En zehirli bir yılan aşkımızın en güzel yatağına atmıştı.İhanetin zehrini akıtmaya mutsuz geçmişime takvim takvim dökülmeye hazırlıyordu.
- Ben balta girmemiş ormanların kentli tarzanıyım.Kendi ellerime sen aşk ceylanımı verdim gidişlere.
-Tarzan olarak şimdi yeniden gelmene bağırıyorum. Yüreğimde hiç balta girmeyecek ormanlar büyür. Hiç kimsenin yeşiliyim. Hiç gelemeyeceğin, hiç benim olmayacağın yeşillerin eşiliyim.
- bilmediğin bir şey vardı sevgilim, ben Ankara’ya senden sonra hiç sevmedim. Sen oralısın, sen orda doğdun diye. Önceler sevdiğim kentken bir zamanla adım atmam dediğim, yüreğimin haritasında sildiğim bir kentti.
-Oysa ben İstanbul’u sevmemem gerek. İstanbul’ da ağladın can kırıklarına, İstanbul seni benden aldı. İstanbullu bir gayyada seni kaybettim.
- Pişmanlığımı temize çektim, çekimli bütün fillerin arasında. Geçişli güzel günlerin cümlelerin çatısında gönül evimizi kurduk.
-Bu İstanbul’u sen de sevme. Bu kente benim için gelip, bu kentte benim için ağladığın, bu kentte benim yüzünden kalakaldın.
- Bu kentin,geni aşka bozulmuştur. Bu kentte sevmek, aşk kent kadar karışık. Bu kentte,aşk ile aşk arasında yüzlerce boğaz köprüsü var.
- Bu kent,aşkın kınında kılıcını batırmıştır aşk yaralarına. Yaralarımın üstüne kurulan son köprüde yalnız ağır yaralı araçlar geçecek bilesin.
Özlemine kurşun sıktığım mavi suların oltalarında hayıflarım artar.
Beyaz köpüklerin ağıdını damlalarına sobeledi acılar. Nerde bir damla görsem,senli bir deniz oluyor. Marmara küçülüyor sen büyüyorsun. Acıların, yaşattıklarım, bana yaşattıkların deniz içre denizler köpürür.
-Göçmen bir leylek gibi gönül evimin bacasını yuvanı kurdun, bütün temiz umutlarla.
Yine aylardan mayıs, yine kiraz mevsimi.Yine sen mevsimi.
- Seni bu ayda tanıdığımdan hala en çok sevdiğim aydayım. Mayısın, mayası tutmuş olmali ki hala sendeyim. Hala,bir öğlen vakti bana attığın mesajın şarjındayım. Onca kalabalık arasında mesajın sesini duydum.Okudum,okundum bin kez.Sanki can evimde yazıp yollamıştın. Aynı anda sana cevap yazmıştım
-“ Seni sevmekten çok seviyorum “
-Ruhsuz koşan helen’in sarı saçlarında suçlarım saklı olabilir. “Sarıkız” kazlarının aşk çobanlığını yaparken aşkın efsunlarına kaybolan kayıpsızlığın mabediyim.
- Sensizliği nakşeden ruhumun derinlerinde anlatılmazlığın sesi oluyorum.
- Bilmiyordun can gülüm, gülleri bilmiyordun,gül olarak yaşamaktan bilimiyordun.
-Her kadın bir güle emanet.Gülü büyüten güvendir. Gülü büyüten ilgidir, güle kırmızı renk veren içten bağlanıştır. Gülü sulayan özden bağlanıp, sadık kalmaktır.
-Gülün dikeni hep erkektir.Erkek hep acıtır,hep batar, hep kırmızı arzuların rengine dikleşir. Diken,gülün hep yanında, kadınsız hiçbir erkek gördün mü?
“Gülü seven dikenine katlanır.” Bu özlü sözün felsefesindeyim. Sahi gülü sevmek için dikenine katlanış ne demek düşündün mü?
-Asıl kadının dikenlere katlanışını anlatır. Çünkü erkek hep diken olarak kadının yanına verilmiştir. Gül solar,diken solmaz, diken ziyan olmaz. Dikeni sevmek için uzun bir süreç gerek. Kadın da öyledir.
-Sevgi olmadan, ilgi,hoşlaşma olmadan asla başka yüreklerin küresinde yaşamaz hiçbir kadın. Oysa gül, oysa kadını seven çok.
- Diken erkek ya… Gülü sevmek kolay, dikeni sevmek zor. Anlayabildin mi can gülüm.
Oysa gözlerinde günleri batıran canının yakılışı varken, gül olarak dikenlerimi kanatırken. Ben bu aşkın hangi gül bayramında kendime geleceğim.
-Benim ömrüm,senin ömürsüzlüğüne kafiyeli.
Beni hangi masalının yasaklı üç elmasında atacaksın cehennemine.
*Gayrı cennetinde bana yer yok , zebanilerle seni yeniden kazanmaya izin ver.
Yalnızlığının sancısını gözbebeklerinin atlasında mor renklere boyayan umudum aynası olmalısın .
-Kimsesiz mumyaların hepsi benim bekleyişimden.
- Benim ömrümün, susuzluğun yeni bulutuna nemli. Her an yağma halindeyim,her zaman seni bekleme zamanındayım
- Bir dirhem aşkla Romeo ile Arenada düelloya yollama.Julyet dünden razı bana; ama her kalp atışımın yolu sana çıkıyorken,ne Roma, ne de İstanbul çare bilesin.
-Sen beni “iç “bir “ bilmiyorsun.
Dünyanın ucu ucundan kırmızı çiçekler toplayıp sana aklanıyordu doğal halim. Egloglarımda sana ait şiirler, ironik senfoniler dinliyordun.
Güller topladığım bağrımın topraklarında senli renk cümbüşü oluştu.
Haberin olmadığı her deme üşümüş düşlerimi sıcak gelişlerinin ızgarasına attım.Yine mayıs,yine kiraz ayı, yine seni tanıdığım günlerin bayramı,yine seni özlediğim baharın son demi. Yine aşkın hasılatına yakın zamanlar,yine yaza ve yazgıya yakın bir andayım.
Yine ayaklarımın altına serdiğin,yüreğimin telinde çaldığım, bütün ömrüme boyadığım aşkımız.
-Ey sevgili, çocuklar gibi kendimi kandırmaktan vazgeçmek üzereyim.
-Gayrı İstanbul’u seni benden aldığı için sevmiyorum. Bu kent, bu aşk, bu sen varken, bu kent bana yenilenmiş bir cehennemdir bilesin.
Kayıt Tarihi : 3.5.2010 23:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!