Yaz Dedi Hayat Şiiri - Abdullah Artaç Ar ...

Abdullah Artaç Arslan
19 Ekim 1976 - Turgutlu ( MANİSA )
46

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

Yaz Dedi Hayat

Gece de gün de çok yorgundu…adam da…
Sırtında taşıdığı yüklerin izleri ve ağırlığı yormuştu onu, hamalıydı bu eksik hayatın…
Şikayet etmişliği varmıy dı? Vardı elbet, ama vazgeçmemişti. Hem de hiç bir şeyden.
Soluklanmak için oturmuştu bu mekana, “azıcık nefes alsam iyi olur” diye düşünerek.
Bir çay aldı ince belli bardakta eline ve 23 yıllık zarar veren dostunu, sigarasını…içine derin bir nefes ile çekti dumanı, gözüyle baktı bir an yüreğine. “Ne çok yaşanmış, ne çok şey yaşamışsın be” dedi..
Efkar mıydı bu? Kasvet mi? Yorgunluk mu? Hayat mı yoksa?
Sonra….Karşı masada oturan insana ilişti gözü, renkleri bol ama siyahı seven bir duruşu vardı karşısındakinin.
Baktı ona, bir de kendine..sanki yıllardır tanıyormuş gibi aşina geldi karşısında duran kişi ona.
“Selam” dedi kısık ama kendinden emin bir sesle. Karşısındaki kafasını kaldırıp göz ucuyla baktı bizim hamala. “selam” dedi o da…
Bir sohbet başladı aralarında..geçmişin izlerini taşıyan..geleceğin ne olacağından bihaber.
Sohbet güzeldi…hoşuna gitmişti hamalın. Ama siyahın en parlak aydınlık olduğunu savunan insan “gitme vaktim geldi” dedi…kalktı masadan. Bizim hamal biraz burkuldu ama diyecek bir şeyi de yoktu hani.
“Tamam” dedi bu karşısındaki yabancıya.
Gece oldu yine yalnızdı hamal..yükleri omzunda. Ama soluklanmak güzel gelmişti o yabancıyla…
Yüzünün unuttuğu tebessümü yerleştirerek uyudu o gece…
Sabah yine yüklendi omzuna ağırlıklarını, koyuldu işine. Ve sabırsızlıkla o mekana gitti…yabancıyı görürüm diye.
Yabancı ordaydı…bu sefer ki “selam” daha güzel çıkmıştı hamalın ağzından. Mutlu olmuştu çünkü yabancıyı görünce karşısında.

Sohbet daha koyuydu bugün..iki yabancı iki ayrı hayatın kesiştiği noktalarda buluşuyordu her kelamda. Güzeldi sohbet…hiç bitmesin istiyordu hamal.
Kaybettiği kendini buluyordu bu hayat ile yaptığı sohbetlerde…
Her gün aynı mekanda bir kahve bir çay tadında tütünün o zehirli dumanında buluştular iki yabancı.
Konuştukları konular belki de sıradandı ama her ikisinin de kurduğu cümleler hiç de sıradan değildi.. yaşanmışlık vardı kelimelerde, yorgunluk vardı, özveri vardı, emek vardı, sevgi vardı.
Hamal hafta sonuda geldi oturdukları mekana…yoktu bizim diğer yabancı hayat..
Meğerse hayat, o mekana oturmazmış hafta sonları. Öyle bir sistem kurmuş kendine.
Mecbur kabul etti hamal bu durumu…saygılıydı çünkü alınan karar ve sorumluluklara.
Hafta sonu 2 gündü kısaydı geçerdi nasılsa… “5 gün var ya” dedi kendi kendine “5 gün”.
Düzen böylece kuruldu aralarında.. Pazartesi’nden Cuma’ya kadar o mekanda her gün oturmaya devam ettiler…sohbet daha da güzel alıyordu.. Sevmişti her ikisi de dökülen cümlelerini birbirlerinin..
Çok ortak noktalara sahip olsalarda ayrı özelliklere sahip 2 yabancı…hem de en tanınmışlığından.
Ama ne hamal ne de hayat işlerini bırakmıyordu.
Biri hamallığına devam ederken bir diğeri de hayat olup akıyordu.
sohbetleri devam edip durdu zamanın gezginleri aktıkça saatte.
Hayat peki der dururdu arada bir
……………………………………..hamalın kullandığı bir kelime değildi “Peki”…
Çünkü onun nazarında çoğu şey pek te iyi değildi…böyle yaşamış ve de öğrenmişti bu hayatta. Pek iyi değildi.!
Ve bir kelimesine daha takılıyordu Hamal, “Eyvallah” diyordu hayat bazı zamanlarda. Ama bizim hamalın eyvallahıda yoktu …. Fakirdi o yönden eyvallah nedir bilmezdi…çünkü eyvallah ettiği her şey canını yakmış ve daha da çok yormuştu onu bu dünyada.
Peki li eyvallah lı sohbetler devam etti günlerce…
Bir gün hamal içinden kocaman harflerle bir cümle kurdu Hayata:

“ÖYLE GÜZEL GELDİN Kİ BANA SEN, BİR BİLSEN.! ! ! ”

Bu cümleyi duymak hayatı mutlu etti mi, etmedi mi? bilmiyoruz.
Aslında gelen hayat değildi, hamaldı hayata gelen.. ama böyle demişti hamal..
“Öyle güzel geldin ki bana sen, bir bilsen.! ”
Zamanla daha da koyulaşan sohbetlerde birbirlerini tanımaya başladılar…
Neleri seviyorlardı..nelerden uzak duruyorlardı.. nelere inanıp neleri reddediyorlardı..
Teker teker kuruluyordu cümleler…cümle alemin dışında.
Hamal’da hayatta okumayı seviyordu…okumak güzeldi onlara…ve hamal yazıyormuş ta eskiden.. “kelimelerini çalmışlar, harflerini, kalemini kırmışlar o sebeple bırakmış bırakmak zorunda kalmış yazmalarını”…bir sohbette bu cümle kuruldu Hamal’ın yüreğinden..
Eski yazdıklarından okudu hayata bizim hamal.. “bunları yazmıştım” dedi.
“Peki” li “eyvallah” lı cümlelerle cevap vermişti hayat… “güzel” kelimesini ekleyerek sonlarına cümlelerinin..
Hamal hafta sonları da gelmeye devam ediyordu mekana…Hayat orada yoktu bunu biliyordu..ama gelmek mutlu ediyordu onu..
Yorgunluğunu atıyordu. Çayı kahvesi ve sigarası…o tütün kokusu…denizden gelen meltemi andırıyordu hamala…denizi çok severdi çünkü..kahverengi gözlerle mavi bakardı hep insanlara..
Hayatta hamal da mutluydu bu sohbetlerden…o kadar yoğunlukta bile selam vermeden geçmez olmuşlardı birbirlerinden.
Bir gün hayat, her zamanki elbisesinden farklı bir elbise ile çıktı Adam diye hitap ettiği hamalın karşısına.
“KEYFE KEDER”
Hamal beğenmemişti bu elbiseyi..keyfe keder değildi çünkü hayat onun için…
Öylesine değildi çünkü hiçbir şey.
Önemsiz değildi..
Keyfe keder olamazdı hiç bir şey… hele hayat hiç değildi..
Geçiştirilsede bu elbise, beğenmemişti bizim hamal. Sustu sadece ….bu sefer “peki” diyen hamaldı. “peki”
…….

Ve bir gün hayat hamala bir cümle kurdu:
“EV DE YOKUM AMA GELSENE BU GECE, GELMENİ İSTİYORUM, EĞER SEN DE GELMEK İSTERSEN? ”
Hamal şaşırmış ve çok mutlu olmuştu. Gelmez miydi hiç? Daha mutlu daha dolu kelimelerle gitti gitti hayatın kapısına…o olmadığı gecelerde hemde.. bilerek isteyerek…mesut bir şekilde. Yorgunlukları olmadan.
hayat ilk defa gelmesini istemişti hamalın..
Hamal şaşkın neden gelmemi istedi ki diye düşündü durdu hayattan sonra…meltem yüzüne vuruyordu sigara elindeyken.
Toparlandı sorusuna cevap bulmadan gitti hayatın kapısına..
Bu sefer sadece kapı bilmiyordu geldiğini çünkü….bu sefer hayatta biliyordu.
“Öyle ki 100 yıldır tanıyorum seni” diyor du hamal hayata…Yusuf’un atıldığı kuyu idi us hamal için…Yusuf’u Yusuf yapan kuyu gibi..hamal adamlığını yeniden hatırlamaya başlamıştı hayat sayesinde.
Zaman örgüsünü ördükçe kelimeler daha latif çıkıyordu ağızdan..yürekten..
Küfürlere gebe olsada bazı cümleler. Doğaldı her şey yapmacıksız…
Gelmesi hayatın da hoşuna gitmişti..
Gidiyordu hamal o kapıya..hayat evde olmasa bile.
Hoş geliyordu her şey…geç kalınan erkenleri yaşamak gibiydi…
Hayatı yaşayan bir adam olmak…ya da adam gibi bir hayat olmak…
Ve günlerden bir gün.
“Yaz”
dedi hamala Hayat..
“bana yaz….benim için yaz..”
Kolay değildi hamal için yeniden yazmak…zordu.
Yazacağını biliyordu yazabileceğini en azından….
Ve kıramadı bu gönlünün yorgunluklarını alıp götüren insanı….
Bir gece yine Hayat evde yokken geldi kapısına…
Başladı yazmaya adam…………………..
………………
…………..
….
..
.

Gece de gün de çok yorgundu…adam da…
Sırtında taşıdığı yüklerin izleri ve ağırlığı yormuştu onu, hamalıydı bu eksik hayatın…

Adam’dan hayata sevgilerimle…
Öyle güzel geldin ki bana sen, bir bilsen.! ! !
(2 Nisan 2016-Cumartesi)

Abdullah Artaç Arslan
Kayıt Tarihi : 20.10.2016 15:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Gül Başpınar
    Gül Başpınar

    “ÖYLE GÜZEL GELDİN Kİ BANA SEN, BİR BİLSEN.! ! ! ” diyen yürek...

    “KEYFE KEDER” olsa da... yazmalı...


    Ben... Masal mı okudum, yoksa ayakta rüya mı gördüm...
    Muamma kere muamma...

    E, akıl da akıldan üstün değil mi...
    Öptürür işte böyle bükemediğini...


    Güzeldi...


    Tebriklerimle...

    Cevap Yaz
  • Abdullah Artaç Arslan
    Abdullah Artaç Arslan

    İkiniz de ukalasınız işte :)
    Teşekkür ederim yorumlarınız için

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Abdullah Artaç Arslan