Yedi köyün zeynebi
Bizim buralarda ana gibidir toprak, sır gibi saklar bağrında suları. Nasıl saklamasın ki? Çöle ramak kalmıştır. Buralarda su, su demektir su… kış mevsiminin peşinden gelen bahar yağmurları, doymamış toprak için hala ayrı bir özlemdir. Bu özlem üzerinde yaşayanlarca bazen türkü olmuş söylenmiş bazen ninni olmuş ağlanmıştır. Geneyik köyü de bahar yağmurlarından ümit bekleyen Gaziantep in şirin bir köşesidir.Bu köyde başka olur akşam telaşı. uzun kış geceleri, masal olur söylenir, kısa yaz gecelerinde nasihat olur dinlenir. Bu nasihatlerden birde Kör Hüseyinlerin evinde yaşanmaktadır. Kehrizli Nahsen efendiler, Kızı Meryem’e dünür gelecektir. Kadın durdu! tandırda elini ısıtan Kör Hüseyin’e baktı.
-Ne bakarsın be kadın? Karabiberi, kahveyi aldık; başka eksik mi var?
— Yok ağam
- O zaman hadi işine.
Ben derim ki?
- Nahsen Efendi akraba olmayı değer bir insan. ailesi soylu …
Onlara ihtirazım asla olamaz, Hele Cemil, yukarda Allah var; Her yöden kızıma bedeldir,.
Kızın ihtirazı mı vardır?
Hayır
Ağzındaki baklayı çıkarsana
Nahsen Efendinin annesinin ismini verdiği bir kızı vardır
Zeynep teyze, akrabamdır ne ola ki?
Adı sahibi gibidir maşallah.
Ben görmedim? Sen nereden bileceksin bey, bu kadın işi. Hasan askerden geleli 6 ay oldu. Hasana istesek derim.
Ben berdel yapmam.
Berdel bedel demektir, ben kızı berdel tutalım demedim! ! ! Kendileri düğünü yaza yapsın, bizde güze yaparız. Sigarasını somururcasına çeken Hüseyin efendinin, avurtları adeta biri birine yapışırcasına yaklaştı. Gözlerini pencereye dikti ve bir müddet öylece durdu. Sonra dönerek.
Hele bir gelsinler…
Yinede sen bilirsin. Hüseyin efendiyi, kız vermeden ziyade, kız isteme telaşı sarmıştı. Kendi kendine” Suyu değilse de huyu çekmiştir”, Ot kökünün üzerinde biter derler” öyle ya dedi. Daldı gitti yıllar öncesine. Ta ki kadının sesi duyulana kadar
-Bey! ! Nehsen ede geldi
Buyursunlar; Atından inen Nahsen Efendi Beşli mavzerini paltosu ile kapadı, kasketini çıkardı birkaç kez çırpıp, başına taktı
Geldim Hüseyin kardeş
İzzetler ikrama dönmüş, ikramlar sözü sunmuş, hedef menzili, menzil hedefi bulmuştu. Cemilin nişanı, Zeynep”in sözü kesilmişti. Karşılıklı iltifatlar sabah müjdeleyen zöhre yıldızının doğmasına kadar devam etmişti. Kılınan sabah nazmıyla olay noktalanmıştı. Zeynep Hasandan, Meryem Cemilden haber almak için adeta uçan kuştan haber soruyorlardı. Birkaçgün sonra ziyarete gelen Hasanın annesi, çeşmeye giden Zeynep”e eşlik etmek istediğini bildirir. Zeynep misafirine yolda bir yandan, köyünü tanıtıyor, bir yandan akrabalarını tanıştırıyordu. Su kovalarını indirdi, karşıdaki dayılarının evini gösterecekti ki! ! Misafiri cebinden çıkardığı sürme şişesini uzatarak.
Hasan gönderdi. Zeynep anlam veremediği hediyeye öylece baktı durdu.
Bunu özellikle gönderdi
- Neden?
- Gözlerine sürmeyi çeksin ve sevgim sürme gibi daima gözlerinin önünde dursun dedi
Hasanın dan gelen sürme şişesini çeyiz sandığına koyan Zeynep, Kilitsen aldığı çep aynasına baktı ve fırsatını bularak kaynanası olacak kadına verdi.
- Hasanda her aynaya baktığında sevgimi gözlerinin içinde hissetsin.
- Düğün gününe ne kalmıştı ki 6 ay. Nisan ayı gelmiş, Yağmurlar cephe yağışlarına dönmüştü. Rüzgâra göre hareket eden bulutlar, yağdıkları yeri ören, yağmadıkları yeri viran ediyordu. Bu topraklarda fazla kış olmadığından derin vadilerin yerini geniş tabanlı dereler almıştır. Ani yağan yağmurlar, toprağın emmesine fırsat vermeden sele dönüşüyor, sellerde zaman zaman adeta felaketleşiyor. Nisan aynın ortalarıydı pembe bulutların güneşi perdelediği, mavi gökyüzünün çiğ tanelerini sepkinlediği ve semanın doyumsuz güzelliğini sergilendiği bir günde, Geneyik Köyündeki nişanlısının bahçe işlerine annesi gülüşah hanımla beraber yardıma giderler. Vakit öğle Köye dönüş vakti gelmiştir. Hasan Zeynebin gözlerindeki sürmeye bakar ve mırıldanmak istediği türküyü töreler izin vermediğinden söyleyemez. Öylece dona kalır. Zeynep yakından görmek istediği Hasana uzaktan bakmakla yetinir ve içinde derin bir oh çekerek ayrılırlar. Dört yanları güneşlik ve oldukça aydınlıktır. Ufka bakan Zeynep
- Anne! bak; Ovacık ve Kelpin köylerine çok yağmur yağıyor
Onlar güneşin önünü kapatan bulutun alazlardır kızım
Yağmur diyorum
Ne yapalım kızım? enaz 3 saat ötedir. Hadi! Yol aşina, düş peşime. yolumuza gidelim
Gidelim. Yamaçlardan eteklere, eteklerden derelere dayanır yolları. Gülüşah dereyi göstererek: Buraya Gergiden deresi derler. Küçükken bizi korkuturlardı
Neden?
- Suyu şöyle geniş akar, böyle derin akar diye
- Onun için gergin akan demişler desene?
Çocukluk işte. Çok şükür kaç yıldır suyun aktığı falanda yok ya?
Bak anne!
-Ben bir şey göremiyorum?
- Keşke, başka dilek tutsaydın. Sular geliyor
Ne suyu be? Kıraçın kırmızı toprağı, gözün hayalliyor
- Vallahi anne, hızlan geliyor.
Öyle olsun, yürü ben gelirim
Koş anne
Kızım 50yaşından sonra koşacak halmi kaldı
Bak bak
Gördüm gördüm, dereyi yarıladım, sen koş ben yetişirim
Hızlan anne ne olur,,,
Dengesini yitiren Gülüşah sendeledi ve kalktı. Yemenisine giren sular ayağının kaymasına neden oldu ve koşarak gelen Zeynepe
- Şimdi kalkarım.Sen koş. Emekleyerek kalkan Gülüşah sendeledi ve yine yıkıldı
- Hadi anne
- Geldim kızım. Tahammülü tükenen Zeynep, ayakkabılarını kenara bıraktı ve annesinin elini kaparcasına tuttu. Tuttu tutmaya ama! ! ! boz bulanık sular, saniyesinde boylarını aşan azgın sele dönmüştü. Ayağının altındaki taşların kaydığını hisseden Zeynep, can çabasıyla kenardaki sumak ağaçlarından tuttu. Bir yandan da annesine ha gayret, ha gayret diyordu. Annesi su yutmaya başlamış ve yarı baygın halde uzanmıştı. Bıraktığında annesinin sürükleneceğini bilen Zeynep, yuttuğu birkaç damla suyu öksürerek çıkarmaya çalıştı. Öksürükler sıklaşmış ve gözlerinden yaşlar adeta çıngı çıngı sıçramaya başlamıştı. Burnundan giren sulara karşı koyamamış, annesi elinden koparak gitmişti. Çaresizce yüzmeye çalıştı onu da beceremeyen Zeynep için, artık her şey bitmişti. Saatler sonra haber alan köy halkı, kimi olay yerine, kimi Gergiden deresinin azgın seline bakıp durmuşlar. Vadiden ovaya inerek akış debisini kaybeden su, Zeynep ve annesini Mizmiz köyü civarına bırakarak mecranı çekilmişdi. Özdemir ailesinin bağrından yetişen bu taze fidan, yalnız Özdemir ailesini değil, civar köylerden toplanan insanlarıda göz yaşına boğmuştu. Elleri kınalanan Zeynep, adeta bir gelin gibi hazırlanarak toprağa verilirken, yakılan ağıt türküsüde, Gaziantep yöresinde, sevdiğine kavuşamayan kızların öyküsü hasret çekenlerin sevda türküsü olarak söylenip durmuştur.
ZEYNEP
Lohan dağlarında yayılır ceren
Yitirdim zeynebi yoktur mu gören
Zeynebim zeynebim allı zeynebim
Yedi köy içinde şanlı zeynebim
Dikildi bayraklar, hazır bazarlık
Zeynebim geliyor, şen ol mezarlık
Zeynep gelin olmuş, yakın üzerlik
Zeynebim zeynebim allı zeynebim
Yedi köy içinde şanlı zeynebim
Kehrizde etrafıda kavun tarlası
Hemi kızı gitti, hemin anası
Dinmez artık, şu gönlümün yarası
Zeynebim zeynebim allı zeynebim
Yedi köy içinde şanlı zeynebim
Bazarlık: Düğünden önceki çeyizi hazırlığının son aşaması
Lohan: Antebin köyü
Üzerlik: Kötü lükleri kovduğuna inanılan bir tütsü otu
Sumak: Ekşi çıkarılan yarı odunsu bir ağaç
Çıngı: Ateşten sıçrayan küçük halkacıklar
Ede: Ağabey
Tandır. Sobadan önceki ısınma ocağı
Anneler Günü anısına Hazırlanmıştır. Gaziantep”ten sevgiler ve selamlar
Araştıran ve yazan: M. Yıldırım Katrancı (Yıldırım Öğretmen)
Kayıt Tarihi : 11.5.2011 00:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Zeynebim zeynebim allı zeynebim
Yedi köy içinde şanlı zeynebim
ne güzel ustam başarılar daima
Mükemmel bir yazı. Folklorumuza katkınızdan dolayı teşekkürler şairim. Tam Puan + Ant.
Sevgilerimle...
Nafi Çelik
TÜM YORUMLAR (3)