damlaya damlaya göl olur” atasöz-
leri İle kazandırmaya çalıştıkları tu-
tumlu yaşama anlayışından koparıp,
tüketim toplumu haline getirdiler....
Elimize tutuşturdukları elma şekerle-
rinin tutsağı haline getirerek, uçak
fabrikalarımızı, otomobil fabrikaları-
mızı, Etibank’ımızı v.s.kapattırdılar...
Buluş yapacak olan mühendislerimizi
kazalara kurban ettiler...
Sonunda,düşe-kalka bu günlere gel-
dik .Geldik ama, o günlere benzer sı-
kıntıları yeniden yaşamaya başladık.
Çünkü "Alışmış kudurmuştan beter-
dir" atasözünü kanıtlamak istercesine
halâ elimize tutuşturulan o elma şe-
kerlerini yalayıp durmaktayız..Bir ço-
ğumuz kendimizin de elma şekeri ya-
pabileceğimiz inancını yitirmiş durum-
da..
Öte yandan, pazarlama işini iyi bilen
dış güçler ,dış finans çevreleri, yerli
işbirlikçileriyle beraber, yamalı ama
temiz elbise giymeye utanan gençle-
rimizi kandırarak, onlara yırtık kot
pantolonları,moda diye fahiş fiyatla-
la kakalamayı başardılar…
Çocuklarımıza bir telefon yetmezmiş
gibi iki tane aldırtmaya , “ayranı yok
içmeye atla gider şey etmeye “ türün-
den manzaralar yaşatır oldular....Bu
ekonomik savaşın sonunda kuşak ça-
tışmaları , kavgalar, cinayetler çoğal-
dı..İnsana ve çevreye saygısızlıklar
arttı..
Serbest ekonomi diyerek, şeker fabri-
kalarımızı, kağıt fabrikalarımızı, kumaş
fabrikalarımızı, Aselsan hisselerini,
Petkimi ,Tüpraşı, Tekeli,Seydişehir A-
liminyum tesislerini, Beykoz Deri ve
Kundura Tesislerini ,0yakbank'ı, İsken-
derun Limanı'nı ve bunlar gibi çok
sayıda ekonomik işlevi olan işletmeyi,
yok pahasına sattırarak, bizleri ürete-
mez ve dışa bağımlı hale getirdiler..
Fabrikalarımızın bacalarını “Edirne Kır-
mızısı “bitkisi ile değil, enayilik otu ile
tıkadılar …
Bizleri öyle hale getirdiler ki, yerli ma-
lı kulllanmayı övmek, kominizmi ya da
şeriatı övmekle eş anlamlı hale geldi.
Yine buna benzer günler yaşıyoruz…
Döviz aldı başını gidiyor…Her yerden:
“İş yerimi kapattııım!”, “Battııım” ses-
leri yükseliyor..Öte yandan oturduğu
yerden döviz artışı nedeniyle köşeyi
dönenler “Gırla “ gidiyor..
Yönetme gücü, üretmeden kazanan-
ların eline geçiyor..
Her şey akla gelmeyecek şekilde zam-
landı..Zam gelmeyen tüketim madde-
si yok gibi..Acaba iyi yönetilememenin
doğurduğu sonucu mu yaşıyoruz, yok-
sa uluslararası ekonomik bir kuşatma
altında mıyız?..Bu uzmanların konusu..
Elbet çözecekler..
Gazete sahipleri ve diğer basın-yayın
kurumları, kara ara düşünmeye ve
"acaba SEKA’yı yeniden üretime sok-
sak mı?." türünden öneriler sunmaya
başladılar.
Atalarımız ne demiş: ”Yanlış hesap
Bağdat’tan döner”, “Hatanın neresin-
den dönersek kârdır”…ve Orhan Gen-
cebay, eklemiş: “Hatasız kul olmaz!”..
Acaba “Yerli malı yurdun malı/ Her
T.C Vatandaşı onu kullanmalı” diye-
rek , kapattığımız fabrikaları, limanla-
rı millileştirerek, yeniden yerli üreti-
me mi dönsek? Ne dersiniz?
Yoksa emperyalist uşaklarının dedi-
ği gibi, komünizmi mi övmüş oluruz!
........................*
Kayıt Tarihi : 25.11.2021 19:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Son günlerde yaşanan döziz artışları üzerine
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!