“Üşüyorum” dedi kadın,” Sar beni, kollarınla değil sadece, sesinle sar. Karların altında kalan tohumlarımı sar, bakışlarınla.”
Uzun uzun baktı adam. Anlaşılır gibi değildi. İyi bir işi vardı kadının. Giyebileceği çeşit çeşit mantoları, kabanları, çizmeleri. Evi kaloriferliydi, arabası son model. Ama üşüyordu işte. Sıtma tutmuş gibi titriyor; “Sar beni” diyordu,” Ne olur sar.”
Aşık olduğu suya, “seni seviyorum” deyişine, sudan her seferinde “ben de seni seviyorum” yanıtını almasına rağmen, susuzluktan ölen çiçek kadınlardandı çünkü o da. Ve “Kadınlar çiçektir” deniliyordu reklam panolarında. Kadınlara bir gün parfüm, bir gün takı, başka bir gün bakım kremi satmak için, farklı biçimlerde ama her gün yineleniyordu aynı cümle: “Kadınlar çiçektir.”
Ve çiçekler üşüyordu. Kardelenin düştüğü yanılgıya düşüp, karlardan başını onunla birlikte çıkaracağına güvenecekleri bir hercaî arıyorlardı kendilerine. Oysa biliyoruz ki; tek başına açacaktı karlar içinde, kardelen. Sevdiğinin elinden değil, karlardan bir kürk yapacaktı bedenine. Onun bembeyaz dokusunda yatacak, içi dışı kar olacaktı kendisinin de.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,