Zamanı yıllarla tartmak
İşe yaramaz kimi vakit
Hatta çoğu zaman kendiyle bile...
Yaşanır, geçer gider,
Geçmez sandıkların bile..
Kimbilir kaç hayallerimizi baharın kendini bir başka mevsime bıraktığı gibi, biz de kendimizi bir başka yaza erteledik, ya da erteleyeceğiz bu yaz…
Polenlerin olgunlaşıp rüzgârla serpilişleri gibi, insana zarar veren tozları gibi uçup gidiyor hayatımız, tükeniyor ömrümüz avuçlarımızda! Zamandan nefret ediyorum, yaşamı zamana erteleyenlerden de! Zamanın fermanı hasretlerimizi kahır, tasalarımızı hüzünle bitiriyor! En emin olduğumuzda, zamanın çarkına inat, içimizdeki duygu alışverişinde, aydınlığı yakalayabilmek gayretiyle, anıları defterlere yazma çabasında ısınırız. Ah, yaz, yaz bir dilim söz!
Haziran, çoktan bıraktı sıcak günlere yerini. Yemişlerin de olgunlaştığı bu günlerde, güneş çoktan yeryüzü tacını giydi. Çoktan yakmaya başladı tenimizi. Yelkovanlar çoktan rehin aldı, yazı sevmiyorum diyen saatleri.
Ben bitirdim sabahların selamlarında haziranı ve aranızdayım… Serhat şehrimin yaylalarında yarpuz topladım, yemlikler, evelikler topladım zamanın hasetine inat. Özlemlerim doğanın el değmemiş muhteşemliğinde uçup gitti! Mevla kendi güzelliklerinden yaratmıştı doğayı. Her şey öylesine güzeldi ki ve her şey öylesine ahenk içindeydi ki, yeşil işleyişlerle toprak, rengarenk süzülüp gidiyordu…
Rüzgâr, çiçeklerin misk-i amber kokusunu taze otların nayifliğinde sunuyordu genizlerimize. En çokta bizi ısıtan ve yakan güneşin reyonları tam tepemizde nöbet bekliyordu. Doğayı çevreleyen onca güzellikler, koyu bir yeşilliğin içinde hüzün ve sevinçle yanımızdaydı. Bir kulaç üstümüzde mavi gökyüzü, berrak suları ağlatıyordu.
Kiraz ağaçlarının dilber dudağı görünüşünü kıskanmış gibi, ıhlamur ağaçlarının usul usul çiçeklerini dökerek gitmeye hazırlanması gibi, binbir renkti ovalar. Şehirli insan oğluna tüketiciliği istila etmiş emektar analar, gelinler ve kızlar nefes alıyordu yayla sularında…
Doğanın cömertliği ne çabuk tükendi ya Rab, ne çabuk kapılarını kapatıp bize el salladı çimenler! Mavi gök, senden, bizden yarattığı gençliği ne çabuk bıraktı ihtiyarlığa! Hani nerede bize vaadettikleri ezgisel mükâfatı! Lilipar bulağının yazı az geldi kendine!
Haziran, yaz hatıralarında yer edinmek üzere edalı gelin gibi salınıp gidiyordu. Sabır gerektiren insan ilişkileriyle hiç bir şey unutturmadan bırakıyordu yerini temmuza…
Bundan sonra yaşanan uzun günlerin gölgesini, güneşin batışlarını seyredeceğiz. Kimimiz evimizde, kimimiz hayallerde…Kısa ve yorgun, kimi zaman uykusuz gecelerin ardından, bir ceylanın suya inişindeki alımlı yürüyüşünü izler gibi, yerini yavaş yavaş ısıtan ve sıcak bir aydınlığa bırakacak güneş doğuşlarını izleyeceyiz. Belki bir sahilde, belki de hiç bir yer de…
Öylesine geldim işte gece ve gündüze, arasına! Öylesine estim ayın ve yıldızların gölgesinde. Öylesine sensedim doğayı ve seni…
Yer, gök, hava, nefes! Yaşam bu! Bir sevgiyi özledi kalemim, bir aşkı ve bir insanı… Ah, yaz, yaz bir yudum sevgi! Sevgide insanı yaz! İnsanda yüreği yaz ve yüreğin dilini yaz, Yaz…
Haziran 2011 Göydağ yaylası (Kars)
Sevgili ÖzbekKayıt Tarihi : 10.7.2011 19:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!