Edebiyat Ve Eleştiri Dergisi’nde, Muzaffer İlhan Erdost’un, İkinci Yeni Akımı ve şairleri üzerine “ Anımsamalar ve Konuşmalar “ başlığında yer alan görüşlerini okudum. Ben de O’nun, İkinci Yeni şairleri için söylediği “ anlamsıza kadar özgürdüler…” önermesine katılıyorum. Bence de bu, böyleydi. Zaten şiirin izi de böyle sürülmeli. İkinci Yeni şiiri birçok bakımdan tartışılıp eleştirilebilir; hatta bu eleştiriler birçok bakımdan da haklı olabilir.Ancak, yol açıcı yönleri de teslim edilmelidir. Sözcüğün, anlamsızlığa yaklaştığı yerleri ben, özellikle sezgi ve çağrışım alanı olarak görürüm.Sözcüğün, anlambilim açısından kertelendirilemeyen o, her yere çıkabilen sezgi ve çağrışım kavşağını. Nasıl İkinci Yeni birçok bakımdan yeni olabilmişse daha başka donanımlarla buradan yürüyen “yolcular”ın da yeni “coğrafyaların”, yeni “iklimlerin” kâşifleri olabileceklerine inanırım. Yaratıcılığın, özgünlüğün ve serüvenciliğin tam da şair için olduğunu düşünürüm.
Ses, anlam önceleyen bir sezgi ve çağrışım öğesi olabilir mi? Anlam giydirildiğinde yeni kimliğiyle varoluş alanına ilk adımını atan ve yeryüzüne ulaşan ilk “ınga” sı için şairin ebeliğine muhtaç olan yeni doğan! Bu nedenle ses’i, tını’yı da bir dilbilimsel öğe sayabilir miyiz? Ya da en azından potansiyel olarak?
Öyle görünüyor ki; insani yaşam bütün yönleriyle sosyalizasyona uğratılsa bile insan tek’inin hep varolacağından ötürü tekil çalışma ve yaratım süreci hep olacak.Ama başka ereklerle,ülkülerle; başka iyilik ve güzellik arayışlarıyla… Ama, olacak. Yine anlaşılabilir bir şey ki; binlerce yıl sonra da sezgi ve çağrışım alanı şairin dilinin altında olacak ve hep, ellerinde çiçeklerle…
Bu yüzden şair tek’inin çalışma ve yaratma süreci önemsenmeli ve ondan öğrenilmelidir. İkinci yeni şairlerinden de… Tartışma ve eleştiri ayrı bir konudur. Tartışma ve eleştiri yapılacaksa da ortaya çıkan “yapı” yı aşmak için yapılmalıdır. Bugünkü gibi; esas itibariyle onun içinde kalınarak değil! Bana göre de yeni şiir, İkinci Yeni Akımı da içinde olmak üzere, tüm bir dizge toplumcu – gerçekçi, ya da sosyalist gerçekçi kavrama ve eleştiriye tabi tutularak kurulabilecektir. Bunun, zorlu ve her bakımdan başka fenomenlere bağlı olmakla birlikte; az- çok da toplumsal dinamiklerin tarihsel etkilemelerine açık bir süreç olduğu bellidir.Ama, ben inanıyorum ki; yeni insan yeryüzüne yeni şiiriyle gelecektir.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
sevgili dost alakalı mesajınız için sağolun, benim bütün varsılım şairlerin en büyüğünün tarih olduğu bilincine dayalıdır,ötesi bir oyundur ve oyun bitince bütün taşlar aynı torbaya konur...
ve hiç kimsenin beceremediği yazma sürecini anlamlandırma cesareti insanlık tarihin kitabında yazanlardan büyük değildir,işte marksizim tamda burda başlar.dünyamızda dağdaki çobanda anlam verebilir bu kitabı okuduğunda ,sartenin varoluşçu gevezeliklerinden daha fazla belki de....
sevgiyle kalın....
Merhaba,
Yazıma gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim.Yaptığınız kısa değini için bir- iki noktayı açımlamam gerekiyor:
Yeni şiir, başka şeylerin yanında, İkinci Yeni Akımı da içinde olmak üzere tüm bir geleneğin ve dizgenin ( sistemin – verili tarihsel / maddi gerçekliğin ) toplumcu gerçekçi , ya da sosyalist gerçekçi eleştirinin süzgecinden – daha doğrusu yıkımından – geçirilerek kurulabilecektir. Bu, başta İkinci Yeni’yi de doğuran maddi temeli aşmak anlamına gelir. Bugün şiirimizin bu durumda olmasının nedenlerinden birinin de bu eleştirinin etkili bir biçimde yapılamaması , ya da bu eleştiri gereğince yapılsa bile yapılan eleştiri sonrası elde edilen kazanımlarla bir merkez oluşturulamaması olduğunu düşünmekteyim. Yapılan eleştiriler ve poetika çalışmaları bana göre , İkinci Yeni’nin etkisini silebilme yeterliliğinde değiller. Bu durumun, daha bir süre daha böyle gideceği anlaşılıyor.
Özgürlüğün yazınına nasıl varılacağına ilişkin görüşümü bir değini biçiminde yukarıdaki yazımda da belirttim. Toplumun tam bir sosyalizasyonu sağlansa bile şair’in tekil çalışmasının zorunlu ve kaçınılmaz olacağını, bunun da yaratım sürecinde , yine güzellik arayışı ve yeni toplumun bir imgesini yaratma çabası olarak şair’in önünde duracağını söyledim.Bu nedenle de ne kadar eleştirilirse eleştirilsin İkinci Yeni şairlerinin ve tüm bir şiir geleneğimizi oluşturan şairlerimizin yaratma süreçlerinin ve poetikalarının iyi anlaşılıp incelenmesi ve onlardan öğrenilmesi gerektiğini belirttim. Buna tüm kalbimle inanmaktayım. Çünkü , bu akımın etkilerinin hâlâ sürüyor olmasının da , başka şeylerin yanı sıra , onu anlayıp aşacak poetika kurulamamsından kaynaklandığını düşünmekteyim.İşte bu nedenle de şiirde yeni kanal / kanalları ne denli önemsiyorsam İkinci Yeni Akımı ve şairlerini de o denli önemsiyorum. Muzaffer İlhan Erdost’un, İkinci Yeni şairleri için öne sürdüğü “ anlamsıza kadar özgürdüler…” önermesine katılmamın nedeni de budur. Burada size, yazıma temel oluşturan Edebiyat Ve Eleştiri Dergisi’nin 94.Sayısı’nı okumanızı ve ondan sonra bu konuda yeniden düşünmenizi önerebilirim.
Hoşça kalınız.
'edebiyatın maddi alanı kendi anlamından önce gelir' bu ne demektir her sanat eseri aslında sınıfsal bir duruş içerir,öyleyse ikinci yeninin üzerinede gitmek fazlaca bir anlam taşımıyor nihayetinde dayandığı kökleri onun var olmasını istiyorlar..
peki ama özgürlüğün yazınına nasıl varacağız,şüphesiz hala en can alıcı soru bu
sevgiyle kal
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta