Yenilene Çağrı Şiiri - Soysal Ekinci

Soysal Ekinci
10

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yenilene Çağrı

Ey yenilen yenilen
Yenilgiden bin beterdir senin sapkın düşüncen
Anasıdır yarınki ürkülerün
DENEYCİLİĞİN YILGICILIĞI’na herkesten önce düşmen

İlkel bir duygunun arkasına saklanıp da bir başına
Ufkuna yeni şafaklar attığını sanma
Düşün ve bir daha vur kendini gerçekliğin mihenk taşına
Bil ki önce bilgeyedir inanç sonra halka
Ve yine bil ki
Hala kaybetmiş değilim sana olan güvenimi
Gel deli etme beni
Bu son çağrımdır sana
Kuşan eski sıcaklığını
Şüpheyle bakma etrafına
Korkma kimse arayamaz yengi ve yenilgisini senin suratında
Bak bir türlü kalkmıyor kırıklarımızdaki kuşatma
Gel bir liste çıkaralım tuttuğumuz güncelerden
Hainleri bir yana koyalım dönekleri öbür yana
Kırıkları toplayalım ayrımların gecesinden
Henüz varmadılar yalnızlığın pembe karanlığına
Tut ki bir talan daha yedi bu kervan
Tut ki daha da yiyecek
Herkes teneke çalarsa, türkülerimizi kim diyecek o zaman
Böyle mi yazılmalı geçmişin şanına adanan bu roman
Hayır hayır bin kere hayır
Şimdi politik otlakçılığa ALAMANYA yeşil çayır
Görüyorsun utançlarını dışa vurmaya başladılar bile
Barbarların sorgu odalarında insanları asanlar
Açılıyorlar marifetlerini
Halka olan nefretleri utanca dönüşen ifritler
Haydi sözü uzattırma bana
Kuşan eski sıcaklığını hazır ol savaşa

Soysal Ekinci
Kayıt Tarihi : 8.11.2002 03:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Gürkal Gençay
    Gürkal Gençay

    AYRINTILAR YERİNE, ZORUNLU BİR GENELLEME


    “Yıkıntılar Altında”yla ilgili olarak tutsaklığı sürmekte olan bir arkadaşımın mektubuna verdiğim yanıtta şöyle yazmak zorunda kalmıştım:
    “Bütün canlıları emziren tabiat anamızın göğüsleri çürüyüp dökülmesin diye, kendi payıma düşen acıları kendimce ve şairce göğüsleyerek; cinayet ve zulüm karşısındaki çığlıklarıma ve çağrılarıma devam etmeyi düşünüyorum...”

    İçten hesapçı, tacir ve çifte standartçı konumundaki yazar ve şairleri, bilim adamı ve politikacıları da (yazdıklarının ve söylediklerinin sömürü düzenindeki değeri ne olursa olsun) birer aydın olarak görmüyorum...
    Eğer sanatçı, kendi varolma çabasıyla, toplumda özgürlük uğruna cereyan eden faaliyetler arasında doğru diyalektik bağı kurma yeteneğinden yoksunsa ve bu yüzden de kendini, (varolma ve özgürleşme istemini) sanatında içkinleştirme kılgısıyla bütünleştirmemişse, o kendi özgürlük istemini “sakal bırakma özgürlüğü”yle aynı seviyeye düşürmüş demektir...

    Kendi kurdukları vakıf ve sendikaları “ülkemizin onuru”, “aydınlarımızın onuru” diye öven kapitalist yazarların, ağızlarına sakız ettikleri “yazar demek, sanatçı demek muhalefet etmek, karşı olmak demektir” gerçeğine nasıl bakmalı, bu gerçeği nasıl anlamalıyız?..
    Çağını özetlemeye yönelik ciddi bir istencin ve tümele erişmeyi amaçlayan hiçbir görev karşısında ürkmeyen, hiçbir gerçeği görmezlikten gelmeyen, unutmayan, kolaya almayan çabanın birer öznesi nasıl olmalı yazar ve sanatçı?..

    Yazar, çağının ve ülkesinin tanığı ve temsilcisi olduğu kadar aynı zamanda çağının ve ülkesindeki gerici yöneticilerin baş düşmanıdır...
    Çağın gerisindeki her şeye karşıdır...
    Yalnızca şu ya da bu olguya karşı değil; çağdaş gericiliğin tümüne, çağına ilişkin olarak yalnızca kendisinin edindiği kapsamlı ve bir bütün oluşturan görünüme, çağının özgül kokusuna, çirkin yüzüne, baskıcı yasalara karşı çıkmalıdır...
    Yazarın karşı çıkışı sesli olmalı, özgün biçimde somutlaşmalıdır...
    Yazar, donup kalmak, ya da susup yazgıya boyun eğmek, gelişmelere göre oportünistçe tavır belirlemek hakkına sahip değildir...
    Yazar karşı çıkışını unuttuğu anda, tıpkı siyasal mücadelesinin bir aşamasından sonra yılgınlığa düşüp ihanet etmiş bir itirafçı, bir hain gibi, kendine ve insanlığa ihanet etmiş sayılır!..

    “Yaşamın dehşeti karşısında, çoğu insanın bir şans eseri olarak ancak arada sırada, (iç dünyalarındaki güçlerce tanıklığa atanmış, bazılarının ise her zaman) bilincinde oldukları dehşet karşısında, tek bir avunma kaynağı vardır: Daha önce yaşamış tanıkların duyumsadıkları dehşetle bağıntı kurmak...”

    Bu bağlamda düşünecek olursak; anlaşılıyor ki, biz çok şanssız bir ülkenin çocuklarıyız... / Çünkü bizim ülkemizde yetişmiş aydın ve sanatçılar, ancak resmi tarihin belirlediği ve dayattığı öğretilerle yetinmiş ya da onların dayatmalarına boyun eğerek; bugüne kadar yaşanmış (geçmiş) olayların bağlantı kuracağımız -bırakın duyumsayıcı olmalarını- doğru tanıkları bile olamamışlardır...
    / Lânet olsun onların duyumsadıklarına da, yazdıklarına da, çizdiklerine de!../

    Zaten sanat dünyamızdaki bitmez tükenmez kısır tartışmaların, haksız ve asılsız yargılamaların, birbirini ispiyoncu olarak ilân etmelerin, doğru ve bilimsel bir eleştiri düşüncesi geliştirememenin, iyi ve yetenekli eleştirmenler yetişmemiş olmasının temelinde de aydınların ve sanatçıların nitelikleri, yanlış yaşama, yanlış tarafta yer almış olmaları vb. nedenler de yatmaktadır...

    Benim gördüğüm kadarıyla, bizim ülkemizde sanatçılar, hâkim sınıf ideolojisinden, resmi tarihin öğretilerinden köklü bir kopuşun ilk ayağına henüz girmiştir...

    Sanatçılar içerisindeki ayrıcalığını kaybetmeyen en eski ve en zengin yazım türü olan şiir, şairine hem büyük hem de değişik anlatım ve araştırma olanakları sunar ve kısa sürede onu ufku geniş bir insan katına çıkarabilir...
    Şair olabileceğini duyumsayan ve şiire yüce bir değere sarılır gibi sarılan insan, belli bir çileden sonra meyvelerini toplamaya başlar ve bu meyveleri insanlarla paylaştıkça daha çok sorumluluk duyar ve bu etkilenme ve paylaşım bir ömür boyu gelişip genişleyerek sürüp gider...

    Ama şiirin ciddiyetine inanmadığı hâlde farklı duygularının tatminine yönelik şiir yazan şairler ise şiir için bir gizilgüçle yüklü olsalar bile bu hiçbir sorunu çözmez ve çok komik durumlara düşerler...

    Bir şairin yüzü her zaman yaşamın anlamını araştırma ve düşünmeye yönelik durmalı...
    Düşündükçe ve araştırdıkça sorunlar karşısında doğru bir müdahale mantığı ortaya çıkarır ve neyi niçin nasıl yazacağını da gün geçtikçe daha çok netleştirir...

    Şiirimin Konularını:
    — Duyumlardan beslenen kavrayış ve coşumlardan
    — Anıların çekip götürdüğü geçmişe özlem ve yaşamı yeniden sorgulama isteğinden
    — Erişilmeyen maddi güzellikler karşısındaki isyan ve intikam duygularından
    — Haksızlık ve adaletsizliğe karşı olan tepkilerimden
    — Sömürüye, savaşa ve ölüme
    — Yozlaşma ve gerilemeye
    — “Benlik” duygusuyla toplumsal gerçekliğin dayatmaları arasındaki çelişkiden, bu çelişkinin yarattığı, kişideki parçalanmışlık gerçeğinden vb. konu ve temalarımı seçiyor, belirliyorum...


    SOYSAL EKİNCİ / 03. Kasım. 1991
    ( 1980–1990 Cezaevi Şiir Antolojisi / Sorun Yayınları / Melsa Yayınları )

    Not : Gürkal Gençay arşivi - // İnternet alıntısı değildir...

    * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *


    Aydınlık içinde yat Şair!..

    Cevap Yaz
  • Fırat Sabuncu
    Fırat Sabuncu

    ruhundaki sıcaklıga ve öfkeye sağlık.

    Cevap Yaz
  • Uysal Himmet
    Uysal Himmet

    bir damlayı boşa akıtmamak, yenileni de çağırmak..
    bu ne sevgidir sevilene.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Soysal Ekinci