Kara bulutlar dolaşıyor üzerimde; nefretimi körükleyen, sabrımı taşıran ve yok olacak olan...
Delirmek üzereyim, yerimde duramıyorum, dur da diyemiyorum o'na...
Kanıma!
O buyruk verdikçe, ben tabiata bürünüyorum; esiyorum, yakıyorum, çakıyorum, fırtınalar yaratıyorum. Durgunlaşıyorum bir zaman sonra; ama kendimi kaybettiğimin farkına varıyorum. Nefret yaşları akıyor o an gözlerimden...
Ve o yaşlar bedenimden her süzülüşünde canım acıyor. Canım acıdıkça haklı isyanımı haykırıyorum gökyüzüne, Tanrıma, Gök Tanrıma!
'Neden! ' diye soruyorum sadece, devamını getirmeden ve bir nara atıyorum ki taaa batısından, doğusuna Türkelimin. Susuyorum gözlerimi kapatarak, uğultuları dinliyorum. Ve şimdi bir fırtınayı andıran uğultuları...
Bu sesleri tanıyorum, bunlar kanımın sesi...
Her bir uğultu aynı soruyu tekrarlıyor usanmadan: 'Neden! ' ve devamını getirmeden...
Başımı göğe kaldırıyorum; Ay, yerinde, yıldızlarda...
Gökyüzünün parlamayan yeri yok gibi, her yan yıldızlarla dolu...
Yükseldiğimi hissediyorum; Evet, göğe yükseliyorum, görüyorum, hissedebiliyorum tanıdık bir yerde olduğumu, kanım kaynıyor. Ay, tam karşımda, yıldızlar her yanımda...
Yıldızlara baktıkça kendimi görüyorum, nazlı görünüyorum.
Ve uyanıyorum; ama neredeyim? Sıcak gelen bir duygu var içimde; ama nerede olduğumu bilmiyorum. Bu sonsuz gözüken bozkır, bu içime tat veren ağaçlar ve bu rüzgar, tanıdık; ama...
Etrafı gözetliyorum usulca, çok uzaklarda bir parıltı beni kendine çekiyor. Ona doğru yürümeye başlıyorum, yürüyorum, yürüyorum...
Çok yoruldum; fakat içimdeki o istek; o, beni kendine çeken güç dinlenmeme engel oluyor. Bir su birikintisi çıkıyor karşıma, yola devam edebilmek için suyun kenarından geçmeye çalışıyorum; ama ben ilerledikçe su da benimle beraber genişliyor. Su, benden de inatçı, onunla başedemiyorum. Susadığımın farkına varıyorum, eğiliyorum ve doya doya içiyorum gözlerim kapalı...
Bir titreme sarıyor bedenimi, gözlerimi açıyorum. Bağırıyorum korkarak, sesim çıkmıyor. Kafamı arkaya çeviremiyorum; çünkü suyun üzerine yansıyan, tam arkamda, ayakta duran kişiden korkuyorum. Elini omzuma atıyor ve ben daha çok titremeye başlıyorum. 'Korkma Yiğidim, ayağa kalk' diyor; gizemli bir hazinenin içindeki o en değerli parçanın, Bozkurt başlı kılıcın şakırtısını andıran ses bana...
Ayağa kalktığımda çevremin değiştiğini, gökkuşağının binbir renklerini andıran çiçeklerin ırmağı aydınlattığını görüyorum. Bir uluma duyuyorum çok uzaklardan, sesin geldiği yöne doğru bakıyorum. İki at, iki bidevi at dört nala geliyorlar. Bir müddet sonra tam karşımızda duruyorlar. Gözlerimin içine bakıyor -Ben, ok yemiş gibi hissediyorum kendimi- ve 'Atlan! ' diyor; mutlu sesin sahibi, olgun kişi...
Atlar, gidecekleri yönü biliyormuşcasına, sakin; ama bir o kadar da heybetli bir hâlde ırmağın kıyısında gidiyorlar. Atlarımız yanyana...
'Neden! diye sormuşsun Tanrıma' diyor bana dönerek; 'Evet' diyorum ve heyecanla ekliyorum: 'Neden! '
Gülümsüyor gururla ki kainata bedel...
'Titriyorsun' diyor, susuyor ve sesleniyor Bozkurtları anımsatan bir sesle: 'Ey Türk! '
Uyanıyorum...
Titrediğimi hissediyorum. Odamın camına bakıyorum; kapalı, ki hava çok güzel...
Hasta değilim. Gözlerim, üzerinde uyuya kaldığım beyaz sayfalara takılıyor. Kırmızı kalem izleri sayfaları doldurmuş. Heyecandan öleceğim; çünkü bunları ben yazmadım. Yazmak, paylaşmak için niyetlenmiştim; ama uyuya kalmışım. Ucube kağıtlara anlam katan yazı, benim yazım; ama...
Hayır! ...Hayır! ... Bu göz alan, kanımı çıldırtan, yaz yağmurunu andıran yaşlarıma sebep olan bu son sözler bana ait değil:
'Titre ve kendine dön! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe kim bozabilir senin ilini ve töreni!
Kendime gelebilmek, hava alabilmek için cama çıkıyorum, gözlerim gökyüzüne takılı:
Ay, bana gülümsüyor,
Yıldız olup yere diz vuruyorum...
Orçun~
Urungu ŞadKayıt Tarihi : 2.5.2006 20:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!