Bu pınar nerde bilmiyorsunuz, ben de bilmiyorum, ama bu hayatı anlatmak bittiğinde söylememe gerek kalmayacak. Bilmiş olacaksınız ben söylemeden. Bu pınarın suyu o kadar leziz ve güzelki. Ve soğuk... Zaten kış yaşanıyordu ve iki kere soğuktu hayat. Pınar yanına kadar sokulan kurt ile konuşmaya başladı...
__ O evden uzak dur. O gördüğün evde bir çocuk ve annesi var. Uzak dur Beyazıt'ın kuzusundan.
_ Ben buraya kuzu için gelmedim, senin için geldim çok bilmiş pınar. Biliyorum kimin evi. Suyun lezizse ne yapayım. Hoş kuzu da lezizdir ama dokunamam.
_ E dertleşelim o zaman.
_ Doğrusu senin gibi çok bilmiş bir pınarla konuşmak isterim yani.
_ İkide bir laf sokma, bilirim tabi. Hemde senin bilmediğin çok şey bilirim. Pınarlar deve bile doğurur, sen bilmezsin ben bilirim.
_ Dehşet laf ettin. Hangi Peygamberdi O.
_ Adı gibi Salih bir peygamberdi... Ya! Açtırma ağzımı işte.
_ Kabul çok şey biliyosun, görmüşsün. Pekala sana bir soru sorayım. Sıkıyorsa bunu bil bakalım.
_ Sor. Kurt iştahlı iştahlı güldü. İyi dinle soruyorum.
_ İkincisi olmayan bir, üçüncüsü olmayan iki, dördüncüsü olmayan üç, beşincisi olmayan dört, altıncısı olmayan beş, yedincisi olmayan altı...
__ Eeeeh uzattın be!
__ Hah hah ha... Hayır sorum devam ediyor.
__ Bilmiyorum tamam.
__ Sekizincisi olmayan yedi, dokuzuncusu olmayan sekiz.
__ Bulduk valla belamızı gece gece...
__ Onuncusu olmayan dokuz,
__ Daha gidecek mi.
__ Onbirincisi olmayan on, onikincisi olmayan on bir...
__Of.
__ Tamam sorum bitiyor hadi bil bakalım onüçüncüsü olmayan oniki nedir...
Kurt bu soruyu bir rahipten dinledi. Rahip bilgili biriydi ve iyi. Yüreği iyiydi. Zira birgün bu kurdu yaralı bir halde görmüş. Bu da kurttur dememiş evine getirmiş yarasını tedavi etmişti. Çok okurdu rahip. Müslümanları sevmiyordu o zaman. Ama takdir ediyordu. Zira müslümanlar çalışkandılar ve kendileri gibi pasaklı değildiler. Bulundukları ortamlar hep temiz olurdu. Birgün bu soruyu müslümanların ulusuna soracağım. İkincisi olmayan bir, üçüncüsü olmayan iki...
O evin içine giriyoruz şimdi. Beyazid geceye dikmiş gözünü, yıldızlara. Annesi çok hasta. Dua ediyor yıldızların sahibine... O sıra anasının
_ Oğluum diyen sesini hemen duyuyor. Hemen bitiyor yanında. Buyur anne, buyur anam... Güzel annem emret, söyle benim güzel anam.
_ Oğlum su. Su verir misin bana. Ne demek annem, anam canım başım üstüne.
_ Oğlum ama pınardan istiyorum. Dışarısı buz. Kara kış var. Ama Pınar kesecek benim susuzluğumu sanki.
__ Yeter ki iste anam ne kışı. Hemen ibriği doldurup geliyorum, hemen.
__ Allah senden razı olsun oğlum.
Hemen Pınara koşar adım gitti. O sırada Pınarın yanından kurt gitti. Kurdu görüp tedirgin olmuştu Beyazid. Pınar kara düşünceli. Sorunun cevabını vermemişti Kurt. Aslında kurtta bilmiyordu ki sorunun cevabını. Tabi pınar soruyu kurdunda bilmediğini bilmiyordu. Nasılsa gelecek yine, nasılsa öğreneceğim cevabını diyordu. O zaman,
Kim verecekti bu sorunun cevabını sahi kurt bilmiyorsa, pınar bilmiyorsa. Beyazid-i Bistami yazmaya devam ediyorum. Ben hep büyüklere masal anlattım. Ve bu masalımda gerçeklere dayandığını sizde göreceksiniz.
Ve Beyazid o gece uyuya kalan annesinin başında elinde ibrik beklemişti. Elleri soğuktan donmuştu. Ama uyaramadı annesini. Bekliyordu anasını... Uyanıp o pınarın suyundan içirmek için. Anası ne güzel de uyuyordu. Onu seyretmek bile ne güzeldi.
Gözlerini açtı anası. Bir de ne görsün. Beyazid'ı başında bekliyor. İşte Beyazid, Beyazid-i Bistami diye çok meşhur olmasında hikmet. Anasının güzel dualarını eksiksiz, tastamam alıyor.
Bir gün yolda yürüyordu. Bir kadın gördü. Elinde bulunan bir çuval unu taşımak için Beyazid' den ricada bulundu kadın. Buna gücü yetmeyeceğini düşünen Beyazid orada kafes içinde bulunan arslana işaret etti. Kafes açılıp arslan geldi. Un çuvalını arslana yükledi... Beyazid'i Bistami'yi nasıl anlatmalıydım size. O Sultan-ül Arifin'di. Bu anlattıklarım masal değil hayır. Arslan un çuvalını yüklendi. Ama Beyazid mahcub oldu. Utandı bu durumdan. Kadının kendisini tanıyıp tanımadığını merak etti. ' Pazara varınca kimi gördüm diyeceksn? Kadın; Zalim Beyazid'i gördüm diyeceğim' dedi. Neden diye tekrar sordu. Kadın: Allah- ü Teala bu arslanı yük taşımak için yaratmadığı halde sen niçin yük yükledin? 'Bu zülüm değil de nedir. Bunu insanlar sana keramet sahibi desinler diye yapmış isen çok fena'. Bunun üzerine çok ağlayıp, tövbe istiğfar etti. İşte Mürşidin kimdir diyenlere O ' Bir kadın' demesindeki esas.
Bu yolda gelin karınca gibi gidelim. Yuvamızdan koparılalım. Beyazid'in Hac dönüşü Hamedan'dan aldığı tohumların içindeki karınca gibi gidelim. Ama bunu Beyazid' da bilmiyor. Bu kaçıncı Haccıydı. Ömründe 45 defa Hac etmişti Bistam' lı Beyazid. Karıncaları bilirsiniz. Hiç suçu olmayan, işleri güçleri çok canlıdırlar. Yorulmak bilmezler. Ama sahi onlarında yuvaları var. Bistam'a gelip o karıncaları gören Beyazid' e ne demişti ki karıncalar tekrar gerisin geri yollara düştü. Ve Hamedan' da tohumu aldığı dükkanın kapısını tekrar çaldı...!
Kurt Pınarın yanına geldi. Pınar ile Beyazid'dan konuştular. Annesinin hayatta sadece iki defa dediğini yapamayan, arzusunu yerine getiremeyen Beyazid'i.
__ Şu sorunun cevabını versen artık diyorum, dedi pınar.
__ Hayır önce yeni sorularım var... Zamanı gelince öğrenirsin, sabret hele çok bilmiş Pınar hazretleri...
_ Ben çok bildiğimi iddaa etmedim.
_ İyi, sorayım mı sormayayım mı. Belki bilirsin...
_ Sor bakalım. Sen bu soruları nerden buluyorsun...
__ Kaynağını söylemem. (İçinden) Ama ah keşke cevabını da öğrenebilsem bu soruların.
Söyle bakalım Pınar Alimler Cennette Dört nehir vardır biri baldan, biri sütten, biri sudan, biri de şaraptandır. Ayrı ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş, diyorlar. Bunun dünyada örneği var mıdır... Haaa nolduuu?
_ Ayrı ayrı, aynı kaynaktan dört nehir akıyor. Ya kaybol gözümden. Var mı cevabını söyle bari de öyle git...
_ Cevabı yarın. Daha sana neler soracağım. By gittiiim.
Pınar deli deli akmaya başlamıştı.
Beyazid'i Bistami'yi bir gece uyku bastırıp sabah namazına uyanamadı. Namazı kaza edip zamanında kılamadığı için o kadar çok ağlayıp inledi ki, bir ses işitti. ' Ey Beyazid bu günahını affeyledim. bu pişmanlık ve ağlamana da ayrıca yetmiş bin namaz sevabı ihsan eyledim' diyordu. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra onu yine uyku bastırdı. şeytan gelip Beyazid'i Bistami'nin mübarek ayağından tutarak onu uyandırdı ' Kalk namazın geçmek üzeredir' dedi. Beyazid- i Bistami Şeytan'a Ey Mel'un sen hiç böyle yapmazdın. Herkesin namazının geçmesini, kazaya kalmasını isterdin. Şimdi nasıl oldu da beni uyardın? Buyurunca, Şeytan şu cevabı verdi.' Bir kaç ay önce sabah namazını kaçırdığında, pişmanlığın ve üzüntün sebebiyle çok ağlayıp inlediğin için ayrıca yetmiş bin namaz sevabı almıştın. bugün onu düşünerek sadece vaktin namazının sevabına kavuşasın da, yetmiş bin namaz sevabına kavuşmayasın diye seni uyandırdım'.
Rahip kimin yolunu bekliyordu, büyük buluşma ne zamandı. Sorular vardı kafasında dünya kadar. Bir müslümanı ne zaman alt edecekti. Bu zor sorular feleğini sapıttıracaktı. Aradan yıllar geçti. Yıllar yıllar.
Beyazid- i Bistami Hac vazifesini evet 45. defa yapıyordu. Ömründe 45 kez. Ve nefsi Sen ne hayırlı adamsın, senin eşin benzerin gibisi yok ya Beyazid demişti. Bu nefsinin sesi onu üzmüştü. Kendisine çeki düzen verdi. Oradaki kalabalığa; ' Kim benim 45 defa yapmış olduğum Haccı bir ekmeğe satın alır, bir ekmeğe, kim? diye sordu. Bir adam başını kaldırıp ben alırım, dedi. Ve bir ekmek uzattı... Artık nefsi susmuştu...
Rum diyarına doğru yola çıkan Beyazid günlerce yol aldıktan sonra o diyarda bir Rahiple karşılaştı. (Anlattığımız rahip değil) . Rahip Beyazid'ı evinee misafir olarak götürdü, ona bir oda tahsis etti. Bu odada ibadetlerini rahatça yapıyordu. Rahipse hergün Beyazid'ın yiyeceğini içeceğini getiriyor ona misafirperverlik yapıyor hizmet ediyordu. Böyle bir ay geçti. Bir ay sonra rahip ismini sordu. Beyazid cevabını alınca ne güzel adamsın, keşke Mesih'in kulu olmuş olsaydın... deyince bu sözler Beyazid'a ağır geldi. Evi terketmek istedi. Rahip onu tuttu. Bir on gün daha kal, dedi. 40 gün olsun öyle git. Bizim büyük bir bayramımız var o bayram gününü görmeni çok istiyorum. Ayrıca çok değerli vaizimiz sadece bu bayram günlerinde konuşur. Onu dinlemeni çok istiyorum dedi. Beyazid bu teklifi kabul etti.
Bayram günü geldiğinde o rahiple çıktılar. Diğer rahiplerin arasına karıştılar. Rahiplerin başı asıl büyük rahip geldi. Fakat konuşmuyordu. Niçin konuşmadığı sorulduğunda; ' Nasıl konuşabilirin, aranızda bir Muhammedi var! ' Diye cevap verdi. Bunun üzerine halk ve diğer rahipler galeyana geldi. ' Onu göster parçalayalım ' diye bağrıştılar. Baş rahip, hayır yemin ederim ki söylemem' ' Ancak ona dokunmayacağınıza söz verirseniz, onu size tanıtabilirim' dedi. Ağızlarından söz alan, yemin alan başrahip. Allah için ey Muhammed-i ayağa kalk ve kendini göster...
Pınar yıllardır soruların cevabını bekledi durdu. Son defa gelmişti kurt. Yeni bir soru sormuş gitmişti. Ve sonra bir daha gelmemişti. Cennet ehli yer içer fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyada bir benzeri var mıdır? Son kez böyle sormuştu kurt. Cevabı neydi bu soruların.
Artık yıllardır başrahipin özenle hazırladığı sorular bir cevap bulacak mıydı... Rahipin başka daha ne soruları vardı? Beyazid'da rahipe soru soracak mı? Bunları da yazacağım elbet...
Nerde kalmıştık. Kaldığım yerden devam ediyorum. Beyazid- i Bistami ayağa kalktı. Baş rahip ilk ' Adın ne' diye sordu. Sonra da tahsil görüp görmediğini sordu. Beyazid buna ' Rabbim öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum' diyerek yanıt verdi. Bunun üzerine rahip ' O halde bana ikincisi olmayan Bir, Üçüncüsü olmayan İki, dördüncüsü olmayan Üç, beşincisi olmayan Dört, altıncısı olmayan Beş.... Onikincisi olmayan Onbir, onüçüncüsü olmayan Onikiyi söyle bunlar nelerdir...
Beyazid- i Bistami başrahibe ' Beni iyi dinle! İkincisi olmayan Bir; Eşi, ortağı, dengi ve benzeri olmayan Allah- ü Teala'dır.
Üçüncüsü olmayan İki, gece ve gündüzdür...
Dördüncüsü olmayan üç, üç Talak'tır (boşamadır) .
Beşincisi olmayan Dört, Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an- Kerim'dir.
Altıncısı olmayan Beş, beş vakit namazdır.
Yedincisi olmayan Altı, göklerin ve yerin yaratıldığı altı gündür.
Sekizincisi olmayan Yedi, yedi kat göktür...
Dokuzuncusu olmayan Sekiz, Kıyamet günü Arş-ı taşıyacak sekiz melektir.
Onuncusu olmayan Dokuz, kadının dokuz aylık hamilelik müddetidir.
Onbirincisi omayan On, Musa Aleyhisselamın Şuayp peygambere on yıl çobanlık etmesidir.
Onikincisi olmayan onbir, Yusuf Peygamberin onbir kardeşidir.
Onüçüncüsü olmayan Oniki, oniki aydır...
Rahip tebessüm ederek, 'Doğru söyledin' diyerek. şimdi de bana havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza olundu ve kim hava ile helak edildi? Bunlardan haber ver, dedi... Beyazid:
'İsa peygamber havadan yaratıldı, havada muhafaza edildi, Ad kavmi hava ile helak edildi' diye cevapladı. Rahip doğru söyledin diye tasdik etti. Peki ağaçtan kim yaratıldı, ağaçta kim korundu ve ağaç ile kim helak oldu?
Ağaçtan kim yaratılmıştı: Musa Aleyhisselam'ın asası ağaçtan yaratıldı, ağaçta kim korundu: Nuh Aleyhisselam ağaç içinde (gemide) korundu. Ve ağaç ile kim helak oldu: Zekeriya aleyhisselam ağaç içinde testere ile biçilip helak (şehid) edildi. Diye cevap veren Beyazd- i Bistami'ye (k.s) bu sefer rahip: kim ateşten yaratıldı, kim ateşten korundu, kim ateş ile helak edildi diye sordu. Bunada;
'İblis ateşten yaratıldı, İbrahim Peygamber ateşten korundu, Ebu Cehil ateş ile helak oldu' dedi.Rahip' doğru söyledin' dedi ve yine sordu: Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helak oldu. Beyazid- i Bistami(k.s) : 'Salih Peygamberin devesi taştan yaratıldı, Eshab-ı Kehf mağara içinde korundu ve Ebrehe ve ordusu (fil vakası) taş ile helak edildi'. Cevabını verdi. Ama rahip'in soruları bitmek bilmiyordu. Alimler cennette dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, biri de şaraptandır. Ayrı ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş diyorlar. Bunun dünyada bir örneği var mıdır? Diye sordu bu sefer...
Rahip ile Beyazid'ı halk ve diğer rahipler pür dikkat dinliyordu. Beyazid bu soruyu da yanıtladı. ' Evet vardır. İnsanın başından dört nehir akar. Kulak suyu acıdır. Göz suyu tuzludur. Burun suyu ayrı bir tad taşır. Ağızdan gelen su tatlıdır' cevabını verdi. Rahip yine ' Doğru söyledin diyerek bir yeni soru daha sordu... Cennet ehli yer içer fakat abdest bozmaz, su dökmez, diyorlar. Bunun dünyada bir benzeri var mıdır? 'Evet Vardır'
'Ana rahmindeki cenin yer içer ama dışkısı yoktur'
Rahip: ' Cennet'te Tuba Ağacı vardır. Cennet'te hiçbir saray, hiçbir köşk yoktur ki, bu ağacın dalına dokunmasın. Bunun dünyada bir örneği var mıdır? Diye sordu bu sefer.
'Evet vardır. Güneş sabah doğunca böyle değil midir?
Rahip: ' Doğru söyledin' Diye yine tasdik etti. Bu sefer peki şu sorularımı da cevaplandır bakalım dedi. Bir ağaç vardır oniki dalı bulunmakta, her dalında otuz yaprak ve her yaprakta beş çiçek yer almakta, bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakmaktadır. Bu ağaç nedir?
...
Yarın devam. 10.10.2012
Bir ağaç vardır on iki dalı bulunmakta, her dalında otuz yaprak ve her yaprakta beş çiçek yer almakta, bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakmaktadır. Bu ağaç nedir?
Sorular. Herkesin kafasında oluşan sorular. Sorular cevabı verilince güzel değil mi, cevabı alınınca... Kimse istemez bir sorunun kafasını kurcalamasını. Beyazid bu sorular için Vardı. Biri bu soruları cevaplamalıysa bu Beyazid- i Bistami olacaktı işte. Rahip her defasında aldığı cevaplarla karanlığından bir adım daha aydınlığa doğru çıkıyordu. Önünde bir derya vardı işte. Her sorusunu tek tek cevaplayan.
'Ağaç bir yılı temsil eder. On iki dalı on iki ay, her daldaki otuz yaprak günleri, her yapraktak beş çiçekte, beş vakit namazı temsil eder' Cevabını alan rahip: Son olarak bir soru daha sormak istedi. ' Bana şu kimseden haber ver. Hacca gitmiş, tavaf yapmış ve o makamlarda bulunmuştur. Fakat Onun ne ruhu vardır, ne de kendisine Hac Vaciptir? Beyazid-i bistami: Bu dediğin Nuh Peygamberin gemisidir. dedikten sonra, rahibe;
Ey rahip! Bir çok sorular sordun. Biz bunları cevaplandırmaya çalıştık. Müsade ederseniz benim de sorularım var. Fakat ben bir sorudan başka soru sormayacağım. O da şudur: Cennet'in anahtarı nerededir? Cennet kapılarının üzeinde ne yazar?
Rahip sustu ve cevap vermekten kaçındı. Diğer rahipler bu duruma bozuldular ve; Ey büyüğümüz mağlup mu oluyorsun? dediler. O da; ' Hayır mağlup olmak istemiyorum' deyince; 'Peki öyleyse niçin cevap vermiyorsun' dediklerinde ' Şayet cevap verirsem benim cevabıma katılır mısınız? Dedi. Bunun üzerine hepsi birden söz verdiler.
Cennet'in anahtarı ve Kapılarının üzerinde yazan ibare; 'LAİLAHE İLLALLAH, MUHAMMED-UN RESÜLULLAH'tır' Deyip müdslüman oldu. Diğer rahiplerde hep bir ağızdan Kelime-i Şehadet'i getirip müslüman oldular. Beyazid-i Bistami'de onların yanında bir süre kalıp İslamiyet'i öğretti. Böylece O'nun buraya gitmesindeki hikmet anlaşıldı...
Beyazid-i Bistami hakkında yazılacaklar ancak bu kadar değildir. Benim kalemim onu yazmaktan acizdir. O kendilerine Silsile-i Aliyye denilen büyük alim ve velilerin beşincisidir. O sultan- ül Arifin'dir. Sayısız menkıbeleri, birbirinden güzel sözleri vardır. Keşke bu İbrahim daha fazla anlatabilse yazabilse. Daha fazlasına talip olmak, okumak isteyenler, Hak aşığı kimseler için önlerinde hiç bir engel, engelleme yoktur. Arayan Mevla'yı bulur. Aramayana bu denizden tek damla su yoktur...
Not: Türkiye Gazetesi Horasan Evliyaları kitabından istifade edilmiştir. Bitmeyecek bir yazıya başlamıştım ve BİTMEDİ. Şimdilik Onu yazmaya sadece nokta koydum.
İbrahim ArslanKayıt Tarihi : 19.3.2014 15:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!