Esmekte iken rüzgâr, düşmekte iken dalından yaprak
Zulüm ile çiğneniyordu “ Asr-ı Saadeti “ gören toprak.
O Asr-ı Saadeti yaşatan Nebi, yaşayan Ümmet ne şanlı
Bu kutsal toprakların son varisiydi Ulu Osmanlı.
Dağların, Ovaların, Denizin, Çölün karşılaşması bu,
İman ile küfrün, hilal ile haç’ın hesaplaşması bu.
Cepheler açılmakta durmadan, cepheler yarılmakta
Ceddi Osmanlı, aşina çöllerde susuz bırakılmakta.
İman ile küfrün cihadı bu; Hak yolunda can verilir.
Estikçe çöl rüzgârı; Yarab! Altında şüheda görünür.
Rüzgâr neyse anladık, lakin ağaçlar sıcaktan kırılmakta
Kimi anlından haç, kim sırtından hilal ile vurulmakta.
Taşır; Hüda’ nın izniyle ecdadından aldığı hasleti
Kılıç değil, öldürür Mehmet’ imi dostunun ihaneti.
Kavrulan çölü yeniden kavurmaya doğmakta güneş
Hak yolunda Alaylar kırılmakta ben deyim üç, sen de beş.
Yemen anamın gözyaşı, Yemen yavuklumun türküsü,
Yemen yetimin hıçkırığı, Yemen Mehmet’ imin öyküsü.
Vurulmuş sırtından ihanetle yüzükoyun yatmakta
Yemen’de çöl ağladı.
Yemen’de güneş hicap ile batmakta.
Hilal’in yerini alırken haçlı küfürbazlar, pek de namlı
İhanet sahibi feryatta:
— Nerdesin?
— Yetiş!
— Kurtar bizi, Şanlı Osmanlı.
Geçti! Lakin geçmez sırtımdaki ihanetin yarası.
Yemen! Neslimin gururu, Mehmet’ imin acı hatırası.
Çıkarma! Bırak dursun. Tarih boyunca sırtımdaki ihanet
Dünya durdukça bilinsin ki insanlık Şanlı Osmanlıya mihnet.
Kayıt Tarihi : 21.11.2008 19:20:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!