Gençliğimizin en delişmen, Yaşama sevdasının en yoğun olduğu yıllardı. Yaşımız henüz on yedi ya var, ya yoktu. Okuldan kalan saatlerimizde, kendimizi Çukurova’nın sıcağından kurtulmak için ya kumlu göle ya da kör kuyunun serin sularına atardık.
Akşamları, yazlık sinemaları ve içeceğimiz gazozları düşünerek bekler, Şan, nur, havuzlu, şükran sinemalarının filim afişlerinden, gideceğimiz filmleri seçerdik. At arabalarının üzerlerinde gezdirilen filim afişleri geçerdi sokaklardan. “Bu Akşam saat yedi ‘de Şan sinemasında "diye Çığırtkanların bağrışları bu gün dahi halâ kulaklarımda çınlar.
Çocuklarının ellerinden tutmuş anneler, babalar, Genç kızlar, delikanlılar ellerinde çekirdek ve patlamış mısırlarla sinemaları doldururlardı. Filmin en duygusal sahnesinde ağlayan çocuk sesleri ve nohutçunun " kimyooon" diye bağrışıyla kendimize gelirdik.
Her filim, bizim için bir aşkın başlangıcı ya da ağlamak için en iyi bir mekân yeri oluverirdi.
Filim sırasındaki ayrılıklara, ölümlere hep beraber üzülür, sevinçlere ve eğlencelere hep beraber eşlik ederdik. Filim bittiğinde evlerimize giderken onlar gibi olmayı ve onlar gibi yaşamayı hayal ederdik.
Kurtuluş günlerinde bütün yazlık sinemalar tamamıyla ücretsiz olurdu. Geceleri sabahlara kadar o sinema senin bu sinema benim diyerekten bütün sinemaları dolaşırdık.
Filimler bittiğinde kimimiz Malkoçoğlu, kimimiz Köroğlu kimi erkekler çeşme filminin başrol oyuncusu Ferdi Tayfur, kimi kızlar filmin narin yıldızı Necla Nazir oluverirdi. Yıllar, her şey gibi bütün yaşantıları da değiştirdi. Lakin o yıllar, çok güzel hikâyeler bırakarak gittiler.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla