Ah susuşu o saf yüreğin
ah, acısı acemi çocukluğun
düş kırıklığı, coşkudaki bozgun
Ah yenilginin yorgun kısrağı
kendi içini kavuran kızgın ateş
bekleyişe bağlanan umut, tasası haykırışın
Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi
Mutluluğa hep geç kalırım
Devamını Oku
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi
Mutluluğa hep geç kalırım
Kızının ismini mavi koyarak gönlümü fethetmiştir, şiirleri çok iyidir :)
güzel bir şiirdi
Ah, ardı ardına kenetlenen ölüm
ah, hıncı sabırla bezeyen sır
yazmadaki sırması ağlayışın, tırnaklara oturan kan
...
.............
yarın ; günün şiiri olarak
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
şiiri yayınlanacak değil mi????
ararsanız facebookdayım!!!!!
İşkencede Ölen Yoldaş İçin
Senin alnındaki yaralar
Halkın yaralarıdır,
Seni kırbaçlayan el
Halkı da kırbaçladı..
Boynuna vurulan zincir
Halkı boğmak istiyor,
Beynini sarsan elektrik
Halkı da örseledi
-Toroslar ah Toroslar
Hozat, Silvan, Tunceli
Açlık, esaret, keder..
Kavga sizin içindir;
Elinde katillerin
Yoldaş sizin için can verdi-
Kimbilir ne kadar vahşice sana
Vurdular, dağladılar;
Direnen bakışların
Nasıl zalimce katledildi?
Alnındaki yaradan
Boşaldı belki bütün kanın
Fakat nehirlerin akıyor; dağların rüzgarlıdır
Bak yine çarpıyor kalbin,
Ortasında kavganın..
Nihat Behram
Tam da bu şiirinin günüydü..Ülkenin haline bakın ki benim Behram kardeşimi öldüremediler..UTANMAZ İŞKENCECİLER VE DARBECİLER YARGILANMALIDIR..!!!
Haydi itler havlayın şimdi hep bir ağızdan.!!!
HAVLAYIN ULANNN!!!!!!!.
Gün bu gündür dostlar..Gün bu gündür!!
Mesela bakın sizlere aslında burada olan malum Atatürkçülere! yine onların çok sevdiklerine inandığım biri olan Orhan Pamuk ile ilgili bir yazı...
Bu yazıyı yazan kişi zannımca Orhanın arkasındakilerce hunharca katledilmiş biri kaleme almış.. Bana inanmayı reddedenler onu da yok saysınlar hadi. Kim mi o kişi...
Ahmet Taner KIŞLALI................ ve yazısı.....
Balo Maskesiz Olsun!...
A. Taner KIŞLALI - Cumhuriyet, 27 Ocak 1999 (Ben Demokrat Değilim )
Kimileri 'ortaoyunu'nu maskeli balo ile karıştırıyor.
Ortaoyunu güldür güldür, bu güldürmüyor...
Maskeli balonun bir gizemi vardır, bu ise sadece çirkinlikleri gizliyor.
Kimileri maskelerin ardındaki gerçeği bilmiyor.
Kimileri ise bildiği halde susuyor.
Ya çıkar gereği... Ya da korkudan!
Balo maskesiz olmalı ki, kimin kiminle dans
ettiği bilinsin... Maskeler inmeli ki, o maskelerin ardındaki suratları beğenmeyenler, aldatılmaktan kurtulsun!
* * *
Önce, bir romancımızın son kitabının 50 bin adet basıldığı yazıldı. Arkasından kısa sürede 100 binlik bir satışın gerçekleştiği açıklandı.
Derken, çıktığı günden beri ikinci cumhuriyetçi çizgisini korumaya özen gösteren Aktüel dergisi, romancıyı Türkiye´nin 'bir numaralı aydını' ilan etti.
Bu romancımızın adı Orhan Pamuk´tu!
Ben bu ÿ'Büyükÿ' (!) yazarımızın bir romanını okumayı denemiştim. Başladığım şeyi bitirme konusundaki tüm inatçılığıma karşın, bitirememiştim.
Ama 'Kara Kitap' basında öylesine övüldü ki, ikinci bir deneye girişmekten kendimi alamadım. Ve o çabamda da, daha yarıya gelmeden havlu atmak durumunda kaldım. Tahsin Yücel ve Emin Özdemir gibi, çok saydığım isimlerin bu yazarla ilgili oldukça ağır eleştirilerini anımsadım. Ama beğenenlerin de 'beğenme hakkı'na saygı duydum. Ta ki... Bir okurum 'Kara Kitap'ta gizlenmiş bir bölüme dikkatimi çekinceye kadar... 'Çocukluğunda kız kardeşi ile tarlada karga kovalayan sapık bir padişah' gibi bir anlatım vardı bu bölümde!
* * *
Prof. Çetin Yetkin yönetiminde, 'Müdafaa-i Hukuk' adlı çok değerli aylık bir dergi çıkıyor. İlginç bir rastlantı olarak, derginin Aralık 1998 sayısında, Prof. Fahir İz´in bir incelemesi yayımlandı:'O. Pamuk´taki Atatürk Anlayışı...' Meğer benim artık okumayı denemediğim kitaplarında daha neler varmış! İşte birkaç örnek:
'Sonra kasaba alanına dolanır. Atatürk heykellerine sıçan güvercinleri ayıplar...'
' Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu...'
'Atatürk´ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu...'
'Sonra bir cumhuriyet, Atatürk, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz...'
Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve ' hiç gerekmediği halde' Atatürk´e sataşıldığını saptamış. Şöyle diyor: 'Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tahmin edilmemiş olur!'
Kim bilir, belki de Orhan Pamuk´un ' en birinci aydın' ilan edilmesinde, bu incelemenin de büyük katkısı olmuştur!
* * *
Ben, inandıklarını açıkça savunanlara hep saygı duymuşumdur... O düşüncelere karşı olsam bile!
Ama o yürekliliği gösteremeyip de bunu sinsice yapmaya çalışanlara... oraya buraya 'bityeniği' sokuşturanlara... hep tiksinerek bakmışımdır. Bunu hep zayıf bir kişiliğin, zavallı bir ruh halinin yansıması olarak görmüşümdür. Oyun maskesiz oynanmalıdır! Çirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tüm 'gerçek aydınlar' görev saymalıdır! Ve de Pamuk adlı yazarı, isteyen okumalı, isteyen sevmelidir... Ama ne olduğunu, kim olduğunu bilerek!.. Maskenin arkasındaki gerçek yüzü görerek!...
Ahmet Taner Kışlalı..............
Yinelenen kelimelerin aksatıcılıktan öte vurguyu arttırışını da göz önünde tutarsak içselliğiyle birlikte güzel bir şiir.
Fakat içsellikle içerik arasında seçim yapma gereği duyarsak bir çok şiir dostunun yazdığı gibi siyasi bir kavganın ortasında buluruz kendimizi. Ama biz hani amatör de olsa şairiz ya, hani biz biraz da olsa edebiyatla ilgilendiğimiz için ince ruhluyuz ya, en azından kendimizde enaniyet yaptığımız şu özellikler adına şairdeki ya da şiirdeki siyasi alt yapıyı bırakalım bir kenara.
Eğer şiirde ahlak ise konumuz şunu bilmeliyiz ki siyasetin ahlak sınırları olamaz. Ben şiirin ya da şairin içindeki anarşizmi ya da terörizmi görmem okurken, bu bir hata ise şayet tüm şiir dostlarından özür dilerim.
mısırların süt taneleri, kestanelerin
bademlerin daha olgunlaşmamış
suyla susuzluk arası kayganlığında
aranıp duruyorum kendimi
harika bir şiir...yüreğinize sağlık...
Mertlerin Efendisi...
Yaptığın açıklamaya harfiyen katılıyorum.
Eh zaten benim de derdim şiire bakmak.
Benim midemin bulanmasına sebeb şiiri es geçip şairini dünyanın en ulvi şahsiyeti yapılmasına.
Yoksa bana ne adamdan be canım.
Geçen gün de aynısı olmuştu. Marka bir şair demişti biri. E dur bilader.
Değişmeyecek bir tek şey var Efendi o da buradaki şucu bucu şairler çatışması. Temel olarak bizler davacılık şiirlerinden hoşlanmayanlardanız. Bu kimsenin zoruna gitmesin. Hele ki davacılık dedikleri şey çoklukla vatanı bölme çabası olunca hiç hoşlanmıyoruz. Bu da zorlarına gitmesin. Savundukları kişilerin neler yaptığı ve yapmadığı ortada. Bırakınız bunları.
Ben bir günde görecek miyim bunların içeri girip çıkmayı meziyet görmeyenlerinden ???????
Bir günde görecek miyim vatana hizmeti asıl iş sayanlarından ?
Bir gün de görecek miyim devletin saydığı sevdiği bir insanı sevenlerinden ???
Bunlar Necip Fazılın şiirine neler dediler Efendi !!
Diyorsun ki M. Akif. Yapma Efendi. Bunlar Mehmet Akif ten nefret ederler. İktidara geldikleri gün ilk icraatları istiklal marşını değiştirmek olacak adım kadar eminim.....
Sonra deniyor ki saygı sevgi...
Yapma Efendi. Sen olsun yapma.... Benim neslimin milletimin ve tarihimin her safhasından nefret edenlerin ve dahi benim ve bu ülkenin ve bu milletin bütün manevi değerlerini reddedenlere nasıl bir saygı duyayım....
İş hümanistçilik oynamak değil Efendi. Sözlerine katılıyorum aynen ama gel gör ki hadi sadece şiir diyelim... Ama nasıl sadece şiir Efendi. Görüyorsun işte. Burada onlardan! birinin şiiri günün şiiri seçildiğinde hemencik zafer naralarıyla doluyor yorumlar. Ve sonrasında biz o kadar da değil dediğimizde bilmem neci oluyoruz......
Ve Efendi sen de biliyorsun değil mi ?. Onlar ve onun gibilerin düşünüşleri bu ülkede sonsuza kadar söz sahibi olacak yerlere gelemecekler...... Biz buna izin vermeyiz....
Ben her ne amaçla olursa olsun............
HER NE AMAÇLA OLURSA OLSUN DEVLETE KARŞI DURANA SONUNA KADAR KARŞIYIM....
Bu devlet kolay kurulmadı. Bak hala sakarya kızıl akar. Bak koca tepede hala kemikler çıkar. Senin gezip durmuşların gibi banka soyup bilmem neler yapalım derdinde olmadılar onlar. Onlar bu ülke için öldüler. Hala daha ölmekteler......
Ve size bir yazı..........
Bu size daha iyi anlatacak sanırım içimizdeki sızıyı....
Aman Yarabbi, sana ne oldu sevgili ülkem.
“parası önemli değil koçum” diyordu Merzifon otogarında kirli sarı dişlerini göstererek konuşan adam.
“sen orasını bana bırak”
'yeter ki malzeme sağlam, muamelesi temiz olsun'
'elinde sarışın var mı? '
muamelesi temiz, sağlam malzemeler...
garip bir çiçek gibidir kaldırımlara düşen kanlar.
ne kadar yüksekten düşerse düşsün, garip bir çiçek gibidir.
'lavuğa kafayı bir koydum' diyordu diyarbakır otogarında siyah tesbihi elinde çeviren adam
'dümdüz uzandı kaldırıma'
'ulan dallama benim ayakkabımı boyamışsın daha ne istiyorsun'
evine ekmek götürmek için başkalarının ayakkabılarını boyayan ve para isteyen dallamalar.
'yakarım ulan kendimi' diyordu suşehrinde garip bir adam kaymakamlığın önünde
'kiralık ev vermiyorlar '
'bana kiralık ev bul kaymakam, yoksa kendimi yakacağım'
kiralık evi dostuna istiyordu, eşiyle yaşadığı bir ev vardı zaten.
evi dostuna istiyordu, dostuna dostluk yapıyordu yani.
arada bir de korkmasın diye geceleri koynuna adam sokardı
dostu da dosttu hanl
sağlam malzemeden yani
...
70 yaşında bir adam;
'ortadaki kızı istiyorum' dedi.
genç bir tene susayan kurumuş dudaklarıyla
kuşağındaki paradan kaporayı saymadan önce
doğu beyazıtta
'kocanı bağla dedi' elindeki silahı kadına doğrultan adam zorla girdiği evde
biraz sonra tecavüze yelteneceği kadına
biraz sonra elindeki tabancayla öldüreceği adamın karısına
'kocanı bağla'
'aman yarabbi sana ne oldu böyle ' dedi genç bir hemşire hafif ağlamaklı
15 aylık bebeğe, her tarafı yara darp ve sigara yanıklarıyla dolu küçücük bedeni incelerken
' aman yarabbi sana ne oldu böyle'
'hayır canım onunla birlikteliğimiz x den önceydi x ile de yollarımız dün ayrıldı'
diyordu beyaz camdan höyküren sanatçı bozuntusu salyalarını kendisine uzatılan mikrofonlara bulaştırarak
ve 'muhabir' tipli biri dönerek bize; genç kızların ilahı falan pezevengin kalbi bomboş dedi
dağlarda vurulan eşinin cenazesine gelen genç kadın
kucağında iki çocuk
birinin ayakkabısı yok diğerinin çorabı yırtık
başörtüsünün kenarı dudaklarının arasındaydı
hiç bir şey demedi
...
hiç bir şey demedi abiler, ablalar ayağında terliklerle oğlunun cenaze merasiminde yırtık hırkasını gizleyerek yürüyen kadın
soluk başörtüsünün kenarı dişlerinin arasındaydı
...
ve çakallar uluyordu sahip oldukları gazetelerdeki köşelerinden
sivil kıyafetlerine uydurdukları apoletleri ne de yakışmıştı
kendi kendilerine çıkardıkları sefer görev emirleriyle başkalarının çocuklarının kanları üzerine dizdikleri naralarla orgazm sarsıntısı geçiren çakallar..
bacardinin, üzerindeki brioni'ye dökülmesine aldırmadan
..
'sadece okul istiyorum ' dedi yaşlı kadın dağlarda vurulan oğluınun adını yaşatacak bir okul.
SADECE ŞEHİT CENAZELERİNDE KAMUSAL ALAN İHLALİNE GÖZ YUMULAN BAŞÖRTÜSÜNÜ DÜZELTEREK........
Aman Yarabbi..
sana ne oldu böyle sevgili ülkem
sana ne oldu böyle
bacardi: pahalı bir içki
brioni: fiatları 3,500-25,000 ytl arasında değişen elbise...
Ahmet Kırmızı
Sanırım bu yazı bizi (Türk Milleti) yeterince açık ve hiç de abartmadan anlatmakta....
Saygılarla
ah şairim kafanı duvara vura vura kabullenmek istemiyorsun,
o ahların canı çıksın emi,
uhtelere bürünür,
ki şairin ahları dönüşüm içerisinde olduğu için dir ki, ahları bu denli çok kullanmış,
duygulandıran, sürükleyen bir şiir,
tadını çıkardım doğrusu,
saygılar,
Bu şiir ile ilgili 41 tane yorum bulunmakta