KADININ FENDİ
Kadının fendi erkeği yendi diyorlar bu doğru. Batılı bir yazar: ‘Bu kadınlar bizi nasıl burnumuzdan tutup çekiyorlar anlamıyorum’ diyordu. Evet, kadınların fendi hep erkekleri yeniyor.
Adem (as.) ı bile şeytan doğrudan ayartamadı da Havva anamızı kullanmadı mı? Şeytanı lain olan İblisin kandıramadığı Adem’i Havva anamız nasıl kandırdı da cennetten çıkış macerası başladı. O gün bu gün kadınlar kandırıyor bizi.
Kabil de kadın yüzünden isyan etmedi mi babasına ve kardeşi Habil’i bu yüzden öldürüp kardeş katili olmadı mı? Bu yüzden kıyamete dek işlenecek tüm öldürümlere ortak olmayacak mı? Bu ilk kıtal ile kıtal çığırını açan kötü kişi olmadı mı?
Günümüzde bakıyoruz erkekler artık kadınların kölesi olmuş durumda. Dün de öyle değil miydi? Evet, öyleydi, ancak bu günkü farklı. Bu gün erkekler kadınların burnu halkalı bir kölesi olmuş durumdalar. Onların emrinden çıkmadıkları gibi, onların esiri hatta eseri durumundalar. Bu yolda kimlik ve kişiliklerini de kaybettiler.
Tarım toplumunda geçici bir zaman için de olsa hakimiyeti ele geçirdi erkekler. Bu dönemde tarımsal üretimin işçi ihtiyacı nedeniyle çok evliliklere yelken açtılar ve evde hakimiyetlerini açıkça ilan ettiler ve uzun süre bu hakimiyetlerini sürdürdüler. Erkeğin fendi kadını yenmişti.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta