-Yeni baştan- (öykü) Şiiri - Nihal Doğan

Nihal Doğan
8

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

-Yeni baştan- (öykü)

Aslında böyle hissedeceğimi galiba biliyordum. Ama buna kimseyi inandıramadım. Boşandığıma pişman olacağımı söylüyordu kimisi, kimi bu özgürlük hissinin geçici olduğunu. Koca bir düzen yıkmış olmanın hüznü olmalıydı belki şimdi içimde. Ama olumsuz hiçbir duygu yok bende.

Sıradan bir evliliği bitirdik az evvel. Tokalaşarak ayrıldık. Şimdi yeni bir hayat kurma zamanıydı. Ayaklarımın üstünde durabildiğimi başkalarına değil, yalnızca kendime ispatlama zamanıydı şimdi. İspatladım da.

Adliye merdivenlerini üzerimden büyük bir yük kalkmışçasına ve artık belime bağlanmış ve ardımdan çekilen bir ip yokmuşçasına uçarak indim adeta. Hatta oynayarak, hafif figürlerle.

Güneş ısıtıyor. Gölgeler soğuk ve soluk. Kalabalık bir Sıhhiye meydanı. 1 Mayıs işçi bayramını kutluyor işçilerim. İşçi olmasam da yüreğim onlarla. Hele ki böylesine kanatlandığım bir gün.

Abdi İpekçi parkındaki banklara götürüyor beni ayaklarım. Her yanı sarmış polislerin arasından gülümseyerek geçiyorum. Bu 1 Mayıs gününde güneşlenmek için daha kötü bir yer herhalde seçemezdim. Ama olsun. En güneşli banklar oradadır şimdi.

İşin tuhafı banklar dolu. Aman Tanrım, bir de perşembe pazarı... Kadınlar, çocuklar, nasıl da kalabalık. 1 Mayıs'ta olay çıkmasından korkmamış sanki hiçbiri.

Bir yer buluyorum güneşe nazır. Önümden geçenlere hikayeler uyduruyorum. Ağlayıp zırlayan çocuklara tahammülümü çoktan yitirdim. Gözlerimi onlardan ayırıyorum.

Bir adam geliyor pazar tarafından. Yanında iki adam daha. Tanıyorum bu adamı bir yerlerden. Kesin tanıyorum. Zihnime yıllar öncesinin Ankarası giriyor. Bir karakol bahçesi... Aman Tanrım, bu O. Bu kesinlikle O.

18 yaşıma dönüyorum birden. Genç ve güzel bir kız oluveriyorum. Ankara'ya taşradan gelmişim. Okuyacağım. Kalacak yerim yok. Elimde iki valizle Yurt-Kur'un önündeki listeye bakıyorum. Yurt çıkmamış bana. Karamsar değilim niyeyse. O genç yaşıma rağmen bir çıkar yol bulacağıma eminim. İşte bu kendine güvenle bir karakolda alıyorum soluğu. Sığınıyorum daha doğrusu. Cebimde, yazın tarladaki çalışmalarımdan kazandığım param var. Bu para da güven veriyor olabilir bana. Ya da tamamen cahil cesareti benimki.

Karakolda bir komiser muavini.
Genç... Yakışıklı... Sevimli...

Akşama dek karakolda alıkoyuyor beni. Akşam için bir yer ayarlıyor bana. Bilmediğim ber semtte oturan öğretmen iki kız kardeşin evi. Aslında Ankara'da bildiğim tek bir semt bile yok ya... Körüklü bir otobüse atlıyoruz ikimiz ve valizlerim. Adının Bahçeli olduğu bir yere gidiyoruz. Tanışıyorum ev halkıyla. Gece oradayım.

Çarşaflar temiz değil. Benim için değiştirilmiyor da. Sıkılıyorum hem de fazlasıyla. Ama başımı sokacak bir ev var bu gece için. Yarın ise, Allah kerim.

Sonraki gün atlayıp otobüse hoop, yine karakola. O orada. Bu kez karakolun yaşlı bekçisini tanıştırıyor bana. Bekçinin evine gidiyoruz. Hava soğuk. İçeride yanan bir soba.

Bekçinin eşi günlerce ağırlıyor beni. Ben fırsat buldukça kaçıyorum karakola. O'nunla top oynuyoruz bahçede. Çıplak bir ağaç. Dalları yapraksız. Erken dökmüş ziynetlerini. Topumuzu alıkoyuyor.

O, belinden çıkardığı silahı elime veriyor. Tırmanıyor ağaca. Hayatımda ilk kez sahici silah tutuyorum. Bu kadar ağır olduklarını hiç bilmiyordum. İndiriyor topu. Silahını alıyor ellerimden. Bakışıyoruz. Bahçede sadece ikimiziz.

Günler sonra yerleşiyorum yerime. Nöbetçi olduğu günlerin takvimini çıkarıyorum. Arıyorum onu sık sık. Benim telefonum olmadığından o beni arayamıyor. Sanırım hep beni bekliyor.

Buluşup geziyoruz Ankara'yı. Bana Kumrular'ı, Botanik ve Seymenler parkını öğretiyor. Üşüyoruz yan yana oturduğumuz banklarda. Bakışları içimi eritiyor. Kapısından girmediğim lüks restoranlarda yemek ısmarlıyor bana. Ellerimi nereye koyacağımı şaşırıyorum. Peçetemi de. El ele tutuşuyoruz. Yüzü yakınlaşıyor bana... İşte bu bittiğim andır.

Abdi İpekçi parkında önümden geçen işte O. Bana gözü iliştiyse de tanımıyor, yoluna devam ediyor. Ardından bakıyorum buruk bir hüzünle. Ama aynı zamanda umutla. Yanındaki adamlara birşeyler söyleyip onları Sıhhiye Meydanına doğru gönderiyor. Duraklıyor az ötemde. Dönüp ardına bakıyor. Sonra kaçamak bakışlarla ağır ağır bana doğru yürüyor.

Yoo, hayır... Bu kadarına hiç hazır değilim.

Önümde dikiliyor gülümseyerek. Ayağa kalkıyorum. Bana birşey sormak için ağzını açıyor ve aynı anda konuşuyoruz.
Ben: 'evet, ben o'yum' diyorum, o 'siz Nihal misiniz? ' diye sorarken.
İkimiz de aynı anda 'hiç değişmemişsin' diyoruz. Yalancılığımıza gülüyoruz akabinde.

İşi var. Gitmesi gerekiyor. Bakışları aynı riyasız ve yumuşak bakışlar.
Ben galiba aynı adama yeni baştan aşık oluyorum.
Ve galiba o adam da yeni baştan bana...
Özgürlüğümü hatırlıyorum. Kartımı veriyorum ona.
'Mutlaka arayacağım' diyor 'şu işi kazasız belasız bir atlatalım...'
'Tamam...' diyorum. Çekincesizce gözlerine bakarak.
Arayacağını biliyorum, eminim...

Arıyor nitekim.

Nihal Doğan
Kayıt Tarihi : 6.5.2008 13:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Zeki Gümüş
    Zeki Gümüş

    Güzel bir çalışma,bu tarz oyküleri üzerinde durmalısınız.

    Cevap Yaz
  • Kırık Zar
    Kırık Zar

    hoş bi öykü olmuş...dili, sade kurgusu yerinde...hoş bi aşk hikayesinin girişi gibi..

    ben yine de dikkat derim ya..esas oğlan gibi görünen kişi..polis.. neme lazım.. ergenekonmasın...:))

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Nihal Doğan