Yedi Kat Yerli Uzaylı.(Öykü)

Yılmaz Turpcu
29

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yedi Kat Yerli Uzaylı.(Öykü)

YEDİ KAT YERLİ UZAYLI

Eren, on üç yaşında sekizinci sınıfa giden bir çocuktu. Kasabanın sessizliğe gömüldüğü, yabancıların ortalıkta şortlarla dolaşmadığı, bakkalın, manavın, lokantacının ve hediyelik eşya satıcılarının suratlarındaki gülümsemelerin gittiği, hatta somurtkan olduğu bir dönemdi.Yaz sezonu bitmiş.Ağustos sonlarıydı.Eren evden çıktı, çocukların yemekten önce anlaşıp top oynamak için gittikleri Alilerin evlerinin arkasında, bu sene ekilmeyen boş bir tarlaya doğru yöneldi, durdu, düşündü, tam tersine sahile doğru döndü. Mayosunu alsa mıydı? Vazgeçti.’Kimse yoktur oralarda’ dedi.Top oynarken giydiği şort vardı kot pantolonun içinde, yürüdü, sahile indi, tahmin ettiği gibi kimsecikler yoktu. Açıkta birkaç kayık ağ atmış her birinin içinde sigaraların yakılarak, sessizce beklendiği bir dönemi yaşayan balıkçılar vardı. Eren biliyordu onların neler hissettiğini, babası da balıkçıydı. O farklıydı diğerlerinden, ya erkenden çıkar ya da güneş batımını tercih ederdi. “Deniz benimmiş gibi geliyor bana, suyun üzerinde sallanan kayıkta suyun çırpıntı sesi ve derinden gelen yosun ve balık kokusu, tatlı tatlı esen rüzgar, beni denizin tek sahibi gibi yapıyor, en çok sevdiğim an ağları atıp beklediğim an” derdi. Ağabeyinin yanına gitmişti şimdi babası. Ağabeyi askerdi. Sekizinci sınıfı bitirmiş okumamıştı. Sevdiği vardı, askerlik sonrası evlenecekti. O da balıkçı olacaktı ya da esnaf. Okumayan ne yapabilirdi ki bu kasabada, “Ama ben okuyacağım, okuyup gemi mühendisi olacağım. Bu uçsuz bucaksız görünen suyun öteleri mutlaka vardır. Üzerinde çalışacağım, her şeyini yaparken öğreneceğim gemi ile açılıp uzaklara giderim”, diye düşündü. Silkindi, kendine geldi. İleride bir köpek, burnu ile yerleri koklayarak geziniyordu. Belki o da hayal kuruyordur. “Ne güzel geleceği düşünmek, insan düşlerini gerçekleştirse, burnunu kıvırıp ya da ellerini şaklatıp düşlerine gitse, mutlu olsa tekrar tekrar düşler kursa elini şaklatıp o düşlerine gitse ne güzel olurdu”, diye düşündü. Köpeğe doğru yaklaşıyordu. Köpek onu fark etti. Kafasını yerden kaldırdı, geriye döndü ve Eren’le göz göze geldiler. Eren irkildi, gözlerini köpeğin gözlerinden alamıyordu. Köpek, bildiği hayvansal bakışlarla bakmıyordu. Köpeğin gözlerindeki gülümsemeyi fark etti. Şoktaydı Eren. Köpek yaklaştı.
-Merhaba merhaba Eren.
-Sen sen kimsin? Nesin sen? Konuşuyorsun da. Beni nereden biliyorsun? Rüya mı bu?
-Hayır, ben seni bir yıldır tanıyorum, hep yakınında oldum, bazen bir kedi, bazen bir arkadaşın, bazen de annen, baban yerine geçtim. Bir yıla aşkın süre geçirdim bu kasabada. Şimdi zamanı geldi ve seni götüreceğim, korkma düşlerini bilebilecek kadar seni tanıyorum, çok merak ettiğin denizi ve düşlediğin deniz ötesini şimdi birlikte göreceğiz.
Eren’in şaşkınlığı daha da arttı. Kimseye düşlerini anlatmamıştı. Köpek, her neyse bu şey, bu şey hep yakınında olmuşmuş, ama düşlerini, ne olmak istediğini kimseye anlatmamıştı, onları nasıl biliyordu? Öyleyse bu şeyi atlatması mümkün değildi.
-Peki, nasıl ve nereye gideceğiz? Ailemi, köyümü, okulumu bırakıp da kimselere görünmeden, bir köpekle trene, otobüse nasıl bineceğim? Param da yok ki.
-Düşünme bunları, hadi benimle denize doğru yürü. Su boğazına gelene dek yürü, sonrasını anlatırım.
Eren, hipnotize olmuş gibiydi. Yürüdüler, suya girdiğinde irkildi; ama bu irkilme suya giren her insanın hissettiği türden bir irkilmeydi. Yürüdüler, su boğazına geldiğinde, Eren kulaç atmak için ellerini kaldırdığında, elinin birini bir başka el yakaladı ve köpek, Eren’e
-Şimdi kendini tamamen bana bırak, bir süre böyle el ele yürüyeceğiz, korkma batmayacaksın.
Eren yanındaki köpeğe döndü, kafası, gövdesi köpek, elleri bir insan eli gibi elini kavramış bu şey neydi? Geriye, kasabaya dönmek için kafasını çevirmek istedi. Köpek:
-Hayır Eren, bir yere giderken aklın hâlâ arkada kalırsa, gittiğin yerde uzun süre mutlu olamazsın, yaşamdan tat almaya bak ve şimdi zamanı. Haydi nefesini al suya giriyoruz. Eren nefesini alıp gözlerini yumdu, öylesine hızla aşağı iniyorlardı ki; sanki yanındaki köpek motorlu tekne gibiydi. Sessiz hareket eden motorlu gibiydi. Köpeğin ellerine sıkıca sarıldı, ne kadar su içinde durdu kestiremiyordu Eren, ama nefesi yetmişti. Sudan önce ayakları, gövdesi ve kafası çıktı, nefes alıyordu, gözlerini açamadı, nasıl oldu bu? Her zaman, önce kafası çıkardı, bu terslik nasıl oldu diye düşünürken,
-Hey! Eren geldik, aç gözlerini.
Eren gözlerini açtı, yanındaki köpek bir insandı. Otuz yaşlarında, uzun boylu, televizyonda gördüğü basketçiler kadar uzun, ama gördüğü hiçbir yerli ve yabancı oyuncuda olmayan bir yakışıklılık vardı.
-Hoş geldin, burası da bizim dünyamız, yukarı bak. Gökyüzü gibi gördüğün yer sizin deniziniz. Şimdi aşağıya ineceğiz.
Eren ayaklarının boşlukta olduğunu fark etti ama düşmüyordu, sanki toprağa basıyor gibi de bir adım attı.Yine eski köpek, yeni yeni insan olan varlığa sormaya kalktı. O, hemen izah etmeye başladı.
-Yer çekimi yok bizde, aşağı inerken merdivenden iner gibi, çıkarken de merdiven çıkarmış gibi yapacaksın.
Eren düşüncesinin okunduğunu hatırladı.
-Sahi dostum siz...
Tekrar aşağılara baktı, bizim apartmanlara benzeyen, modelleri çok farklı ama yerleşim birimleri olduğu kesin olan binalara baktı. Kimisi düz kimisi yana, kimisinin de sanki çatısı aşağıdaymış gibi duruyorlardı. Hiç hareketlilik yoktu aşağıda.
-Siz, siz kimsiniz? , burası uzay mı? Uzaylı mısın sen? Öyleyse neden yukarı yukarı gitmedik? Yoksa okyanusun dibinde bir hayat mı bu? Sen, şekil değiştiriyorsun, çok hızlı hareket edebiliyorsun, düşüncemi okuyabiliyorsun, farklı bir yere de geldim.
Yabancı yakışıklı gülümsedi, köpekle göz göze geldiği ilk gülümsemeydi bu gördüğü.
-Bak Eren, sizin deyiminizle biz uzaylıyız, ama siz, uzaylıları hep yukardan gelir bilirsiniz, onları sizin uzay boşluğu dediğiniz yerlerde yaşıyor bilirsiniz, haklısınız da. Oralarda da hayat var, onlar da sizler bizler gibiler, ama sadece sizden teknolojik alanda daha fazla ilerlemişler, biz yedi kat yerin altındayız, onlar da yedi kat yerin yukarısındalar. Yani
yer dediğimiz de sizin dünyanızdır.
Eren, bu yedi kat yerler, yedi kat gökler dendiğini duymuştu büyüklerinden. Aşağıya yaklaştılar, değişimin, çarpık görüntünün sebebini yedi kat yerli uzaylı açıklamaya başladı.
-Yer çekimi yok bizde. Kütle aşağı değil yukarı doğru hareket eder ama çok yavaş. Hani sizin dünyanızda küçük tozlar uçuşur ya öyle, hatta daha yavaş, rüzgâr yoktur burada, yağmur da kış da yaz da, yani her mevsim ilkbahardır. Sizin berrak içme suyu dediğiniz yerlerde yani topraklardan çıkan sularınız var ya, biz onları sizin denizinizden alıp arındırarak sizin topraklarınızın altında sebze ve meyvelerimizi yetiştiriyor, yani besin ihtiyacımızı onlarla karşılıyoruz. Anlayacağın suyun değişim ve dönüşümünü biz sağlıyoruz. Süzülen, artan sular da sizin dünyanızda işe yarıyor. Yani size hayat veren hava ve suyun, su kısmı bu şekilde, sizin hava almanızı da...
Sustu. Binaların önüne geldiler, kimsecikler yoktu etrafta. Sanki büyük bir kent merkezinde ikisi gibiydiler. “Eren”, dedi yedi kat yerli uzaylı.
-Burada bizimkiler dinleniyorlar. Burası dinlenme şehrimiz. Şimdi çalışma, eğlenme, yani yaşam kentlerimize seni götüreceğim ve hızlanmak zorundayız. Getirildiğini bilen, seni bekleyen, sizin dünyanızı da uzaylı dediğiniz yedi kat göklerdekilerin de yaşam biçimlerini bilen onlar hakkında araştırmalarını benden önce de sürdüren, sonra da sürdürecek bir kurum var. Seni oraya götüreceğim. Binlerce yılda bir, sizin dünyanın değişik yerlerinden, yedi kat göklerin de değişik yerlerinden birileri önceden tespit edilir ve benim gibi görevliler tarafından da buraya getirilirler. Sonra tekrar başka görevliler tarafından da geri götürülürler. Nasıl geldiklerini geri götürenler bilmez, ne gibi değişime uğradığınızı, kurumda size neler yapıldığını da biz yani sizleri getiren görevliler bilmeyiz. Ama önce burayı sana tanıtacağım, sorularını yanıtlayıp, düşüncelerini açıklayacağım.
Sanki bir uçak hızıyla gidiyorlardı. Sadece el ele idiler. Bir süre sonra, düzgün, hatta dünyadan bile düzgün olan binaların, değişik, adlandıramadığı araçların ve her biri birbirinden yakışıklı ve de dünyada böylesine güzel olmadığına inandığı, güzel kadınların olduğu bir yerleşim birimine girdiler. Giyimleri müthiş zevkliydi. Spordu hepsi. Çocuklar da azdı ama onlar da olağanüstü güzeldi, kendisine ara sıra bakıyorlardı da. Farklılıkları yoktu bizden, sadece kısa boyluyum, ben de yakışıklıyım; ama onlar çirkin diye mi bakıyorlar bana acaba, diye düşündü.
Yedi kat yerli uzaylı düşüncesini bildiği için Eren’e:
-Boş ver, onlar da senin düşünceni biliyorlar, kim olduğunu, ne için getirildiğini bildikleri için baktılar. Sen de yakışıklısın, üzülme, hem boyun da dünyanıza göre ideal. Bizim buranın insanı uzun boyludur.
Yerleşim birimini geçtiler. Korkunç kalabalıktı, filmlerdeki İstanbul’u ve büyük kentleri hatırladı.Öylesine kalabalıktı. Hızlandılar, bir süre sonra çok daha büyük binaların olduğu yerlere geldiler. “Buralar” dedi yedi kat yerli uzaylı.
-Buralar teknolojinin, sizden daha iyi olduğunu fark ettiğin, bizim üstün yeteneklerimizin hayata geçirildiği yani evrim geçirdiğimiz yerler. Çocuklarımız doğar doğmaz buraya getirilir. Bilim adamlarımız ilk üç ay onları hayata hazırlar. Hastalık yoktur bizde. Burada mikroplar vücuda giremez hale getirilir ve de bilmediğim bir sürü şeyler yapılır. Çocuklarımız beş yıl bizden uzak yaşatılır. Ev yaşamımız sizin gibidir, aileler vardır, eğitim vardır, kısacası toplumsal yaşam bizde de var. İlkel değiliz kavga yok, savaş olmaz bizde. Para, pul yoktur. Keşfedilen her teknoloji ortak kullanılır; benim yok, bizim malımız vardır.Yeterinden fazla üretmeyiz. Amacımız, hedefimiz-anladığım kadarıyla tabi-emin değilim ama seni götüreceğim kurum sizin oralara hakim olmamız daha doğrusu sizleri de ilkellikten kurtarmak için çalışmalar sürdürüyor. Biz direkt müdahale etmeyelim düşüncesindeler. Sen dünyadaki en şanslı birkaç kişiden birisin. Demekki sende zeka üstünlüğünü gözlemlediler ki beni gönderdiler. Ben de bir yılı aşkın süre seni izledim, zekanı farklı gördüm; ama sadece o kasabayı biliyorum. Başka yerlerinizi görmedim, izlence yayın organlarınızdan anladığım kadarıyla da yöneten durumundaki insanlar da senin kadar temiz düşünceli değiller, doğru düşünmüyorlar; ama doğru konuşuyorlar. Yani sizde hep düşüncelerle konuşmalar farklı. Sendeki tek fark oydu. Belki de seçilmen o sebeptendir. “Neyse” dedi yedi kat yerli uzaylı. “Devam edelim”.
Yine binaların muhteşem farklılığı ve müthiş kalabalığın olduğu bir yere geldiler. Büyük bir binadan içeri girdiler, kapıda kimse yoktu, anlayamadığı bir dilden de bağrışmalar geliyordu. Bir gemi sirenini andıran, ritmikli bir şekilde müzik benzeri sesler çıkaran bağrışmaları bastıran bir müzik, o müzikle kimisi oynuyor, kimisi bir şeyler yiyordu.
“Burası” dedi yedi kat yerli uzaylı.
-Burası, o çalışmalarını anlattığım bilim adamlarının eğlendiği, yemek yediği bir yer. Seni birisiyle tanıştırıp biraz da bir şeyler yemek için buraya getirdim. Unuttum bizde sadece sebze ve meyveler vardır, çoğu da sizinkiler gibidir. Anlayacağın et ve balık yani hayvansal besin yoktur. Bizden başka canlı da yoktur bizim dünyamızda. Bütün çalışmalar hep biz insanlar içindir. Araştırmalar da o yöndedir. Sizin bilimde her canlıya yönelik araştırma var belki de ondan dolayı insan kavramı öne çıkmamıştır. Beslediğiniz hayvanlar gibi didişip duruyorsunuz. Sen şöyle otur, ben yemek sipariş edip kurum ile bağlantılı, sizin deyiminizle üst düzeyli birini alıp geleceğim, geldiğimizi gördü, birazdan gelirim.
Eren etrafına baktı, bulunduğu yerin görkemliliğini hayal bile edemezdi. İlk kez yalnızdı, düşünmeye başladı, beni nereye götürecek? Ondan ayrıldığımda başkası veya başkaları bana bunun kadar iyi davranacaklar mı? Alıştı eski köpek, yedi kat yerli uzaylı arkadaşına. Bana benzeyen, dünyamızdan gelen değişik insanlar varmış, hatta yedi kat göklerden gelen uzaylılar da getirilmişmiş buraya.O kurumda onlarla karşılaşacak mıyım acaba? Ben bir çocuk sayılırım, dünyamızı nasıl ilkellikten kurtarabilirim? Ne kadar doğru söyledi eski köpek, yeni insan, yedi kat yerli uzaylı. “Siz, beslediğiniz hayvanlar gibi birbirinizle didişip duruyorsunuz”. Haklıydı, çizgi filmlerde bile savaş var. Annem, babam hep kavga ederler, onları nasıl ikna ederim? Dünyayı kurtarmak bana mı kalmış? Ama şu kuruma, beni de hazırlayacakları kuruma hemen gitmek istiyorum, belki ben de düşünceleri okuyup köpek veya yedi kat yerli uzaylı gibi şekil değiştiren biri olurum diye düşünüyordu. O zaman çok sevindi, önce anne babasının kavgasını önler, arkadaşlarını düşünce yoluyla kavga etmemeye özendirirdi. Sevgiyi onların düşüncelerine aktarırdı. Sadece düşünceyi mi okuyordu acaba o yedi kat yerli uzaylı? Beni buraya getirmeye de ikna etmişti. Sadece gidelim dedi, demek ki düşüncemi de yönlendiriyordu.
“Eren, hadi Eren” sesiyle irkildi. Gelirken görmemişti yedi kat yerli uzaylıyı, “Hadi Eren” sesiyle gözlerini açtı. “Hadi oğlum Eren, kaç saattir oturuyorsun denize bakıp, akşam oldu”
Eren şaşkındı, acaba, dedi, şimdi rüya mı görüyordum? Bunlar denizde balık avlayanlar, kayıkları çekiyorlar denizden. Bana seslenen de Jale’nin babası Hüseyin amca. Yedi kat yerli uzaylıyı beklerken daldım herhalde, tekrar kalabalığa baktı o müzik devam ediyordu, güzel güzel kadınlar ve yakışıklı yakışıklı erkekler oynuyor, yiyorlar, sohbet ediyorlardı. Rüya görmüşüm, daldım herhalde.Açlığını susuzluğunu hissetti.Müthiş bir su serpildi üstüne.
-“Hadi oğlum akşam oldu, eve gidelim annen de merak eder seni, baban da yok şimdi” diyen Hüseyin amcanın sesini duydu ve elindeki kovayı gördü.
-“Hay Allah yedi kat yerli uzaylıyla gitmem düşmüş, düş görmüşüm” dedi.

Yılmaz Turpcu

Yılmaz Turpcu
Kayıt Tarihi : 16.12.2006 11:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


' Yitik Kuşak 78' adlı 2005 basımı ilk öykü kitabımda yayınlanan bir öyküdümdür.Antoloji üyesi dostlarımla paylaşmak istedim. Not:Kitabımın tüm gelirini Ankara 78liler derneğine bağışladım.Kitabımı temin etmek isteyen dostlar.....Zafer işhanı-Kat:4/Daire:7 Sıhhiye/ANKARA Tel:0 312 4334164 adresinden temin edebilirler. Öykü ve şiir tadında yaşamınız olsun.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Sibel Oruç
    Sibel Oruç

    düşündüm hikayenin boyunca.... yedikat yerli uzaylıyı ... tebrikler

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Yılmaz Turpcu