Yeni Ortadoğu ve Dünya Projesi ve Türkiy ...

Dursun Elmas
458

ŞİİR


21

TAKİPÇİ

Yeni Ortadoğu ve Dünya Projesi ve Türkiye'ye Biçilen Rol (3)

İNCİL - Yuhanna
Vahiy –Bap 6
……….Ve ikinci mührü açtığı zaman……. başka bir at, bir al at çıktı; ve onun üzerine binmiş olana, dünyadan selameti kaldırmağa ve birbirini boğazlatmak için ruhsat verildi ve kendisine büyük bir kılıç verildi.
……….Ve altıncı mührü açtığı zaman, gördüm,ve büyük zelzele oldu,ve güneş kıldan çul gibi siyah oldu ve bütün ay kan gibi oldu; ….. Ve gök, dürülmekte olan bir tomar gibi çekildi; ve her bir dağ ve ada yerlerinden kaldırıldılar. Ve dünyanın kralları ve büyükleri ve binbaşıları ve zenginleri ve kudretlileri ve her kul ve hür adam mağaralara ve dağların kayalarına saklandılar; ve dağlara ve kayalara diyorlardı: Üzerimize düşün ve taht üzerine oturanın yüzünden,ve Kuzunun gazabından bizi gizleyin; çünkü onların gazabının büyük günü geldi ve kim durabilir?
NOT:____İncil’e göre,kıyamet önünde,Dünyada savaşlar birbirini takip edecek.Depremler güneş tutulması,ay tutulması gibi doğa olayları vuku bulacak.

Vahiy –Bap 7
………Ve hay olan Allahın mührü kendisinde olarak, şarktan çıkan başka bir melek gördüm ve yere ve denize zarar etmek kendilerine verilmiş olan dört meleğe sesle çağırıp dedi: Biz alınları üzerine Allahımızın kullarını mühürleyinceye kadar, yere ve denize ve ağaçlara zarar etmeyin.
……….Bu şeylerden sonra gördüm, ve işte, beyaz kaftanlarla giyinmiş ve ellerinde hurma dalları ile tahtın önünde ve Kuzunun önünde durmakta olan, her milletten ve sıptlardan ve kavmlardan ve dillerden, kimsenin saymağa kadir olmadığı kalabalık vardı; ve büyük sesle çağırıp diyorlardı:
______Kurtarış, taht üzerinde oturan Allahımıza ve Kuzuya mahsustur. Ve bütün melekler tahtın ve ihtiyarların ve dört canlı mahlûkun etrafında duruyorlardı ve tahtın önüne yüzüstü kapandılar ve Allaha secde kılarak dediler:
NOT:___Bu bölümde kıyamet sürecinde dünya dışından bir yardım geleceğine vurgu yapılıyor.Ve insanlığın toplu olarak namaz kılarak dua edeceği ifade ediliyor.

Vahiy –Bap 8
___Ve yedinci mührü açtığı zaman…….., gök gürlemeleri ve sesler ve şimşekler ve zelzele oldu…….; ve yerin üçte biri yandı, ağaçların üçte biri yandı ve bütün yeşil ot yandı….
…….ateşle yanan büyük bir dağ denizin içine atıldı; ve denizlerin üçte biri kan oldu; ve denizde yaşayan mahlûkların üçte biri öldü; ve gemilerin üçte biri telef oldu.
____Ve üçüncü melek boru çaldı, ve gökten meşale gibi yanan büyük bir yıldız ırmakların üçte biri üzerine,ve suların pınarları üzerine düştü; ve yıldızın ismine Pelin denilir; ve suların üçte biri peline döndü, ve sulardan bir çok insan öldü, çünkü sular acılaştılar.

AÇIKLAMA: Kıyamet sürecinde doğal felaketlerin çok artacağı belirtiliyor. Dünyanın tamamında çölleşme olacağı hatta denize düşen bir meteorla suların ve içindeki canlıların hayati özelliklerini yitireceği anlatılıyor.

NOT:__ NASA 2007’nin ortalarından itibaren, salvolar halinde Türkiye’nin çölleşeceğini duyuruyor. Hâlbuki Kur-an’da belirtildiği ve bilimsel olarak ta açıklandığı üzere bütün dünya çölleşecek. Özellikle Okyanuslarda kıyıları olan birçok ülkenin bu kıyıların kenarındaki toprakları da, eriyen buzullarla, yükselen deniz seviyesi ile sular altında kalacak. Üstelik Türkiye çok daha güvenlikli iç denizler ile, üç bir taraftan çevrili olduğu için yine de İngiltere, ABD gibi ülkelerden çok daha şanslı sayılır. Peki niçin özellikle Türkiye de panik yaratılmak isteniyor? Çünkü ancak bu şekilde Siyonistlere ve Sömürgecilere, sahip olmak istedikleri topraklarımızın, kelepir fiyatına satışı hızlandırılıp, arttırılabilir.
____İngilizler, Fransızlar, Hollandalılar vs. (ki Hollanda deniz seviyesinin altında olduğu için buzulların erimesi ve suların yükselmesi karşısında yaşama şansı hiç olmayan bir ülkedir) olumsuz doğa koşullarının artması sonucunda, ülkelerinden kendilerini tavsiye edecekleri, yeni toprak parçaları aramaktadırlar. Bu amaçla bugün AB’yi kullanıp, içlerine yeni aldıkları, henüz fakir ülkelerinin topraklarını, çok ucuz fiyatlara kapatmaktadırlar.
____İsrailliler de kurmayı tasarladıkları, ana planları olan “Kenan Ülkesinin” hazırlıklarını, Güney Doğu Anadolu’dan giderek daha çok satın almakta oldukları topraklarla, her geçen gün daha çok hızlandırmaktadırlar.
____Yine aynı NASA çeşitli ölçüm metotları ve uydular aracılığı ile kasırgaların bile şiddetini, ilerleme hızını, verecek olduğu zararları, neredeyse en doğru şekilde hesaplayabiliyorken; Hint Okyanusu ve yakınlarında patlak veren Tsunami dalgalarının hangi hızla ilerleyip, ne kadar zaman sonra nereleri vuracağını saptayamamış olabilir mi? Uydudan bu dev dalgaların ilerleyişi çok rahatlıkla görülmüyor mu? Peki, görülüyorsa niçin bu can ve mal kayıplarının oluşmasına izin verildi?
_____NASA’nın bütçesinin tamamını ödeyen ABD, BM’nin bütçesinin de %60’ını ödüyor. Bugünkü BM aslında ABD güdümlü ve tam bağımsız davranmasına da finansal yapısı gereği imkân yok. Belki de Tsunami bahanesi ile Güney Asya’dan başlayarak, Asya’nın her noktasında, BM yardım ekipleri, askerleri gönderilerek, aslında sevimli yoldan ABD kontrol karakolları, İstasyonları oluşturulmak isteniyor. Bu doğru ise bunu Siyonistler ve Sömürgeciler dışında kim istiyor olabilir? Neden istiyorlar kontrol etmeyi? Kendilerinden gelişmiş ekonomiler, teknojiler ve demokrasiler istemiyorlar çünkü. Aksi takdirde çirkinlikleri daha çok sırıtmaya başlayacak. Üstelik Asya’nın altı halen çok bakir. Dünyanın çeşitli doğal kaynaklarının birçoğu da, el değmemiş bir şekilde bu topraklarda yatıyor. Tsunamiler gariban halklar için büyük felaketlerdir; ancak okyanusların derinliklerinde patlatılan bombalar ile Tsunamiler oluşturabilecek güçte ve zihniyette olanlar ise, Dünya için, insanlık için en büyük felaketlerdir.
____Buna parelel olarak, Türkiye’deki deprem senaryolarının yine bir kısmı gerçek olmakla beraber, yetkilileri gerekli önlemleri almak konusunda harekete geçirmelidir. Diğer kısmı ise, toplumsal paniği ve umutsuzluğu tırmandırmak için üretilip, Türkiye halkının, Türkiye’yi tasfiye etmesi, boşaltması ve Siyonistler ile Sömürgecilere yer açması için özellikle tırmandırılmaktadır.
____Bu felaket senaryolarına, en son halka olarak ta 03.09.2007 tarihli Hürriyet gazetesinde çıkan, bir zamanların erotik film yıldızı ABD’li Bo Derek’in “İstanbul çok güzel ama sular altında kalacak” açıklamaları ilave oldu.Hatta korkuyu daha da derinleştirmekten başka bir şeye fayda sağlamayacak “Türkiye Küresel Felaketin Tam Ortasında” manşeti de buna ilave edildi. “Korkunun ecele faydası yok” atasözümüzü unutmayalım. Bir yandan da, ülkece, küresel ısınma konusunda ne gibi tedbirler alabiliriz, buna bakalım. Ancak küresel ısınma tüm dünyayı etkiliyor ve etkileyecek. Üstelik bize gelinceye kadar suların yükselmesinden, öncelikle ABD, İngiltere gibi okyanuslarda kıyıları olan ülkeler, çok daha fazla etkilenecek. Hollanda, okyanus adaları vs. haritadan belki de silinecek. Suların yükselmesinden, iç denizler ise en sonra ve en az etkileneceklerdir. Türkiye ABD, İngiltere, Hollanda vs. den çok, çok daha şanslı bir konumda. Üstelik bizden önce, Akdeniz’in girişinde Fas, İspanya, Portekiz, Fransa, İtalya, Adriyatik kıyıları, Yunanistan vs. var. Bütün bunlar bitti de sıra birden İstanbul’a mı geldi? Akıl, mantık nerede? Peki İstanbul sular altında kalacağı için mi AB’den yabancılar harıl, harıl, sur içinden ev satın almakta birbirleriyle yarışıyorlar. Yine batık kent olacağı için mi İstanbul’da Ekümenlik çabaları hız kazandı? HAYIR! ! ! Neden yine aynı; felaket senaryoları ile halkımızı iyice korkutup, tası tarağı toplatıp veya toplayamadan kaçırtmak; Türkiye’yi tasfiye edip, boşalttırmaktır. Böylelikle gelip oturmaları iyice kolaylaşacak çünkü. Üstelik kendi isteğimizle gitmiş olacağız; kimse bizi zorlamadan. En ucuz yol bu. Şiş kebap, kaymaklı lokum, ballı börek. Yüzyıllardır, ne çok ağızlarını sulandırıyormuşuz meğer. Dikkat edelim, her seferinde, bizim için bunları söyleyen ünlü, ünsüz ağızlar; hatta çoğu onların adamı olan, güya bilim adamlarının sadece isimleri değişecek. Ancak aynı şahıslar, bizden katlarca daha büyük felaketlere maruz kalacak, kendi ülkelerindeki halklarına, umut ve cesaret vermeye devam edeceklerdir.
___Bizim, çok önemli bir kısmı, maalesef değer etmeyen, çoğu eksik kapasiteli, aklı ve bilgisi kıt, niyeti karışık basın yayın mensuplarımızın bir tanesi de, çıkıp bu erotik hanımefendiye “bir dakika, biz de bu ise, sizde de bu” diyemedi. Diyebilmesi için, bir an evvel, Basın Yayın Yüksek Okullarına giriş puanlarının arttırılması ve bu okullarda ki eğitimin gözden geçirilmesi, iyileştirilmesi lazımdır. Başka türlü nitelikli, aklı - salim, bilgili gazeteci açığımızı kapatamayacağız.
____Peki, ülkemizde niçin bilim adına neredeyse hiçbir şey yapılamıyor? Bilim adamlarımızın çoğu dışarıya transfer oluyor. Niçin bir “Bilim ve Teknoloji Bakanlığı” halen kurulmuyor. Bunun yanı sıra kah gönül alma, kah yemece ve içmece işlerine yeni zeminler hazırlayacak ve insanların çalmak zorunda kalacakları kapı sayısını çoğaltıp, bürokratik engellere daha da takılmalarına yarayacak şekilde, gereksiz yere Bakanlık sayıları artırılıyor. Üstelik çok baktıkları, örnek aldıkları ABD’nin bakanlık sayısı bile bizimkinin yarısı iken.(ABD’ye 14 bakanlık yetiyor da, Türkiye’ye yetmiyor öyle mi?)
___Mesela Orman ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı neden bölündü? Bunların başına yabancılara satışı hızlandıracak isimler pompalanıyor. Yeraltı madenlerimiz ve çok değerli, gelecekte hayati öneme sahip olacak sularımız da yabancıların eline daha hızlı geçirtilmek isteniyor. Kendi çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini, özgürlüklerini bu kadar ucuza nasıl elden çıkartabiliyoruz da, yüzümüz bile kızarmıyor? Vicdanlarımız nerede? Vicdanlarımızın seslerini bastırabilmek için kendi kendimizi nasıl böyle zehirleyebildik? Üstelik bütün bunları gerçekleştirirken dini de sonuna kadar uyuşturucu niyetine kullanıp, oyuncak yapmayı, suiistimal etmeyi çok iyi biliyoruz. Başımızda ki kara partinin niyetinin niyet olmadığı her geçen gün biraz daha anlaşılmakla beraber, takiyecilik te bir taraftan tavan yapmaktadır.
____Evet biz kendi kendimizi zehirledik. Yada başkalarının bizi zehirlemesine(buna kendi basın yayınımızın satılmış, önemli bir kısmı da dahil olmak üzere) nasıl bu denli izin verebildik, ve hala da verebiliyoruz? Hangi arada biz bu kadar körleştik, körleştirildik? (En çok ta 1948 ve sonrası tabii ki) . Dostumuzu, düşmanımızı tanımaktan ne kadar aciziz ve uydum akıllıyız biz. Kendimiz dışında herkesin dümenine çabuk geliyoruz da, çözümleri en yanlış şekilde hep dışarı da arıyoruz.
Oy almak için Yabancıdan tefeci faizi ile alınan, olmayan paralarımızı, temiz-beyaz olduklarını iddea eden partililer ne kadar kolayca vatandaşlarımızın ceplerine yardım gibi başka isimlerle süsleyip,rüşvet olarak sıkıştırıyorlar da; gelecekte ancak çocuklarımızın,torunlarımızın bağımsızlıklarını satarak ödeyebileceğimiz yüksek faizlere rağmen,hiç düşünmeden,tereddüt etmeden,ellerimiz bile titremeden ve bilinçsizce,peşkeş ve haram sınıfına girebilecek bu rüşvetleri, şapur şupur-Yarabbi şükürlerle kabul ediyoruz. Sadece ağustos böcekleri gibi günü kurtarıyoruz biz, yarınlarımızsa bu gidişle meçhul! Nesillerimizin geleceğini kolayca ve çok ucuza çöpe atmış olduğumuzun halen farkında değiliz. Çocuklarımızın ceplerinden çalıyoruz; onları ödeyemeyecekleri bir yükün altına doğru itiyoruz. Hâlbuki yakın tarihimize bakarak çoktan öğrenmiş olmalıydık ki “En zor kazanılan şey Bağımsızlıktır” ve “En kolay kaybedilen şey de yine Bağımsızlıktır”.
Takım tutar gibi Başbakan seçip, hemen fanatik olmalarla, demek ki biz iyiden iyiye hastalatmışız. Üstelik bulaşıcı, ölümcül bir hastalığın pençesinde kıvranıyoruz da haberimiz bile yok. Bu riya, rüşvet, şeriat ve takiye hastalıkları bizde yeni değil aslında. Bunlar bizim Osmanlı’dan devir aldığımız en kötü miraslarımız.
Hâlbuki bırakın Müslüman olmayı, içinde doğru dürüst bir din sistemi bile mevcut olmayan birçok ülkede rüşvet mekanizması bu denli devleşmiş değil. Dini geviş getirir gibi, hiçbir şey anlamadan Arapça okumaktan ve bıyıklarını, sakallarını sıvazlamaktan ibaret zannedenlerin, vicdan duyguları, dürüstlük anlayışları, ahlaki değerleri gelişebilir mi? Herkesin büyüklü küçüklü hırsız olduğu yada olmaya bir şekilde zorlandığı, kışkırtıldığı ve özendirildiği bir toplumda hangi temizlikten, adaletten bahsedilebilir? Ahlakın temelleri daha ilkokul öncesi yaşlarda anlatılmaya başlanmalıdır ve okullarda geliştirilmelidir. Ancak pratik tatbikat alanı olan “aile, çevre ve toplum” da çocuklara kötü örnek teşkil etmemelidir. “Sigara içmek sağlığa zararlıdır” deyipte içen bir doktorun sözüne ne kadar itibar edilebilirse; hırsızlık, haksız ve kolay kazanç haramdır, günahtır deyip, çalıp çırparak ceplerini, küplerini dolduranların sözlerine de, kendilerine de itibar edilmemelidir, adam yerine konulmamalıdır, toplumdan dışlanmalı ve tecrit edilmelidirler. Biz bunu yapıyor muyuz? Tabiî ki koskaca bir HAYIR!
Dürüstlük menbasında yıkanıp, paklanmaya bir an evvel daha da vakit kaybetmeden başlamamız lazım. Zira ucuza elden çıkarttığımız, sattığımız her değer çocuklarımızın geleceğini çürütüyor. Biz en çok onların içlerini ve ceplerini boşaltmış oluyoruz. Nesillerimizi ölümden beter bir yokluğa doğru sürüklüyoruz. Ve böyle gidersek korkarım onlara bedenlerinden başka satacak bir şey de bırakmayacağız.
Mevcut tek parti iktidarı bile bu yıkıma, bu sona en fazla 5-10 yıl kaldı. Borsamıza oluşturan 3 / 4 yabancılara ait (Çoğu Siyonistlere) para yine onlar tarafından (her şeyimiz yok pahasına muhafazakar olduğunu iddea edenlerce satıldıktan sonra) geri çekildiğinde; bankaları ve bütün önemli menkulleri, şirketleri, yer altı ve yerüstü kaynakları da yabancılara,sadece birilerinin ceblerini doldurmak için yok pahasına satılıp elden çıkartılmış, gırtlağına kadar borca batırılmış bir Türkiye varlığını devam ettirebilir mi? Peki gerçekten bunu mu istiyoruz? Cevap hayırsa, o halde niçin ahlaksızca ve tedbirsizce davranmayı erdem kabul ediyoruz? üstelik Lozan antlaşmasının gizli tutulan son maddesinde, Türkiye 99 yıl petrol ve eş değer yer altı kaynaklarını kullanmamayı kabul ettiğinden; rahmetli cumhurbaşkanlarımızdan Sn. Turgut Özal’ında “Dikkat edin 2005’den itibaren Doğu ve Güneydoğuyu kapsayacak şekilde Kürt Devletini kurmaya çalışacaklar” sözleri ile belirttiği gibi, son yıllarda Türkiye’nin ipini çekme işine, iç ve dış düşmanlarımızca, inanılmaz bir ivme kazandırılmıştır. Başımızı ellerimizin arasına alıp, mantıklıca düşünecek olursak, Güneydoğu sınırımızda, petrol kaynakları, peynir, ekmek keser gibi, nasıl birden kesilip bitiyor? Türkiye’yi 2010-2015‘e kadar her taraftan,yumuşatıp kıskaca alıp,parçalayamazlarsa,Siyonistler de,Sömürgeciler de çok iyi biliyorlar ki,sonrasında yer altı kaynaklarına ulaşıp kullanmaya başlayacak bir Türkiye,yeniden güç kazanacak ve onların ülkemiz üzerindeki hesapları şaşacaktır.Bu yüzden Türkiye’yi borç batağına sürüklemekte ısrarlıdırlar.Çünkü ancak bu şekilde yer altı kaynaklarımıza ipotek koyup,çıkartmamıza engel olabilirler ve bunu yapmaktadırlar da. DAYAN TÜRKİYE! UYAN TÜRKİYE! UYAN VE DAYAN!
Bölücülere, satılmışlara, basiretsizlere, Siyonistlere, Sömürgecilere karşı DAYAN! Gerçekleri gör! Görmeye çalış ve DAYAN!
Bu yıkım çalışmalarına en son örneklerden birisini de 23.08.2007 günü haber bültenlerinde Türkiye olarak dinledik. ABD de nüfuslu bir Yahudi kuruluşu (ADL) , asılsız Ermeni iddialarının gerçekliğine inandığını / ikna olduklarını açıkladı. Bütün Yahudi tarihi boyunca Türklerden her türlü yardım ve desteği gören Yahudiler, acaba tam şu sıralarda niçin saf değiştirmeye başlamışlardır. Çünkü bu Siyonist görüşlü Yahudiler, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’suna, aslında Kenan ülkesi olarak, kendileri taliptir de, söyleyememektedirler. Bu bölgeleri önceleri yumuşak lokma haline getirirlerse de yutmaları daha kolay olabilecektir. Bu da şunu göstermektedir ki Siyonistler kendi çıkar ve menfaatleri icabı amaçlarına ulaşmak için, Bugün Nazilerle bile işbirliği yapabilecek hale gelmişlerdir. Biz ise halen “el iyisi” olmakta direniyoruz. Basiretli bir hükümetimiz ve basın yayın organlarımız olsa idi, bu Siyonist Yahudilere gereken tarihi hatırlatmaları yapar; ayrıca ne kadar sömürgeci ve işgalci güç varsa hepsinin dünyada bizzat yaptıkları ve sebep oldukları katliamları da bir bir sayıp dökerdik. Bu konudaki gerçek sabıkaların, suçlarını bize yamamalarına da izin vermezdik. Kaldı ki ülkemizde yaşayan Siyonist olmayan Yahudi kardeşlerimiz bile bu olayı bir taraftan kınarken, diğer taraftan üzüntü ve şaşkınlıklarını dile getirmişlerdir.
ABD’deki Yahudi kuruluşu ADL (İftira ve İnkârla Mücadele Birliği) 24.08.2007’de yaptığı yeni açıklama ve bildiri de ise, tarihi dostluğumuzu takdir eden diğer Yahudi birliklerin belki de araya girmesi ile ve Türkiye’den yükselen sesleri de işiterek, şimdilik geri adım atmış, “konuyu tarihçilere bırakalım” mesajı vermiştir. Peki bu ne demek oluyor? Sizi yokluyoruz ve yoklamaya da bundan böyle artarak devam edeceğiz demek oluyor. İran’a karşı yanımızda olmazsanız (bizimle kalan son işleri İran) siz görürsünüz demek oluyor. Nasılsa da dünya kadar borcunuz var bize, kuyruğunuzu iyice sıkıştırdık diyorlar üstü kapalı.28.08.2007 tarihinde yine bu çok karakterli ABD şirketi ADL 23.07.2007’de açıkladıkları “Ermeni soykırımını tanıyor uz” açıklamalarını yineleyip, buna ilave olarak “ancak Amerikan Meclisinden geçmesine karşıyız” şeklinde kişilikli bir beyan daha eklemiştir. Aba altından sopanın ucu gösteriliyor yani. Ama unutmayalım eşek olana ve olmakta ısrar edene, sopa çok gösterilir.
ABD ayrıca çeşitli basın yayın ve iletişim araçlarını kullanarak sürekli Türk halkını psikolojik testlerden geçiriyor, üzerimizde psikolojik baskı oluşturuyor ki buda savaşın görülmez ve ölçülemez boyutu. ABD’de özellikle Irak savaşı ve Kürtlerle ilgili çeşitli senaryolar oluşturulup (örneğin Huston Üniversitesinde Zeyno Baran’ında içinde bulunduğu çalışma) Türk halkının ve aydının tepkisi ölçülmek isteniyor. Bunun üç amacı olabilir 1- Olmayan ve olmasını istemedikleri şeylerle gündemi meşgul ederek (Hatta masuzcuktan kendi istihbaratlarını bile dışarıya sızdırmış gibi oyunlar yaparak) Türkiye’ye zaman ve enerji kaybettirmek. 2- Türkiye’nin dikkatini dağıtmak, sorunlarına odaklanmasına mani olmak. 3- Türkiye’den çıkacak olan seslerin şeklini ve oranını belirlemek. Yani % ‘de kaç karşı çıkan var; %’de kaçımız olabilir derken; %’de kaçımız da mutlaka olmalı diyoruz. Tabi dışarıya “ser verip, sır vermeyen” bir basınımız da bulanmadığından, iç çamaşırımızın rengine kadar ortaya dökülüyoruz.
Elalem sadece kendini ve amaçlarını düşünüyor; biz ise elalemi düşünüp, boş boş konuşmaktan başka kendimiz için yararlı bir şey yapamıyoruz. Neden enerjimizi, zamanımızı, paramızı gereksiz iş ve söylemlerle harcayıp tüketiyoruz? Biz değil, hiçbir ulus şu bizim müsrifliğimizi yapacak olsa; bir daha kolay kolay doğrulup kalkamaz. O halde bir an evvel akıllı, adam gibi adamlara kendimizi dönüştürmemiz lazım.
Peki, Siyonistlerin Kenan Ülkesi hayallerinden, bu günkü ortakları Sömürgecilerin yeterince haberleri var mı? Roma İmparatorluğu döneminde Yahudiler vaat edilmiş olduklarına inandıkları kutsal topraklarından sürülüp kovulduktan beri, aslında Hıristiyan Birliğine üstü örtülü düşmanlar ve güvenmiyorlar. Dolayısıyla suda yürüyüp iz belli etmeyi halen istemiyorlar. Mesela İngiltere ve Fransa’nın Sömürge Kürdistan, Ermenistan hayalleri kurduğu toprakların, Büyük İsrail’in yani Kenan Ülkesinin dahilinde kalacak olması, pekte hoşlarına gitmeyecektir. Şimdilik ortak çıkar ve menfaatler onları birleştiriyor ancak, aynı tabloya bakıp, farklı planlar kuruyorlar ve de birbirlerine planlarının aynı olduğunu fısıldıyorlar. Oysa planın şekli Siyonistlerin istediği biçimde değişirse, yarın bu ortak menfaatler bozulup çakışabilir. Her şeyin Siyonistlerce açıkça ortaya dökülmemesinin nedeni bu tahminler olabilir.

_____________________devam edecek_____________

Dursun Elmas
Kayıt Tarihi : 7.10.2007 11:09:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    bütün bunlara karşı biz ne yapıyoruz,ekmeklerine yağ mı sürüyoruz ne, basiretsiz yöneticiler ve şakşakçı basınımızın yönlendirmesi ve uygulaması sayesinde.teşekkürler hocam.selam ve dua ile.

    Cevap Yaz
  • Erol Duran
    Erol Duran

    Üstad kutlarım. Ama yüz bölüm halinde değil, bin bölüm halinde de bu gerçekleri dile getirsen, peşin fikirli ve ukela güruh için hava... Birilerinden duydukları üç beş cümleyi kültür zannedenler (kara cahiller) bunu okuduklarında da burun kıvıracaklardır. Allah sonumuzu hayır etsin inşallah. Saygılarımla

    Cevap Yaz
  • Suat Akgül
    Suat Akgül

    'Yeni Ortadoğu İçin Türkiye'ye Biçilen Rol' başlığı altında incelediğiniz konunun içeriğinde -ilerki bölümlerde- 'Türk Devlet Adamlarına Biçilen Rol','Sözde Müslüman Kanaat Önderlerine Biçilen Rol', 'Sözde Türk Aydınlarına Biçilen Rol' ve'Sözde Muhalefet Unsurlarına Biçilen Rol' gibi konuların da dahil edilmesini diliyorum...
    Dr.S.AKGÜL

    Cevap Yaz
  • Yakup İcik
    Yakup İcik

    ibranice;(kena,an)

    kenan diyarindan firat irmagina kadar olan bütün topraklari senin zürriyetine verdim.'
    (tekvin/18)

    Cevap Yaz
  • Fatma Aras
    Fatma Aras

    yüreğinize sağlık faydalı bir yazı okudum ...tebrik ediyorum

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (7)

Dursun Elmas