Yavuz Ekinci Ve Masal Şehrinin İlk Biena ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Asırlardır farklı dinlerden, kavimlerden, kültürlerden, dillerden süzülen masalların, efsanelerin dağların eteklerinde çınladığı bir coğrafyanın orta yerinde sessizce duruyorum. Durmak iyi geliyor. Hayatta kalmak için ihtiyacımız olan hızlı ve çevik hareketlerin pek bana göre olmadığını düşünüyorum o an nedense. Boğucu sıcağın da etkisiyle zihnim uyuşmuş, sadece unutmak istiyorum. Hatırlamanın değil, hafızayı büsbütün silmenin sağalttığına inandığım karanlık bir kuyuya düşmüşüm sanki. Ne geleceğin peşinden koşma isteği, ne insanlığın kendini tekrar eden makûs kaderine öfkelenme, ne de bulanık hayallerde kaybolma arzum, hepsi kayıtsız ruhla yitip gitmiş... Birbirini tamamlamayan, karmaşık manalara batmış sözcükler hayaletler gibi etrafımda dolaşıyor. Huzursuz bir kum fırtınası, çıplak ovaların, taş evlerin, onların eprimiş duvarlarından dökülen kızıl tozlarla kaplı kızgın kaldırımların üzerinde dönüp duruyor...
Başım dönünce minareleri kucaklayan bir bahçeye girip ortasındaki şadırvanlı havuzun kenarında oturuyorum. Şırıltılı serinlik biraz ferahlatıyor. Dayandığım cılız ağaca, genizden çıkardıkları hırıltılı seslerle konuşan yaşlı adamlara müzede heykelleri inceler gibi bakıyorum. Buğulu ovaların dinginliği, tarihî yapıların güven veren sağlam duruşu beni pek etkilemiyor. Duygulanmıyorum. İnsan olmanın aynı zamanda dünyanın uğultusuyla sağır olmak, zulmü reddeden tavrıyla kör olmak anlamına geldiğini yorularak öğrenmişim. Bilmek fazla geliyor. Bütün hayatımı, insanlardan uzakta bir dağın, bir ovanın, bir ağacın ıssızlığında geçirebilirim gibi hissediyorum. Arzulamayan, acı çekmeyen, kötülüğe isyan etmeyen, mutluluğu tanımamış, sabretmesini bilmeyen, okuyamayan, yazamayan, beklemeyen kimsenin daha önce görmediği türden tuhaf bir varlık olmak istiyorum. Bu acayip isteklerle kıvranırken onu görüyorum. Uzun, cilveli kuyruğuyla bütün kederleri peşi sıra sürükleyip yeryüzünün günahlarını siler gibi geniş ovanın koynunda süzülen neşeli bir uçurtma beni ansızın hayata davet ediyor.
Modern bir masal...
Kendime bir çay söylüyorum. Bir gün önce kahvede, “ne çayı bu, çok acı” diye sorduğumda garsonun verdiği hınzır cevabı hatırlayıp gülümsüyorum: “Çayımız sıcaktır dostluk gibi, çayımız kaçaktır sevdamız gibi.” Keyfim yerine gelince seyahat için yanıma aldığım romanını açıp okumaya başlıyorum: “Ben ölümlüler arasında yaşayan bir ölümsüzüm... Tanrıların bu dünyada unuttuğu yaşlı bir adamım. Her efsanede, kutsal kitapta ve anlatıda yeni bir adla anılsam da gerçek adım Utanapişti’dir.”
Daha önce hikâyelerini de severek okuduğum Ekinci’nin modern bir masal anlatır gibi yazdığı sarsıcı romanının sayfalarını heyecanla çevirirken ölümsüzlük cezasına çarptırılmanın bedelini ve ‘ölümlü’ olmanın kıymetini de hatırlıyorum. Yazar, Utanapişti’nin sesiyle on binlerce yıldır defalarca anlatılan hikâyeleri, bugünün korkunç gerçekleriyle buluşturarak tekrar yorumluyor. Mitolojiyle, kutsal kitaplardan alıntılarla, menkıbelerle, bu yüzyılın yazarlarıyla desteklediği çok katmanlı yolculuk, okuru insanlık tarihinin acımasızlığına tanık olmaya çağırıyor.
Modern edebiyatın imkânlarını pırıltılı bir zekâyla kullanan kitabı okurken dudaklarım alaycı bir tebessümle kıvrılıyor arada. “Edebiyatın incelikli dokusundan, dil sezgisinden, manevi derinlikten yoksun ‘akıl oyunlarıyla’ kurgulanan yavan romanlara verilecek en iyi cevap yine doğudan çıkmış” deyip kıkırdıyorum. Kahramanı Asvas’ın alter egosu olan yazarın, romanı hayatın sonsuz kuralları olan bir oyuna benzetmesi boşuna değil ama bu tesbitin altını doldurabilmek de öyle sanıldığı kolay değil çünkü.
Huzurum ‘doğunun kanayan bir yara’ olduğunu hatırlatan keskin cümlelerle bozuluveriyor. Romanın diğer kahramanı gazeteci, yazar Berzah, kitapları ve düşünceleri yüzünden devlet tarafından öldürülen Asvas’ın hayatı hakkında bir roman yazmak için Güneydoğu’da araştırma yapıyor. Hizbullah’ın ölüm hücrelerinden, işkencelerden, oğlunun ölümüyle deliren annenin ıstırabından, faili meçhul cinayetlerin vahşetinden bahseden satırları okuyunca ürperiyorum. Binlerce yıldır ‘ölümsüzlüğü’ delice arzulayan insanlığın öldürmeyi neden bu kadar çok sevdiğini düşünüyorum.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta