YENİDEN KARGA İLE TİLKİ
Hava sıcaktı, yapraklar üzerindeki çiğ damlaları esrik bir edayla kıvrıla kıvrıla buhar olurken, yoldan açlıktan takati kesilmiş, kuyruğunu kısmış, bir tilki daha çok sürünmeye benzeyen halde yürümekte ve kendi kendine söylenmekteydi:
-Günlerdir açım. Hep tembelliğimin cezasını çekiyorum. Şu karıncalara gıpta etmemek elde değil. Keşke biraz daha büyük olsalardı, hem kendilerini hem de biriktirdiklerini yerdim. Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.
Tüylü çenesini mecalsizce, mırıltılarla hareket ettirerek, hiç susmayan bebek gibi ağlayan karnının sesini duya duya dolaşıyordu; o kadar dolaşmıştı ki, dermansız, bir ağacın altına içi boş çuval gibi yığılıp kaldı. Yarı baygın gözlerini açlığını uykuyla bastırmak için kapatmaya çalışırken bir dal hışırtısı kulaklarına umut tohumları attı. Hızla filizlenen ses tilkinin başını doğrulttu, yukarı baktı tilki, bir de ne görsün; kendi fikirleri kadar kara bir karga, ağzında da peynir, tilkinin midesi genişliğinde.
Aniden bir canlanma geldi kaslarına, doğruldu ve konuşmaya başladı:
-Hu hu, karga kardeş!
-Efendim!
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,