Kıştan kalma efkârlı bir bahar günüydü. Siyah benekli kurşunî bulutlarla kaplanmıştı gökyüzü. Güneşin zerresi bile yoktu. Sırtına lime lime, kahverengi, dar bir ceket geçirmişti kır saçlı, derin düşünceli, göç yorgunu adam.
Başı, bağrı, yakası açık; yağmura, çamura, sele aldırmadan, ağır aksak tırmanıyordu yokuşu. Yırtık ayakkabılarından sular sızıyordu ayağına. Hafif kambur olan beli yılların ağırlığı altında eğilen tavan tahtası gibi biraz daha bükülmüştü. Arada bir esen rüzgârın keskin kırbacını, iliklerine kadar hissediyordu.
Saçlarında şebnem, gözlerinde buğu, kalbinde çığlık çığlığa hicran şarkısı. Gidilememiş yerlerin, söylenememiş sözlerin, küllenmiş közlerin yankısı… Hatıralar zihnine, hasretler gönlüne, hayal kırıklıkları ruhuna, son yılların bir şiiri de diline dolanmıştı:
Gurbet trenine bindim giderim,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta