Yanık buğday teninle ağlama yavrum,
Uzat yüreğini sıcacık ellerime, gülümse!
Senin gözlerinde korku ve yokluğun acısı mı var?
Bozkır ağıtları kadar içli ve saf.
Ben, titrek lamba ışığında, keskin nefesimle
Sana ninni yerine koskoca bir ümit getirdim.
Erciyes’te kar kadar lekesiz, temiz
Ve mor menekşe kokan bir yamaçtan yankılanan,
Bir sevda türküsünü öğretmeye geldim.
Yunusça sevmeye geldim seni,
Çatlamış dudaklarına, bir damla dua olmak için…
Gel yavrucuğum! Tandır kokan ekmeğimizi paylaşalım.
Bulutlarla sisli ufuklara haykıralım.
‘’Bizim bir hayalimiz var!’’ diyelim.
Gel yavrum! Nasırlı ayaklarınla, kan kokan toprağa
Bir secde kadar yaklaşıp bir tohum atalım…
Adı Muhammed olsun, Yunus, Hacı Bektaş olsun.
Mevlânâ olsun.
Uzat minik avuçlarını göklere ve en uzak yıldızları tut.
Her sabah horoz sesine karışan ezanları dinle sessizce
Bin yıl geçse de kalplerimiz aynı çarpacak, ebedi.
Yavrum, ben seni katıksız sevdim ‘’vatan’’ gibi
Ta uzaklardan sana geldim.
Seni dinlemeye hazır olmasam da…
Küheylan üzerinde masal diyarına birlikte koşalım, diye
Hani Veysel’in telinden Erzurumlu Emrah’a
Palandöken yaylasından Allahu Ekber zirvelerine.
Yankılansın sesin.
Fırat, Dicle çağlasın, Sakarya köpürsün delice,
Kardeş sofrasında bereket olsun,
Şehidimin dudağında Allah diyen seste sen varsın.
Sen hüzün akşamlarında, şafağın sırrına karışan yaşsın,
Sen benim tek sermayem, geleceğimsin;
Ümidim, sevincim, kalp atışımsın.
Ey toprak kadar kutlu, su kadar berrak çocuk,
Tut ellerimi sımsıkı, bırakma yavrum, bırakma yavrum!
Kayıt Tarihi : 15.6.2017 16:33:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)