Postacılara...
Bana dağıtıcı deseler de ben hiç dağıtmadım.
Dünyanın neresinden gelirse gelsin,
cihetimdeyse emanetin adresi,
gittim ve oraya bıraktım.
Oraya bıraktım hasreti, sevinci, borcu, alacağı.
Ben alın terimin elçisiyim.
Elçiye zeval olmaz derler ama
Konya’da üç kişi öldürdü beni.
Ben niye öldüğünü bilmeyen Veli SAĞDIÇ’ım!
Hiç kimseye dememiştim;
yorgunum, veresiyem çok, açım.
Gururluydum çünkü
dilenmeden, çalmadan, öldürmeden
avutabildiğim için hanemdeki üç kaşığı.
Ben niye öldüğünü bilmeyen,
Konyalı Postacı Veli SAĞDIÇ’ım.
Yüz altmış sekiz yıllık bir ışığın küçücük huzmesi
Nasıl zor geliyor anlatamam;
bir tümsek ve iki taş arasında,
bu küçücük huzmenin kalleşçe söndürülmesi!
Bana dağıtıcı deseler de ben hiç dağıtmadım.
Oysa istemez miydim şöyle felekten bir gece
hafiften bulutlayıp kafamı
unutup sırt çantamı
dağıtmayı.
Dağıtsam efkârını vakitsiz giden arkadaşlarımın
plaktan yükselirken o türkü:
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır…”
Dağıtsam türküye bütün kederimi yükleyerek:
“…Her gün posta günü, canım sıkılır…”
Ama dağıtamam.
Buna ne yorgunluğum elverir ne param.
Yani dağıtmak ne kelime…
Ben bu meslekte hep çektim.
Hasret çektim mesela mektup mektup.
Şaşkın alıcıyı sorguya çektim.
Her ayın on beşini iple çektim.
Çamurlu mahalle yokuşlarında pati çektim.
Her ortamda dikkat çektim.
Yükte ağır parada hafif çektim.
Borç götürmüşsem eğer kahır da çektiğim oldu.
Ama bir de kafam kızdı mı her şeye rest çekerim
Konyalı Veli ve Artvinli Tuncer gibi (!)
Bana dağıtıcı deseler de ben hiç dağıtmadım.
Aşk mektubunu alanın yüzündeki sevinci derledim.
Ölüm telgrafını alanın yüreğindeki acıyı topladım.
Ben Artvin’de çantasını sırtlayıp cihetine giderken
kalp krizi geçirip ölen Tuncer TEK’im.
Ve çantamı omuzladı aynı anda ötekim.
Birimiz mezarlığa uğurlanırken
post'acısını yüreğine gömerek göreve gitti ötekimiz.
Ama tesellimiz var.
Aşk mektuplarında bakidir ismimiz:
“… Hani mektuplarını getiren postacımız vardı ya
Kır saçlı, Postacı Tuncer ağabeyimiz, tanırsın sen
İşte onu… Evet, sevgilim onu…
mektubunu getirirken kaybetmişiz…” minvalinden.
Kim dağıtıcı derse desin;
doğrusunu biliyor ya mahalle çocukları…
Gam değil.
Ama gamdır hesabı sorulmadıysa hâlâ,
Konya’da, yerde soğuyan kanımız!
Artvin’de ölümü anlatamayan
yorgunluk evraklarından sonraki kaybımız!
Sözüm de sitemim de meclisten içredir.
Meclisten içeridir ayıbımız.
Hani demiş ya atalarımız:
“Kol kırılır yen içinde kalır.”
Kalsın o halde
Yenimizin içinde canımıza yetmiş satırımız.
Kayıt Tarihi : 28.10.2009 12:47:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
PTT'nin 169. Kuruluş Yıldönümü kapsamında 'postadaki Hayatımız' konulu şiir yarışmasında Türkiye ikincisi olan şiirdir.
![Hikmet Kavas](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/10/28/yen-icinde-yetmis-satir.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!